Özelleştirildikten sonra arazileri haraç mezat satılan TEKEL'in yağması devam ediyor. Son olarak Cevizli TEKEL arazisinin önemli bir bölümü Şehir Üniversitesine 49 yıllığına kiralandı. Arazi 2010 yılında arkeolojik kalıntıların bulunduğu için sit alanı ilan edilmişti. TEKEL arazisinin devrini yakından izleyen Mimarlar Odası Büyükkent Şubesi Anadolu II Büyükkent Bölge Temsilciliği Sekreteri Esin Köymen, sorularımızı yanıtladı.
TEKEL arazisinin üzerine ne yapılmak isteniyor?
TEKEL yerleşkesi olarak görünen alan 496 bin metre kareydi. Bu alanın 296 bin metre karelik alanı Şehir Üniversitesi yapılmak istenen alan. Burası peyderpey imara açıldı. Minibüs caddesinin üst kısmında olan alan TEKEL enstitüsünün olduğu alan adliyeye verildi. Onun dışında arkeolojik kazıların yapıldığı bir parsel var. Burada milattan sonra 6. yüzyıla tarihlendirilen Geç Roma, Erken Bizans dönemi saray kalıntısı, kilise ve hamam tespit edildi ve burası kazı çalışmalarından sonra sit alanı ilan edildi. Bu parselin üstünde bulunan yine TEKEL'e ait olan 236 nolu diye adlandırdığımız parsel daha var. Burası da doğal sit alanı olarak belirlenen alan içerisinde. Bunların dışında bir üçüncü parsel olan az öncede belirttiğim 296 metre karelik alan daha önce Özelleştirme İdaresindeydi. Daha sonra da Hazineye devredildi. En son da 49 yıllığına şehir üniversitesine devredildi. TEKEL arazisi diye adlandırdığımız alan 207, 236, 237 nolu parsellerden oluşuyor. 236 nolu parselin sahil tarafında kalan sigara fabrikasının sol giriş kapısının bulunduğu bölgede arkeolojik kazı alanı bulunuyor. Biz arkeolojik kazı çalışmaları sırasında Roma-Bizans dönemine ait hamam kalıntılarının bulunduğu ve ekonomik nedenlerden dolayı bu çalışmaların durdurulduğunu öğrendik. Ve seneler sonra 2009-2010 yılarında yaptığımız gezilerde bunların kalıntılarını gördük. Bunun ardından belediye ve arkeoloji müzesi ile görüşme yaptık buradaki çalışmaların devam etmesi yönünde. Kartal Belediyesi buna sponsorluk yaptı ve arkeoloji müzesi de bir ekiple kazı çalışmalarına başladı. Ve burada başlanılan kazılarda o döneme ait hamam ortaya çıktı, daha da ilerledikçe bir kilise kalıntısına rastlandı. Tüm bunlardan yola çıkarak yapılan sondaj çalışmalarında buluntulara rastlandı ve burada az önce de belirttiğimiz gibi bir şehir olduğu ve şehir üniversitesi yapılmak istenen alana doğru bu alanın uzadığını söyleyebiliriz.
Bulunan kalıntıların Şehir Üniversitesi yapılması planlanan alana doğru uzayabileceğini söylüyorsunuz. Bu Şehir Üniversitesi projesini durdurması anlamına gelir mi?
Bilimsel bir planlama kriteri olarak şunu söyleyebilirim; bahsettiğimiz kalıntılar 3. 4. ve 10. yüzyıllara kadar uzanan bir yerleşimi göstermektedir. Kadastro çalışmaları son derece yeni işlemlerdir. 236 nolu parselde de artık biliyoruz ki georadar taraması sonuçlarında bu kalıntıların orada da olduğunu biliyoruz. Elimizde veriler mevcut. Bu şekilde bu kalıntılar devam ediyor. 237 nolu parselde devam edip, etmediğini bilmiyoruz. Neden bilmiyoruz çünkü tahsisi yapılan bir alan burada bir georadar yüzey taramasına izin verilmiyor. Toptan bu alanda bir georadar taraması tamamlanıp hatta yine toptan açmaların tamamlanıp arkeolojik alanın sınırlarını görmek lazım. Ancak ondan sonra bu alanda bir planlama yapılabilir. Çünkü bu 236 nolu alanda bu alan da arkeolojik buluntuların Bu alanın 1. dereceden tarihi sit alanı olması gerekmektedir. 237 nolu parselde de devam edip etmediğini bilmiyoruz. Bunların tamamlanması lazım ki bu planlamanın en önemli kriterlerindendir. Yani yapı yasaklı bir alandır artık bu alan. Burada hiçbir şekilde kontrolsüz kazı yapılamaz ancak arkeolojik kazı alanı belirlenip bir planlama yapılabilir.
Oda olarak bu alanda yapılan planlamanın durdurulması için yaptığınız çalışmalar var mı?
Şehir Üniversitesine tahsisi yapılan alanla ilgili burayla ilgili ilk çalışmaları yaptığımızda müdahil olduğumuz bir dava daha vardı. O dava da Tekgıda-İş Sendikasının açtığı davaydı. Tekgıda-İş özelleştirme idaresi kapsamında olan bu alanın TEKEL'in borçlarına karşılık maliyeye devredilmesine dava açmıştı. Bu davada da birinci etapta yürütmeyi durdurma kararı çıkmıştı. Dava devam ederken biz de TMOBB olarak müdahil olma dilekçesi verdik. Tekgıda-İş davadan kendi çekilince bizim müdahilliğimiz de kendiliğinden düştü. Hemen arkasından Şehir Üniversitesi bir kampüs alanı ile ilgili 1/1000 ve 1/5000'lik koruma amaçlı imar planı ve nazım imar planı çalışması yaptı. Biz bu planlara da dava açtık. Davadaki talebimiz öncelikle üniversite planının durdurulması idi. Yürütmeyi durdurma davamız önce reddedildi. Dava temyizde ve görülmeye devam ediyor.
4100 TESCİLLİ AĞAÇ VAR
Tüm bunların dışında bu alan bir de affet anında toplanma alanı. Neden bunlar göz önünde bulundurulmuyor?
Kente bakışla ilgili problemli bir durum ne yazık ki. 1999 depremi sonrası 400'ün üzerinde afet anında toplanma alanları belirlenmişti. Ama sene 2013 bunların sayısı düşürüldü. Toplanma alanları büyükşehir belediyesinde yapılan büyük çaplı plan tadilatlarıyla buralar tek tek imara açıldı. Biz bu kararların bilimsel olup olmadığıyla ilgileniyoruz. Böyle bir alanda kendi içerisinde 4 bin 100 tane de tescilli ağaç var. Burası kendi içinde korusunu barındıran topoğrafyası itibari ile denize açılımı itibari ile son derece önemli bir alan.
HALKA AÇILMASI LAZIM
4 bin 100 ağacın yok olması adına ve konumu itibariyle de hava koridorunu oluşturan bir bölgeye üniversite dikilmesi ne kadar doğru?
Maltepe sahilinde 1 milyon metre karelik bir dolgu yapıldı. Biz o dolgunun yanlış olduğunu, kıyıların bu şekilde kullanılmaması gerektiğini, kıyıya bu kadar müdahale edilmesinin son derece yanlış olduğunu söyledik. Biz bunlar için davalar açarken gazetelerde 'Anadolu yakasının en büyük yeşil alanı Maltepe sahilinde yapılıyor' diye haberler yapılıyordu. İnandırıcılıktan tamamen uzak bir söylemdi. Halbuki bunun tam tersine insanoğlunun ortaklaştığı, sosyal alanlarını birlikte oluşturdukları alanlara ihtiyaç var. Nedir bunlar; parklar, meydanlar. Buralarda insanlar bu alanlarda dertlerinin ortak olduğunu tartışırlar, öfkelerini dile getirebilirler ve bu alanlarda ortaklaşırlar. Gezi Parkı sürecine de bakarsak aslında tam da kamusal alana müdahaledir. Onun için insanlar buralar bizim ortak yaşam alanlarımız diyerek şimdiye kadar yapılan bütün kısıtlamaları da özgürlüklerine yapılan müdahaleleri de oradan deşifre etmeye başladılar. Böyle bakıldığında Gezi Parkı'ndan pek de farkı yok. Bir de tabii TEKEL arazisine baktığımızda bir endüstri mirası olduğunu da görüyoruz. Aynı zamanda ve madem TEKEL kapatıldı bu alanların halka açılması gerekiyor. Hatta öncelikli taleplerimizden biri buranın koruma altına alınmasıydı. Cevizli TEKEL kampusu diye adlandırdığımız bu kampüs TEKEL'in izlerinin silinmemesi adına korunmalı. Ama ne yazık ki, tütün depoları ve buhar kazanı dışındaki yapıların tescillenmesi için başvurularımızın hepsi geri çevrildi.