25 Aralık akşamı saat 18:00'de Bilgi Üniversitesi'nde kitabını tanıtmak için İstanbul'a gelen Bruno'yu, mimarlık, film, edebiyat, sanat, fotoğrafçılık, vb. görsel sanatlara ilgi duyan heyecanlı bir kalabalık dinledi.
Public Intimacy: Architecture and the Visual Arts (MIT Press, 2007), Atlas of Emotion: Journeys in Art, Architecture, and Film (Verso, 2002) ve Streetwalking on a Ruined Map (Princeton University Press, 1993) gibi ödüllü kitapların sahibi Bruno yeni kitabında aynı çerçevede çalışmalarına devam ediyor ve dijital çağda, hızla değişen medya araçları ve malzemeler üzerinden "yüzey"i inceliyor. Bilgi Üniversitesi öğretim görevlilerinin cismaniyet olarak çevirmeyi tercih ettikleri "materiality" kavramının günümüzdeki rolünü, görüntünün iletildiği/yansıtıldığı "ortamın" artık materyale dönüşme durumunu anlamaya yönelik çalışmasında Bruno, kendi deyimiyle ışığın tarihini yazıyor.
"The origin of painting"
"Projection/izdüşüm" Bruno'ya göre mekansal ilişkiler bütünü ve "screen/ekran"ın nasıl bir potansiyali olduğunu anlamak için teorize edilmeli. Ekranın tarihine kısaca bakmak üzere daha önceki çalışmalarında da yer verdiği sinema ekranını örnek veriyor. Sinema ekranı aslında sadece bir fiziksel cisim olmaktan öte, mekansal bir sergi, ve kesinlikle tek yönlü değil. İzleyicilerin bir odada kapalı kalmış esirler olduğunu söylemek zor. Hatta ekrandaki görüntülerle bambaşka yerlere, zamanlara vs. gittikleri, yani hareket halinde oldukları söylenebilir. Mekansal bir araç olan ekran Bruno'nun da dediği gibi aslında bir landscape/çevre yaratıyor. Mimari duvarların durağanlığı ekranla birlikte mobil, akışkan oluyor.
Bruno, screen/ekran kelimesinin etimolojik araştırmasını yapıyor. Diyor ki, bazen nesneler öyle evrilir ki, bazı fonksiyonlarından arınırlar; ama kelimeler bu tarihsel bilgiyi içlerinde barındırabilir. Şöyle ki; screen/ekran aslında Rönesans döneminde kullanılan mimari/cismani bir obje. Genellikle ahşap çerçeveli, ışığı geçiren ince bir tabaka, bir perde, bildiğimiz ara bölme. 19. yüzyılın sonuna doğru ise bir anlam kayması yaşanıyor ve yansıtma yüzeyi olarak tanımlanıyor.
Bu anlam kayması aslında sadece tanımlamalarda. Ekran her iki anlamında da, hatta soybilimde, resimde, heykelde, genel tanımıyla sanatta da, mekanı dönüştüren bir araç haline geliyor. Rönesans dönemindeki screen/ara bölme de pencere görevi görüyor, bir süsleme dekorasyon aracı oluyor, plastik bir görünürlük verip hayali bir görüntü yaratıyor. Kısacası içeriyi dışarıya taşıyor, dönüştürüyor. Aynı kapasiteyi taşıyan diğer ekranlar da farklı yüzeyler yaratıyorlar. Hepsinin de ortak elemanı ışık.
Günümüzde binaların yüzeyleri ekrana dönüşürken, sanat galerilerinin duvarlarında yansıtma sanatı kullanılıyor. Bruno'ya göre bu yüzeylerin cismaniyeti, yapılan uygulamalarla mekansal, materyal olarak değişiyor, dönüşüyor.
Ekran arkasında bir silüet
Bruno'nun, yüzeyleri bir sınır, eşik gibi görmek yerine ekranı hareketli bir mekan olarak sunduğu, ışığın tarihini yazdığı kitabını okumak için ne yazık ki biraz daha beklemek gerekecek. Bruno'nun son kitabı 2014'te University Of Chicago Press tarafından basılacak.