Quantcast
Channel: Arkitera Mimarlık Merkezi - Haber
Viewing all 4077 articles
Browse latest View live

Burgazada’daki Sait Faik Abasıyanık Coşkusu

$
0
0

Türk hikâyeciliğinin büyük ismi Sait Faik Abasıyanık'ın son yıllarını geçirdiği ve pek çok hikâyesini kaleme aldığı Burgazada'daki köşk, 1959'da yazarın annesi Makbule Hanım tarafından müze olarak hizmete açılmıştı. 1964'ten itibaren Darüşşafaka Cemiyeti'nin sorumluluğunda olan müze, 2008'in son aylarında kapanmış ve Sait Faik okurlarını üzmüştü. Cemiyetin 2009'dan bu yana sürdürdüğü bakım, onarım ve güçlendirme çalışmalarının beklenenden fazla uzaması sebebiyle artık neredeyse unutulmuştu ki... Haber geldi: Müze, Sait Faik'in vefatının 59'uncu yılında yeniden açılıyor.

Bu denk getiriş vesilesiyle dün Burgazada'da gerçekleşen açılış öncesinde Darüşşafaka Cemiyeti ve Adalar Belediyesi işbirliğiyle Sait Faik'i anma etkinliği düzenlendi. Adalar Belediye Başkanı Dr. Mustafa Farsakoğlu, Darüşşafaka Cemiyeti Yönetim Kurulu Başkanı Talha Çamaş, İş Bankası Kültür Yayınları Genel Müdürü Ahmet Salcan ve 59. Sait Faik Abasıyanık Hikâye armağanını kazanan yazar Sine Ergün'ün kısa birer konuşma yaptığı kalabalık açılışta; yazarın pek çok hikâyesinden de parçalar okundu.

İlk konuşmayı yapan Farsakoğlu, "En büyük teşekkür Burgazadalılara. Onların ısrar ve baskıları olmasaydı müzenin açılışı belki daha da gecikecekti." dedikten sonra edebiyatseverleri sevindirecek bir müjde verdi: "Adalar'da şu anda harabe halinde olan iki yapıyı Kültür Bakanlığı ve Mimar Sinan Üniversitesi işbirliğiyle 'Yazar ve Çevirmenler Evi' yapacağız." Farsakoğlu'nu izleyen Çamaş konuşmasına, merhum Makbule Abasıyanık'ın vasiyetnamesini hatırlatarak başladı: "Makbule Hanım cemiyetimize iki ödev vermişti. Biri 1955'te kurduğu Sait Faik Hikâye Armağanı'nın sürdürülmesi, diğeri 1959 yılında açtığı müzenin yaşatılması. İkisini de en güzel şekilde yerine getirdiğimiz için gururluyuz."

SAİT FAİK'E MEKTUP YOLLAMAK MÜMKÜN

Sait Faik'in pek çok hikâyesini kaleme aldığı Burgazada Çayır Sokak 15 numaradaki müzede, Sevengül Sönmez küratörlüğünde geniş çaplı değişiklikler yapılmış. Eşya konservasyonunun devam ettiğini ve kimi eserlerin henüz teşhirde olmadığını belirten Sönmez, önümüzdeki aylarda açılacak çeşitli sergilerde tüm eserlerin yeniden görücüye çıkacağını söyledi. "Müzeyi yeniden açarken iki şeye dikkat ettik. Biri tüm eşyaların orijinal olması, diğeri Sait Faik'i bir yazar olarak her yönüyle tanıtan ciddi bir kurgu." diyen Sönmez, müzenin iki yeni odası olduğunu da heyecanla ekledi: "Biri küçük bir kütüphane, diğeri öğrencilere çalışma imkânı tanıyacak etkinlik salonu."

Misafir odası, yemek odası, yatak odası, yazarın hayatını fotoğraf ve belgelerle detaylıca anlatan iki ayrı odanın yanı sıra müzede; Sait Faik için imzalanan kitapların yer aldığı bir kitap odası ve onun mektuplarının bulunduğu bir mektup odası var. Mektup odasında, dileyen Sait Faik'e mektup yazabilecek. Bunun için her türlü teçhizat sağlanmış.

Müzenin hikâyesi

18 Kasım 1906'da Adapazarı'nda dünyaya gelen Sait Faik; babasının vefatından sonra kışları Şişli'de, yazları ise 1938'de satın alınan Burgazada Çayır Sokak 15 numaradaki köşkte annesiyle birlikte yaşamını sürdürmüş. Sait Faik'in; 1945 yılında hastalandıktan sonra 11 Mayıs 1954'teki vefatına kadar zamanının büyük bir kısmını geçirdiği köşkü Darüşşafaka'ya bağışlaması ölümünden bir yıl öncesine denk gelmiş. Olay şöyle gelişmiş: Sait Faik, Fazıl Hüsnü Dağlarca'nın davetiyle, o dönem Fatih'te bulunan Darüşşafaka Lisesi'nde düzenlenen bir edebiyat matinesine katılmış. Matineden sonra okulu gezen ve gördüklerinden çok etkilenen yazar, eve döndüğünde mallarını Darüşşafaka'ya bağışlama hayalini annesiyle paylaşmış. Yazarın annesi Makbule Hanım, Sait Faik'in ölümünün ardından, 8 Kasım 1954'te hazırladığı vasiyetinde mal varlıklarının çoğunu, yazarın eserlerinin telif haklarını ve Burgazada'daki köşkü Darüşşafaka Cemiyeti'ne bırakmış.


TOKİ’den İade Açıklaması

$
0
0

Bugün Aydınlık Gazetesi'nde yer alan "Yurttaş TOKİ'den memnun değil" başlıklı habere TOKİ'den cevap geldi.

TOKİ Basın ve Halkla İlişkiler Dairesi Başkanlığı tarafından yapılan açıklamada, 81 il ve 800 ilçede, 2.629 şantiyede başlatılan 584.000 konutun 473.469'unun fiili olarak satıldığı bildirildi. Satışı gerçekleştirilen konutların genellikle finansal ödeme güçlüğü çeken vatandaşlar tarafından tekrar iade edildiği belirtildi.

Açıklamada şu ifadeler yer aldı: "TOKİ, sosyal devlet anlayışı çerçevesinde, dar ve orta gelirli vatandaşlarımızın 10-15-20 yıl gibi vadelerle, kira öder gibi konut sahibi olabilmesini sağlamaktadır. TOKİ'nin geliştirdiği konut üretim modeli, yurt dışından da büyük ilgi görmekte, birçok ülke bu modeli kendilerine uyarlamaktadır.

TOKİ'nin, 584.000 konut rakamına ulaşması ve 473.469 konutun satışını fiilen gerçekleştirmesi, İdaremize yapılan yoğun konut başvuruları halkımızın TOKİ'ye olan teveccühünün en büyük göstergesidir.

İdaremizin satışa sunduğu konutlarda adeta talep patlaması yaşanmıştır. Önümüzdeki günlerde kuraları çekilecek projelerden; Erzincan'da inşa edilen 384 konuta 8.242 başvuru gerçekleşirken, İstanbul Kayabaşı'nda inşa edilen 512 konuta başvuru da 5.000'i aşmıştır.

Evlerin Elektriği Çöpten Gelecek

$
0
0

ITC Bursa Enerji Üretim Sanayi AŞ işbirliğiyle yap-işlet-devret modeliyle kurulan Metan Gazından Elektrik Üretim Tesisi, Hamitler Çöplüğü'nde düzenlenen törenle hizmete alındı. Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Recep Altepe'nin ev sahibi olduğu törene Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız, Vali Şahabettin Harput, Bursa milletvekilleri ile davetliler katıldı.

Depolama alanında bulunan sulu çöplerin, her biri 1.4 megawat gücündeki 7 adet jeneratör vasıtasıyla saatte 5 bin 400 metreküp metan gazına dönüştürüleceğini ve metan gazından 9.8 megawat elektrik üretileceğini kaydeden Büyükşehir Belediye Başkanı Recep Altepe, "Jeneratörlerde enerjiye dönüştürülen deponi gazı, borularla enerji üretim tesisine getirilecek. Üretilen elektrik, nakil hattı üzerinden TEİAŞ'a verilerek şebeke içi dağıtım sağlanmış olacak" dedi.

Kurulan sistemden 76 milyon metreküp elektrik sağlanacağını ve bundan yaklaşık 47 bin konutun faydalanacağını vurgulayan Başkan Altepe, "Tesis, elektrik üretiminin yanında metan gazının sera etkisini azaltmakta, enerji kaynaklarının kullanımını dengelemekte ve sağlık risklerini de minimize etmektedir. Yerel hava kalitesine katkı sağlayarak, kötü koku problemini ortadan kaldırmaktadır" diye konuştu.

Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız ise, tesisin devreye alınmasıyla ilgili olarak Büyükşehir Belediyesi'ni kutladı. Hükümet olarak Türkiye'de nükleer santralden doğalgaza, kömür santralinden HES'lere kadar enerji fırsatı adına ne varsa bunları değerlendirmeye odaklandıklarını belirten Bakan Yıldız, "Geleceğimiz adına bunları değerlendirmek durumundayız. Enerjinin çevreye rağmen değil çevreyle birlikte yürütülmesini istiyoruz. Oldukça hassas olduğumuz bu ortamda Bursa Büyükşehir Belediyesi bunu yaptı. Bu proje, çevre faktörünü dikkate aldığımız en önemli projelerden birisidir ve doğru projedir"şeklinde konuştu.

Konuşmaların ardından tesis, kurdelesi protokol üyeleri tarafından kesilerek hizmete alındı. Açılışın ardından ITC firması yetkilisi Ali Kantur, sistemin çalıştırılmasıyla ilgili protokol üyelerine bilgiler verdi.

Törende Büyükşehir Belediyespor Çocuk İzcilik Kulübü üyeleri Bakan Yıldız, Vali Harput ve Başkan Altepe'ye birer teşekkür çiçeği verdi. Başkan Altepe, günün anısına Bakan Yıldız'a Bursa yapımı bir kılıç hediye etti.

Dededen Kalma Evini Butik Otel Yaptı

$
0
0

Paçacıoğlu Hüsnü efendi tarafından 1890 yılında Safranbolu'da yaptırılan Paçacıoğlu Bağ Evi, ikinci kuşaktan Hüsnü Paçacıoğlu tarafından 4 yıl süren restorasyon sonrası 'butik otel' olarak hizmet vermeye başladı.

Safranbolu'nun simgesel yapılarından olan Paçacıoğlu Bağ Evi, yerlerden tavan döşemelerine kadar orijinal hali korunarak restore edildi. Butik otel, yüklükleri banyoya dönüştürülen sekiz oda ile misafirlerini ağırlıyor.

Bir dönem yaşadığı evin tarihini Hüsnü Pacaçıoğlu şöyle anlatıyor: "Hacı Hüsnü efendi ve babaannem Ayşe hanımın vefatları ardından bağ evi babam Osman Paçacıoğlu'na intikal etti. Ailemizin (Osman ve Fatma Paçacıoğlu ile kardeşlerim Şükran ve Mustafa) yaz aylarında konakladığı ev, şehirdeki evin satılmasının ardından, sürekli ikametgâhımız oldu. Safranbolu'nun önemli tüccarlarından olan babam Cumhuriyet Halk Partisi İlçe Başkanlığı ve 1950-1951 yıllarında Safranbolu Belediye Başkanlığı da yaptı. İş değişiklikleri nedeniyle önce kışları Karabük'e, işin tasfiyesi ile birlikte de İstanbul -Pendik'e taşındık ve evi yazları gidilen bir mekân olarak kullanmaya başladık. Önce annemin ardından babamın ani vefatlarından sonra ev kullanılmamaya başladı."

Kullanılmadığı için hasarı büyüyen evin yaşatılmasının babalarını isteği olduğunu söyleyen Hüsnü Pacaçıoğlu, "Zaman içinde kardeşim ve ablamın hisselerini devir aldım. Evimizi restore edebilme hayalimizi gerçeğe dönüştürebilmek için 12 yılımız geçti, sonra restorasyon süreci başladı ve yaklaşık 4 yıl sürdü. Amacımız sadece evi kurtarmak değil aynı zamanda da Safranbolu'ya bir eser kazandırarak sürekli yaşamasını sağlamak oldu" diye konuştu.

Mimari özellikleri dönem özellikleri açısından 18.yy sonu 19. yy başına tarihlenen örneklerin sonunda yapılmış geç dönem özellikleri taşıyan Paçacıoğlu Bağ Evi, düzgün sayılabilecek bir köşe parsel üzerinde bulunuyor. Zemin kat, orta kat ve üst kattan oluşan kare planlı kübik bir kütle düzenine sahip binanın zemin katına çift kanatlı iki kapıdan giriliyor. Kapılar evin sağ ve sol cephelerinde simetrik olarak yer alıyor.

Taksim'e Kışla Paşalimanı'na Yalı

$
0
0

İlk bakışta tarihi canlandırmak, kenti güzelleştirmek gibi görülse de..
Böyle düşünülse de..
Kazın ayağı öyle değil.. Amaç başka..
Nerden biliyorsun derseniz; Taksim'den..
Gezi Parkı'nın olduğu yere eskiden vardı diye Topçu Kışlası yapılacak.. Ne gereği var, parkın eli yüzü düzeltilsin kentin göbeğinde nefes alacak alan olsun seslerini dinleyen olmadı..
Peki kışlanın ne faydası olacak?
Sergi salonları, konser salonları, kafeler olacak dendi.. Sosyal bir mekan yaratılacağını söylendi..
İtiraz edenlere kızıldı..
Ama sonunda anlaşıldı ki, kültür işlerinde kullanılmayacak..
Peki ne olacak?
Topçu Kışlası'nın bir bölümü alışveriş merkezi olacak.. Kalan kısmı otel ve konut olacak..
Büyükşehir Belediyesi de tarihe geçecek..

Aynı proje Paşalimanı Parkı'nda da uygulanmak isteniyor.. Belediye araştırmış çok eskiden orada yalılar varmış.. Hemen kazı çalışmaları başlamış, altı ay uğraşılmış, yalıların kalıntılarına ulaşılmış..
Kültür ve Turizm Bakanlığı onay verirse belediye beş yalı yapacak..
Kültür Bakanlığı onay verir zaten..
Bölgesel kurul, Taksim'e Topçu Kışlası inşasını reddetti de ne oldu?
Yüksek Kurul onayladı.. Paşalimanı da onaylanır..
Park gider yerine 'tarihi yalılar' gelir!.
Peki o beş yalı ne olacak? Süs diye durmayacak herhalde?
Kültür merkezi, sosyal tesis falan mı yapılacak?
Yok canım..
Topçu Kışlası ne olacaksa yalılar da öyle olacaktır..
Butik otel..
Rezidans!

Genco Erkal'dan İstanbul'a Tiyatro Sahnesi

$
0
0

Usta oyuncu Genco Erkal, 18. yüzyıldan beri Eminönü'nde bulunan aile yadigârı Ali Paşa Hanı'nı tiyatro sahnesine dönüştürdü. Erkal, Ali Paşa Hanı'nın açılışını, Nazım Hikmet'in ölümünün 50. yıldönümü için uyarladığı yeni oyunu "Yaşamaya Dair – Bursa Cezaevi'nden Mektuplar"la gerçekleştirecek. Genco Erkal'ın Tülay Günal ile birlikte sahnelediği oyun, 16-17-18-19 Mayıs 2013 tarihlerinde saat 21:00'de Ali Paşa Hanı'nda tiyatro severlerle buluşacak.

18. yüzyılda inşa edilen, Eminönü'ndeki sivri tuğla kemerlerin çevrelediği yamuk bir avlunun etrafında iki katlı Ali Paşa Hanı'nı tiyatro sahnesine çeviren Erkal tiyatro severleri artık bu sahnede selamlıyor.

Piyano ve viyolonsel eşliğinde sahnelenen oyunda; Fazıl Say, Zülfü Livaneli, Cem Karaca, Tarık Öcal, Edip Akbayram, Tolga Çebi, Nadir Göktürk, Timur Selçuk gibi bestecilerin Nâzım şarkıları da seslendiriliyor.

Altın Rant

$
0
0

Ulaştırma Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı Altyapı Yatırımları Genel Müdürlüğü, İstanbul Haliç Yat Limanı ve Kompleksi Projesini yap-işlet-devret modeli çerçevesinde ihaleye çıkardı. Projeye ait ihale dosyaları 15 Mayıstan itibaren ücretsiz olarak görülebilecek. Geçici teminat tutarı 50 milyon TL olacak.

HALİÇ ŞİRKETLERE AÇILDI

İstanbul'un tarihi ve kültürel bölgelerinden Haliç ve çevresi de kentsel dönüşümden payını alıyor. Son yıllarda Fener, Balat, Ayvansaray gibi Haliç çevresindeki tarihi mahalleler emekçi halktan boşaltılmaya çalışılıyordu. Bölge ile ilgili rant projeleri yavaş yavaş ortaya çıkmaya başladı. Dün Resmi Gazetede yayınlanan ihale duyurusu ile Haliç'te yat limanı projesi ihaleye çıkartıldı.

İhale, teklif verme şartnamesinde detaylandırılan usul ve esaslar kapsamında kapalı teklif alma usulü ile yapılacak. Projeye ait ihale dosyaları 15 Mayıs 2013 tarihinden itibaren ücretsiz olarak görebilecek. Ancak, ihalelere iştirak etmek için ihale dosya bedeli olan KDV dahil 50 bin TL'yi, Ulaştırma Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı Merkez Saymanlık Müdürlüğüne yatırmalarını müteakip buna dair makbuzla birlikte Liman Yapım Dairesi Başkanlığı'na müracaat ederek dosyalarını almaları gerekecek. Geçici teminat tutarı 50 milyon TL olacak.

KIYI KANUNU DEĞİŞİR DEĞİŞMEZ...

AKP Hükümeti Kıyı Kanunu'nu değiştirir değiştirmez Haliç'in ihaleye çıkması dikkat çekiyor.

Kanun nisan ayı başında değişmiş, kıyı ve sahil şeridinde yapılaşmanın önü açılmıştı. Gizli imar affı getirdiği için eleştirilen kanun değişikliğinde "sahil şeridi" 100 metreden 50 metreye indirildi. Kıyıda yapılaşmanın önü açıldı. Yat limanları bir yana kıyılarda otel yapımına dahi izin veren değişiklikler yapıldı.

Haliç’in değerine değer katacak!

$
0
0

Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı, Haliç Yat Limanı ve Kompleksi için ilana çıktı. Yap-İşlet-Devret modeliyle yapılacak liman, kentsel dönüşüm projeleri ve kongre merkeziyle yıldızı parlayan Haliç'e büyük değer katacak.

Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı, sürpriz bir şekilde Haliç Yat Limanı ve Kompleksi için ihale ilanı verdi. Tarihi özellikleri, son dönemde yaşanan kentsel dönüşüm ve Haliç Kongre Merkezi ile değeri artan Haliç'in yıldızı yeni liman projesiyle iyice parlayacak. Resmi Gazete'nin dünkü sayısında yayımlanan ilana göre 'İstanbul Haliç Yat Limanı ve Kompleksi Projesi' Yap-İşlet-Devret (YİD) modeliyle ihale edilecek.

Kapalı teklif alınacak

Teklif verme şartnamesinde detaylandırılan usul ve esaslar kapsamında kapalı teklif alma usulüyle yapılacak ihalede, projeye ait ihale dosyaları 15 Mayıs itibarıyla Ankara'daki Liman Yapım Dairesi Başkanlığı'nda ücretsiz olarak görebilecek.

Ancak, ihalelere iştirak etmek için ihale dosya bedeli olan KDV dahil 50 bin lira, Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı Merkez Saymanlık Müdürlüğü'ne yatırılacak.

Teminatı 50 milyon lira

İhaleye katılabilecekler ile isteklilerde aranacak şartlar teklif verme şartnamesinde belirtildi. Bu işler için geçici teminat tutarı 50 milyon lira olarak belirlendi. Proje ile ilgili teklif verme son tarihi, teklif verme şartnamesinde belirtildi.

Projede görevli şirketin kullanacağı krediler ve diğer harcamalar için Hazine garantisi verilmeyecek. Söz konusu iş, 3996 sayılı Kanun ve 2011/1807 sayılı Bakanlar Kurulu Kararında belirtilen usul ve esaslar dahilinde yürütülecek. İdare uygun teklifi tespit etmekte, görevlendirmeyi yapıp yapmamakta veya dilediğine yapmakta tamamen serbest olacak. İdarenin serbest seçimi nedeniyle istekliler herhangi bir nam altında idareden talepte bulunamayacak.


Marmaray'ı 4 Sene Önce Açacaktık!

$
0
0

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Marmaray'ın geç açılması ile ilgili yaptığı değerlendirmede içeriden vurulduklarını söyledi. Erdoğan, "Bakın biz içeriden vurulmasaydık, şuanda 4 yıl önce Marmaray'ı açacaktık. Ama bizi içeriden vurdular. Marmaray'ı bitiremedik" dedi.

Türkiye Giyim Sanayicileri Derneği tarafından Shangri-la Bosphorus Hotel'de düzenlenen 6. İstanbul Moda Konferansı'nın gala yemeğine Başbakan Erdoğan da katıldı. Erdoğan burada yaptığı konuşmada hazır giyimcilerin başarılı işler yaptığını belirtti. Hazır giyim sektörünün önemli sorunlarının olduğunu dile getiren Erdoğan, bunun farkında olduğunu ifade etti. Sorunların kimseyi yıldırmaması gerektiğini belirten Erdoğan, "Bizler biran önce toparlanacağımızı bilmeliyiz. Sektörün sorunlarını çözmek için değerlendirmelerimizi yaptık, uygulamaya koyduk. Hazır giyim sektörünü Türkiye'nin lokomotifi olarak korumaya devam edeceğiz" dedi.

Türkiye'nin gelecek yıllarda önemli markalar oluşturması gerektiğinin altını çizen Erdoğan şöyle devam etti: "Tekstil rekabetin çok yoğun olduğu bir alan. Burada en büyük hedefimiz marka oluşturmak diye düşünüyorum. İnsanlar markaları bir prestij olarak, bir kimlik olarak görüyorlar. Dünya pazarlarına güven duyulan, itibar gösterilen markalar sunamazsak, kalitemizi gösteremeyiz, hedefimize ulaşamayız. Daha önce de ifade etmiştim. Hem mevcut sorunları aşmak, hem 2023 hedefini yakalamak amacıyla önümüzdeki 12 yılda millet olarak, ülke olarak en az 10 uluslar arası markayı oluşturmak zorundayız. Bizim ülke olarak böyle bir gücümüz, böyle bir potansiyelimiz en önemlisi de bunu başaracak gerçekleştirecek özgüvenimiz var. Kendimize güveniyoruz. Milletimize güveniyoruz. Yatırımlarımızı, projelerimizi, planlarımızı, özgüven içinde yapıyoruz. Bölgelerimizi ve şehirlerimizi bu doğrultuda yapılandırıyoruz"

Konuşmasında Marmaray'ın gecikmesi ile ilgili de değerlendirmelerde bulunan Erdoğan, "Yeter ki bizi içeriden vurmasınlar. Bakın biz içeriden vurulmasaydık, şuanda 4 yıl önce Marmaray'ı açacaktık. Ama bizi içeriden vurdular. Marmaray'ı bitiremedik. Ne zaman bitecek? 29 Ekim'de bitecek. 29 Ekim'de inşallah Marmaray'ı açacağız. Ve Londra'yı Pekin'e bağlayacağız. Bir diğer adım da olmaz ve yapılamaz dedikleri 3. köprüdür. 29 Mayıs'ta da onun temelini atıyoruz inşallah. Şuanda sondaj çalışmaları hızla devam ediyor. Dört gidiş ve dört geliş aynı zamanda bu köprüde raylı sistem olacak. Yüksek hızlı trenin bağlantısını bu köprü ile ayrıca yapacağız"şeklinde konuştu.

Kapadokya'da Mimarlık Günleri

$
0
0

İlk olarak iki bin yedi yüz nüfusa sahip Nar Kasabasının Belediye Başkanı Ali Erdoğmuş'un Nar Kasaba Meydanı'nın düzenlenmesine ilişkin açtığı mimari proje yarışması jürisine katıldım.

Yarışmaya katılan meslektaşlarımızın projeleri kasaba halkının katılımıyla kasaba kahvesinde sunuldu.

Mimarlığın kamusal sorumluluğunun tam da olması gerektiği gibi halkla bütünleşerek ifade edilmesi ve ortak aklı edinme süreci gerçekten çok anlamlıydı.

Nitekim Nar Belediye Başkanı Ali Erdoğmuş'un süreci anlatırken amaçlarının işin ehlini aramak olduğunu söylemesi nicelik olarak kendilerinden çök daha büyük ölçekteki kentlerde yöneticilik yapan belediye başkanlarından vizyon farkını ortaya koyması oldukça manidardı.

Kasaba halkının belediye başkanının, yarışmacı meslektaşların ve jüri üyelerinin hep birlikte sürece dahil olması Nar Meydan düzenlemesi proje yarışmasında herkesin işi sahiplenmesi sonucunu doğurmuştur ki bu basarı mesleki ve kamusal acıdan çok önemlidir.

İkinci katıldığım çalışma Avanos Belediyesi'nin ilçeyi ikiye bölen Kızılırmak üzerine yaptırmayı düşündüğü köprü için açılan mimari proje yarışması çalışmasıydı.

Sayın Başkan Mustafa Körükçü'nün tüm çalışma boyunca jüriyle birlikte üç gün süreyle çalışmalara katılmış olması ve jüri çalışmalarına koyduğu katkı bugüne kadar bir şekilde görev aldığım yarışmaların hiç birinde tanık olmadığım bir durumdu.

Başkanın özellikle jürinin yaptığı değerlendirmeleri dikkatle takip etmesi ve sürecin bir an önce tamamlanıp köprüyü hayata geçirmek için gösterdiği heyecan mimarlık ortamı adına özenilecek bir durumdu.

Ben tüm bu süreçlerin içinde bulunmaktan son derece mutlu olurken bu olanağı yaratan başta Ömer Yılmaz olmak üzere Nar Belediye Başkanı Ali Erdoğmuş'a ve Avanos Belediye Başkanı Mustafa Körükçü'ye mimarlık ortamı adına teşekkür ederim..

Süleymaniye'deki Botanik Bahçesi Taşınacak mı?

$
0
0

İstanbul Üniversitesi'ndeki (İÜ) Biyoloji Bölümü Botanik Bahçesi'nin taşınacağına dair söylentiler üniversiteyi ayağa kaldırdı. Bitkilerin taşınamayacağı, bilimsel araştırmaların gerileyeceğine dikkat çekiliyor.

Süleymaniye'de 1935'te hizmete açılan bahçe Türkiye'nin ilk Botanik Bahçesi.

1995'te SİT alanı olarak ilan edilen bahçede bulunan ağaç ve bitkiler tabiat varlıkları olarak tescil edildi. Yerinde korunması ve sürekli bilimsel bakımlarının da yapılmasına karar verildi.

İ.Ü. Rektörü Yunus Söylet, geçtiğimiz günlerde bir TV programında Botanik Bahçesi'nin Diyanet tarafından satın alınmak istendiğini ve kendisinin de bu konuya sıcak baktığını söylemişti.

Söylet'in açıklaması üzerine İ.Ü. Biyolojik Araştırmalar Laboratuvarı Kulübü, Çevre Koruma Kulübü, Bilimsel ve Sosyal Araştırmalar Kulübü ve Biyoloji Bölümü Öğrencileri, bahçenin korunması gerektiğine dair ortak bir çağrı yaptı.

"Bitkiler taşınamaz, taşınsa da yaşayamaz"

Türkiye'nin Uluslararası Botanik Bahçeleri'ne kayıtlı yalnızca iki bahçesinden biri olan Botanik Bahçe'de açık ve kapalı mekanlarında yaklaşık 3000'i aşkın taksona ait canlı bitki materyalleri ve endemik türler barınıyor.

Açıklamada, bu bitkilerin bir kısmının bulunduğu yerden taşınması, diğerlerinin de taşınabilir olsa dahi dikildikleri yeni yerlerinde tutunabilmelerinin mümkün olmadığı belirtildi.

* Ülkemizden ve dünyanın birçok bölgesinden çok zor koşullarda ve büyük masraflarda toplanan canlı bitki materyallerinin içinde, getirildiği bölgede artık tükenmiş olup bahçemizde hala yetişen örnekler de var.

Yılda 15 bin öğrenci geziyor

* Botanik Anabilim Dalı ve Botanik Bahçesi, Biyoloji Bölümü'nün ayrılmaz bir parçası.; derslerin yaklaşık 1/3'ü buradaki dershane, laboratuvar ve botanik bahçesinde yürütülüyor.

* Her yıl İstanbul ve çevre illerin ilk ve orta öğretiminden 15 bini aşkın öğrenci bahçemizi geziyor ayrıca burada onlara proje desteği ve başvuru yönlendirmesi yapılıyor.

* Uluslararası turizm rehberlerinde İstanbul'da yer alan tek Botanik Bahçesi ve bu açıdan da yoğun ilgi görüyor.

"Bilimsel araştırmalar gerileyecek"

Açıklamada şu sorulara yanıt aranıyor:

* Türkiye'deki diğer Üniversiteler ve Araştırma Labaratuvarları bitki örneği eksiklerini İ.Ü. Botanik Bahçesi'nden sağlıyor. Birçok bilimsel araştırma gerileyecek ve eksik kalacak. Bu nasıl göze alınıyor?

* Botanik Bahçesi'ne geçtiğimiz yıl büyük bir yenileme çalışması yapıldı. Uzun zamandır düşünüldüğü söylenen bu devir işlemi için neden bu çalışmaların bitmesi, binanın yenilenmesi beklendi?

"Bölgenin deniz manzarası mı etkili?"

* Acaba sözde "tarihi dokuyu canlandırmak" olarak tanımlanan bu projeye Botanik Anabilim Dalı'ndan başlanmasında, söz konusu bölgenin büyüklüğünün ve manzarasınında etkisi var mı?

Geçmişin Modern Mimarisi: Ankara - 2

$
0
0

Meclis ve Bakanlık binalarını tasarlayan ve uygulamalarını yapan Clemens Holzmeister'ın ve Ankara İmar Planı'nı hazırlayan Hermann Jansen'ın yanı sıra, Cumhuriyet'in kurulduğu ilk yıllarda Ernst Egli, Theodor Jost, Martin Wagner, Martin Elsaesser, Bruno Taut, Robert Oerley gibi yabancı mimarlar da tasarımcı, eğitimci, danışman, plancı, uygulayıcı olarak üstlendikleri görevlerle genç Cumhuriyet'in mimarlığını kişisel eğilimleri doğrultusunda etkilediler.

Bu dönemde daha çok, Orta Avrupa-Viyana ekolünden ithal edilen anıtsal, klasik biçimciliğe dayalı bir tür yeni-klasikçilik Türkiye mimarlığına egemen oldu. Cumhuriyet Dönemi Mimari mirası denince Ankara'da özellikle Atatürk Bulvarı üzerindeki kamu yapıları ile Meclis ve Bakanlıklar Binaları akla gelmekle beraber, bunların dışında da bir kısmı koruma altında olan, çoğu anıtsal nitelikte erken Cumhuriyet Dönemi yapıları bulunuyor. Bunlardan bazıları şunlar:
 

Sait Bektimur Evi 

Sait Bektimur Evi



Sait Bektimur Evi 1920'li yıllarında yapıldığı sanılan ve bu nedenle "Erken Cumhuriyet Dönemi" olarak anılan bir mimari anlayışın ürünü olarak değerlendirilmektedir. Yapının birçok ögesi (saçak altı, çatı penceresinde kemer kullanımı, payandaların taşıdığı balkon biçimlenmesi vb.) ulusal mimarlık dönemi yapılarında görülen ortak özelliklerdir. Yapı, Ankara Şehri İmar Müdürlüğü arşivlerindeki bilgilere göre, dönemin bürokratlarından Sait Bektimur tarafından yaptırılmıştır. Yapı 1930'lu yılların sonundan 1940'lı yılların sonuna dek Irak Sefareti olarak da kullanılmıştır. 1950 yıllarında yapı köklü bir tadilata uğramış ve bu değişiklikle artık konut olarak kullanılmayacağı anlaşılmıştır. 1950'li yıllardan itibaren de değişik kişiler tarafından lokanta olarak kullanıma sunulmuştur.

Ankara Palas

Ankara Palas


Ankara Palas planı

Cumhuriyet'in ilk yıllarında Mebusan Kulübü olarak yapılması düşünülen Ankara Palas'ın ilk tasarımı Mimar Vedat Tek tarafından hazırlanmıştır. Binanın yapımına 1924 yılında başlanmış, ancak temeli atıldıktan sonra Vedat Bey işi bırakınca yarım kalan bina, Mimar Kemalettin Bey'in yeni tasarımına göre tamamlanmıştır.

Mimar Kemalettin Bey'in 13 Temmuz 1927'de yapımı tamamlanmayan inşaat şantiyesinde öldüğü dikkate alınacak olursa, binanın ancak 1927 yılı sonbaharında tamamlanarak işletmeye açılmış olabileceği düşünülmektedir.

Yakup Kadri Karaosmaoğlu "Ankara" romanında Cumhuriyetin ilk on yılında yapılan yeniliklerin vazgeçilmez uygulama mekanı olan Ankara Palas'ı şöyle anlatır:

"Ankara'da bir yandan altyapı çalışmaları yapılırken, diğer yandan da elçiliklerde verilen danslı çay davetleri ve briç partileriyle sosyal hayat da canlanmaktadır. Bu davetlerin sayısı arttıkça aileler arası bir giyim kuşam yarışı başlar.

Ankara Palas'ın açıldığı yıl, yılbaşı baloları ayrı bir heyecan yaratır. Ankara Palas'ın büyük hol ve salonlarında çeşitli eğlenceler planlanmaktadır. Hazırlıklar aylar öncesinden başlar, İstanbul terzilerine siparişler verilir, Beyoğlu'nun büyük mağazalarında kalmayan mallar Avrupa'ya sipariş edilir.

Balo günü geldiğinde Ankara Palas'ın önünde heyecanlı bir hareketlilik yaşanıyordu. Şık otomobilleriyle baloya gelenler otelin kapısında birikmiş olan meraklı halk kümelerini zorlukla açarak içeri girebiliyorlardı. Bütün bu olanları bir film şeridi gibi izleyen yerli ve köylülerin oluşturduğu kalabalık için ise balo denilen şey Ankara Palas'ın önünde başlıyor ve bitiyordu. Onlar içerideki dünyada olup bitenleri merak etmekle ve kendi aralarında tahminler yürütmekle yetiniyorlardı. İçerideki dünyada ise davetliler dans ediyorlar, birbirlerinin üst baş ve davranışlarını inceliyorlar ve memleket meseleleri üzerine derin sohbetlere dalıyorlardı."

Ulus'ta bulunan Ankara Palas, günümüzde Dışişleri Bakanlığı Devlet Konukevi olarak kullanılmaktadır.

II. TBMM Binası (Cumhuriyet Müzesi)

II. TBMM Binası


II. TBMM Binası planı

1923 yılında mimar Vedat Tek tarafından Cumhuriyet Halk Fırkası toplantı yeri olarak tasarlanan ve inşa edilen bina, işlevi değiştirilerek meclis olarak kullanılmıştır. Birinci Ulusal Mimari Dönem'in en seçkin örneklerinden sayılır. Bodrum üzerine iki katlı olan bu yapının iç bölümleri, iki kat boyunca yükselen ortadaki meclis salonunun üç kenarına dizilmişlerdir. Girişten sonra enine uzanan, iki ucunda merdivenlerin yer aldığı geniş geçit, Selçuklu ve Osmanlı bezeme motiflerinin yer aldığı bir tavanla örtülmüştür. Benzer biçimde ele alınmış yerlerden birisi de büyük salondur. Yer yer localarla değerlendirilen bu salonun özellikle yıldız motiflerini içeren ahşap tavanı, sonradan düzenlenen taç kapı ve bazı noktalar dışında kemerler, saçaklar, yer yer çinilerin yer aldığı bölümler ile bu dönemin mimari özelliklerini yansıtmaktadır.

I. Türkiye Büyük Millet Meclisi binasının yetersiz olması ve gelişen meclisin ihtiyaçlarını karşılayamaması nedeni ile bina birtakım değişiklikler geçirmiş, sonra da II. Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak 18 Ekim 1924 tarihinde hizmete açılmıştır.

Türk siyasi tarihinde önemli yeri olan II. Türkiye Büyük Millet Meclisi binası işlevini 27 Mayıs 1960 tarihine kadar 36 yıllık bir dönem boyunca sürdürmüştür. 1961 yılında meclisin yeni yapılan modern binasına taşınması üzerine bu bina Merkezi Antlaşma Teşkilatı'na (CENTO) tahsis edilmiştir. 1961-1979 yılları arasında CENTO Genel Merkezi olarak kullanılan bu bina CENTO'nun kaldırılması ile aynı yıl Kültür Bakanlığı'na devredilmiştir. Bu binanın ön kısmının Cumhuriyet Müzesi olarak düzenlenmesi, arka kısmının ise Eski Eserler ve Müzeler Genel Müdürlüğü'nün hizmet binası olarak kullanılması kararlaştırılmıştır. Müze kısmı onarım ve restorasyonlardan sonra düzenlenerek 30 Ekim 1981 tarihinde Cumhuriyet Müzesi olarak ziyarete açılmıştır.

Etnografya Müzesi

Ankara Talat Paşa Bulvarı ile Atatürk Bulvarı'nın birleştiği noktada, Halkevi binasının yanında yer alan Etnografya Müzesi Türkiye'nin Cumhuriyet döneminde kurulan ilk müzelerinden birisidir. Mimar Arif Hikmet Koyunoğlu tarafından 1927'de ziyarete açılan müzede 1924 ve 1925 yıllarında Türkiye genelinde toplanan eserler sergilenmektedir. Bina dikdörtgen planlı ve tek kubbelidir. Yapının taş duvarları küfeki taşı ile kaplanmıştır. Alınlık kısmı mermer olup üzerleri oyma süslüdür.

Etnografya Müzesi'nin yapımına 1925 yılında milli müze kurma düşüncesi ile başlanmış, iki yılda inşaat tamamlanmıştır. Binaya 14 basamaklı bir merdivenle çıkılır. Kapıdan girilince kubbe altı holüne ve buradan da iç avlu denilen sütunlu kısma geçilir. Buranın ortasına mermer bir havuz yapılmış, çatı kısmı açık bırakılmıştır. Daha sonra bu iç avlu Atatürk'e geçici kabir olarak ayrıldığında, havuz bahçeye nakledilerek, çatısı kapatılmıştır. İç avlunun etrafında simetrik olarak büyüklü küçüklü salonlar yer almaktadır. İdare kısmı müzeye bitişik olup iki katlıdır.

Müze önünde at üstünde duran bronz Atatürk Heykeli 1927'de Milli Eğitim Bakanlığı tarafından İtalyan sanatkar Pietro Canonica'ya yaptırılmıştır.

Devlet Resim ve Heykel Müzesi (Eski Türk Ocağı ve Halkevi Binası) 

Halkevi civarı


Türk Ocağı Binası (Ankara Halkevi), Fotoğraf: Doğan Hasol

Türk Ocağı Binası olarak 1927-1930 döneminde yapılmış ve Türk Ocakları'nın 1931'de kapanmasından sonra Halkevi tarafından kullanılmış olan yapı, günümüzde Devlet Resim ve Heykel Müzesi olarak kullanılmaktadır.

Mimar Arif Hikmet Koyunoğlu tarafından tasarlanan projesi, zamanın tanınmış mimarlarından Vedat Tek, Kemaleddin Bey ve İtalyan Giulio Mongeri'nin de katıldıkları sınırlı bir yarışma sonucunda kazanılmıştır.

Yapı Osmanlı mimarlığından esintiler taşır ve daha çok seçmeci bir tarzı yansıtır. Bodrumu ve iki katı olan yapının zemin katının ortasına tiyatro salonu yerleştirilmiştir. Bütün yüzey bezemeleri ön cephede toplanmış, öteki cepheler önemsenmemiştir. Türk odasının tavan boyası ve kartonpiyerlerinin kalıbı dahil bütün ayrıntıları, Atatürk'ün isteği üzerine eski Ankara evlerinden esinlenilerek, mimar Arif Hikmet Koyunoğlu tarafından tasarlanmıştır.

Yapımı Avusturyalı bir firma tarafından gerçekleştirilmiş olan yapıda Kayserili Hakkı Usta ve Hüseyin Usta emek veren Türk sanatçılardır. Mimar Arif Hikmet Koyunoğlu tarafından tasarlanan lambalar Siemens firmasınca imal edilmiştir. Yığma bir inşaattır; ancak lentolarda ve bazı kemerlerde (Ankara'da ilk defa) betonarme kullanılmıştır.

Gazi Çiftliği İstasyon Binası

Gazi İstasyonu

Ankara Gazi Paşa İstasyon binası mimar Ahmet Burhanettin Tamcı tarafından tasarlanmıştır. 1 Şubat 1926 tarihinde hizmete giren istasyon Birinci Ulusal Mimarlık döneminin anıtsal nitelikli ilk gar yapıtlarındandır. Mustafa Kemal istasyonun açılış törenine katılmıştır.

Yapıda, eski Osmanlı dinsel dekoratif ögelerinin cephelerde kullanılması ve planın batı şemalarına uygun olması dikkat çeker. Yapıdaki çiniler Kütahya'dan getirilmiştir. Klasik Osmanlı Mimarisi'nden gelen sivri kemerler, 16 yy. çini ve seramiklerinde görülen motifler, Türk evlerindeki gibi ahşaptan nakışlı olan geniş saçaklar, Osmanlı sanatından gelen mimari bezeme öğeleri yapıya ayrı bir görünüm verir.

Atatürk'ün çok önem verdiği Orman Çiftliği'nin arazisinde bulunması bu istasyonun sayısız tarihi olaya tanıklık etmesini de sağlamıştır. Atatürk çoğunlukla konuklarını bu istasyonda karşılar ve uğurlardı.

2000'li yılların başında istasyon işlevine son verilmiş olan yapı günümüzde lokanta olarak kullanılmaktadır.

Hariciye Vekaleti

Hariciye Vekaleti civarı

Hariciye Vekaleti, Fotoğraf: Doğan Hasol


Hariciye Vekaleti zemin kat planı

Arif Hikmet Koyunoğlu'nun anıtsal eseri olan bu yapı sırasıyla Hariciye Vekaleti, sonra Maliye ve Gümrük Bakanlığı ve Dış İşleri Bakanlığı'nın hizmetine verilmiştir.

Hafif eğimli bir araziye oturan yapı, bodrum ile iki kattan oluşur. Dikdörtgen planlı yapı, merkezde gün ışığı ile aydınlanan geniş bir salon ve bu salonun çevresindeki mekanlara açılan koridorlardan oluşmaktadır. Yapı, yüksek tutulan tavanları ve plan özellikleriyle bir kışla görünümü sergilemektedir. Planla birlikte simetrik olarak tasarlanmış ön cephede, birkaç basamak sırasıyla ulaşılan giriş kısmı, Osmanlı mimarlığına özgü sütun, başlık ve sivri kemerlerle üç açıklıklı bir portikodan oluşur. Alt katta basık, üstte ise sivri kemerlerin kullanıldığı cephede dışa taşırılmış orta ve yan kısımların üzerlerinde birer alınlık bulunur. Ana cephede görülen zengin tasarıma karşın diğer cepheler yalın ve sıva kaplıdır.

Ziraat Bankası

Ziraat Bankası 

İlk ulusal mimarlık döneminin karakteristik yapılarından olan banka binasının yapımına 1926'da başlanmış ve 1929 tarihinde tamamlanarak dönemin Başvekili tarafından açılmıştır. Mimarı İtalyan Giulio Mongeri'dir.

Bodrum ve yüksek zemin üzerindeki kat, bir asma kat ve çatıdan oluşmuştur. Katlarda mekanlar ortada banka holü çevresine yerleştirilmiştir. Mermerle döşeli dikdörtgen banka holü katlar boyunca yükselerek ışığı üstten, demir strüktürlü, vitrayla süslenmiş üst örtüsünden almaktadır. Holün çevresindeki sivri kemerli arkadlar üstte Selçuk yıldız motifli korkulukları olan galeriyi taşımaktadır. Kemer alınlıkları, altıgen yıldız desenli turkuaz renkli çini panolarla kaplanmıştır. İçte tüm ögeler Selçuklu ve Osmanlı süsleme sanatından alıntılarla zenginleştirilmeye çalışılmıştır.

Yapının köşeleri yükseltilip dışarı taşırılarak kule görünümü almıştır. Geniş saçaklarının alt yüzeyleri Selçuk geometrik motifleriyle bezelidir. Cephelerde değişik biçim ve boyutlu ögeler dikey girintiler içinde birleştirilmiştir. Her kat için ayrı açıklıklı ve türde kemerleri olan pencereler kullanılmıştır. Taş rozetler, kabartma Osmanlı motifleri, mermerden oyulmuş geometrik desenli balkon korkulukları, kuleler arasındaki kütlelerin korkuluk duvarları, baklavalı sütun başlıkları, mukarnaslı kornişler kullanılan Selçuklu ve Osmanlı sanat ve yapı ögeleridir.

Zemin kat dışarıdan rustik taş kaplamadır. Arka ve yan cepheler öne cepheye kıyasla daha yalındır. Yapıda uygulanan betonarme iskelet sistemini Holzman Firması, elektrik işlerini Zeiss Şirketi üstlenmiştir. Yapının tasarım ve yapım sürecinde Mongeri'nin yanısıra üç öğrencisi, danışman mimarlar, Macar, İtalyan ve Türk işçi ve ustalar çalışmışlardır.

Ulus İş Bankası

Ulus Meydanı

Ulus İş Bankası

Çembersel girişiyle Ulus Meydanı'na dönük bir köşe yapısı olan Türkiye İş Bankası binası, özgün durumunda ucu yuvarlatılmış ikizkenar bir üçgen biçiminde idi. Üçgenin üçüncü kenarı sonraki eklemeler nedeniyle bugün algılanamamaktadır. Bodrum üzerine, simetrik olarak planlanmış, ortası avlulu beş katı vardır. Yuvarlatılmış köşedeki ana girişten başka yan cephelerden de yapıya girilmektedir.

Mermerden merdivenli ana girişten, üstte galerisi olan oval salona girilmektedir. Renkli camlarla bezeli oval biçimli tepe ışıklığı, üst kat koridorlarının ve banka holünün aydınlatılmasına yardımcı olmaktadır. Girişte ilk görünen ayaklar ve tonozlar alçı işlemelerle bezenmişlerdir. Daire kesitli sütunların taşıdığı birinci kat galerisinin korkuluğu Selçuk geometrik desenli panolardan oluşmuştur.

Cephelerde hem batı, hem de Osmanlı mimarlığından etkiler açıkça görülmektedir. Yapı dıştan zemin, üst üç katın bulunduğu orta bölüm ve en üst kat olmak üzere kesin yatay hatlarla Rönesans üslubu anlayışında üç bölüme ayrılmıştır. Orta bölümdeki üç katta birleştirici pilasterlerle bütünlük sağlanmaya çalışılmıştır. En üst kat ise küçük sütunların oluşturduğu üçer sivri kemerli açıklıklarla ayrı bir şerit biçiminde alt kısımlardan ayrılmıştır. Bir zamanlar eşit uzunlukta olan yan cepheler hafif dışa taşan ve yükseltilen akslarla sınırlandırılmışlardır. Kıvrımlı çizgileri ve bankanın ismi ile girişin üstündeki cam gölgelik yüzyıl dönüşümünde Art Nouveau tarzını uygulayan bazı yapılarda (1900'lerin başında Paris'te bazı metro girişlerinde) görülenlere benzemektedir. Çok süslü olan cephelerde Selçuklu ve Osmanlı bezeme ögeleri, mukarnaslı ve baklavalı sütun başlıkları ve rozetler kullanılmıştır.

Musiki Muallim Mektebi

Musiki Muallim Mektebi

Türkiye Cumhuriyeti'nde müzik öğretmeni yetiştiren ilk kurum, Cumhuriyetin ilanından hemen sonra Maarif Vekaleti'nin 1924 yılı bütçesiyle kabul edilen ve 1 Eylül 1924 tarihinde orta dereceli okullara müzik öğretmeni yetiştirmek amacıyla kurulan, 1 Kasım 1924'te de öğretim hayatına giren Musiki Muallim Mektebi'dir. 1924-25 öğretim yılı bir bakıma okulun deneme yılı olmuş, 1925-26 yılı başında ise hakiki anlamda müzik öğretmeni yetiştiren bir kurum haline gelmiştir.

Eğitim seferberliğine hız verildiği ilk yıllarda Cumhuriyet'in güzel sanatların müzik dalında bir okul açması, sanata verdiği önemi göstermesi yönünden oldukça anlamlıdır. Mimar Ernst Egli'nin eseri olan bu yapının amacı, batı müziği alanında bilimsel çalışmaların yapılması, yurt ölçeğinde yaygınlaşıp tanınmasını sağlayacak müzik öğretmenlerinin eğitilmesi ve Cumhurbaşkanlığı Orkestrası'na sanatçı yetiştirilmesiydi.

Egli'nin Ankara'daki modern okul binası, hızla gelişmekte olan genç Türkiye Cumhuriyeti'nin başkentindeki rasyonel-modernist akımın en önemli sembollerinden biri olmuştur. Geleceğin müzik öğretmenlerine batı müziği eğitimi verilen karma bir okul fikri aynı zamanda günlük yaşamın modernleştirilmesini amaçlayan yeni sosyalist ideallerle de ilişkili olarak ortaya çıkmıştır. Okul binası, yalnızca bir eğitim kurumu olarak değil, aynı zamanda bir konser salonu ve fuayesini, idari ofisleri, sınıfları, yemekhaneyi, yurtları, çalışma ve okuma odalarını içeren bir kompleks olarak hizmet vermiştir. Tüm bu mekanlar açık bir avlu etrafında düzenlenmiştir. Bu yaklaşım, geleneksel Türk - Osmanlı eğitim yapısı olan medrese plan tipini anımsatmaktadır. Dönemin mali kısıtlamalarına karşın, ses yalıtımı yapılmış odalar, görsel ve işitsel olarak yeterli çözümleri içeren konser salonu gibi elemanlar binanın yapımı sırasında ihmal edilmemiştir.

İnhisarlar (Tekel) Başmüdürlük Binası

İnhisarlar (Tekel) Başmüdürlük Binası

1928 yılında yapılan İnhisarlar (Tekel) Başmüdürlük binasının mimarı Giulio Mongeri'dir.
Ulus Meydanı yakınında bir köşeye yerleştirilen yapı ilk ulusal mimarlık üslubunda tasarlanmıştır. Kütleleri L biçiminde düzenlenen, bodrum ve zemin üzerine iki katlı yapının girişi köşedendir. Sekizgen biçimindeki bu köşe yükseltilmiş, üstüne kurşunla kaplı bir kubbe oturtularak kule görünümü verilmiştir. Bodrumda ambarlar, mahzen ve kömürlükler, zemin katta yine ambarlar ve satış büroları yer almıştır. Tonozların daire biçimine dönüştürdüğü tavanıyla zemindeki sekizgen giriş holü, çalışma alanlarının bulunduğu birinci katta başmüdür odası olarak kullanılmaktadır. Üst iki katta mekanlar bir koridor üzerine yerleştirilmiştir. En üst katın bir bölümü lojman olarak düzenlenmiştir.

Ana caddeye bakan cephede üst iki katın üç orta aksının yanındaki birer aks dışarı taşırılmış, altta taştan destekler ve üstte hatayi tarz kabartma işlemeleri taşıyan uzantılarla belirtilmişlerdir. Pencereler bu iki kat yüksekliğince uzanan pilasterlerle birleştirilmiştir. Zemin ve ikinci katın pencereleri ile kubbenin altındakiler ve üçlü girişin açıklıkları sivri kemerlidir. Arka cepheler öndekilere kıyasla çok yalındır.

Yapının üçgenli sütun başlıkları, geometrik ya da bitkisel desenli demir parmaklıklar, girift desenli alçı kabartma kemer alınlıkları, taş rozetler, kulenin üstündeki korkuluğun kemercik dizisi gibi ayrıntılarında Osmanlı mimarlığının yapısal ve dekoratif ögeleri kullanılmıştır. Cepheler dıştan taş görünümü verilen sıva ile kaplıdır.

II. Vakıf Apartmanı

II. Vakıf Apartmanı


Plan

Vakıflar Genel Müdürlüğü'nün kira yoluyla gelir sağlamak amacıyla yaptırdığı ve 1926-27 yılları arasında Mimar Kemalettin Bey tarafından tasarlanıp 1928-30 yıllarında inşa edilen bu görkemli apartman bodrum, dükkanların bulunduğu zemin katın üstünde dışarı taşan dört kat ve çatıdan oluşmuştur. Kısa kenarlarından biri daha dar olan, dörtgen biçimli yapıda zemin katın en önemli özelliği birinci kata da yükselen bir tiyatronun yer alışıdır. İkinci kattan başlayarak daireler ortadaki avluya bakmaktadır. Zamanla iç bölmelerinde değişikliğe uğrayan yapının tip katlarında dördü dışarıya, üçü avluya bakan yedişer hacimli sekizer daire, çatı ve ara katta da Ankara'da büyük bir konut sıkıntısının yaşandığı 1930'larda, milletvekilleri tarafından kiralanan küçük daireler bulunmaktadır.

Uzun cephelerde beş akslık orta bölüm ve yanlardaki ikişer aks, dar cephelerde ortadaki balkonlu bölümün tek akslı yan kısımları dışarı taşırılıp yükseltilerek geniş saçaklı çatılarla örtülmüştür. Böylece ilk ulusal mimarlık döneminin kütle biçimlenmesi görünümü sağlanmaya çalışılmıştır. Yapının dört köşesindeki balkonların ve korkuluklarının yuvarlatılmış hatları, çoğu kare biçimli kemersiz pencereler, süslemenin en aza indirgenmesi yapıyı ulusal üsluptan ayıran ve dönemin rasyonel-modernist yaklaşımını işaret eden özellikler olarak ortaya çıkmaktadır. Bezemenin yoğunlaştığı yer, üzerindeki oval kubbesiyle tiyatro salonudur.

Kemer kullanımı yalnızca zemin katındaki eşit aralıklarla yerleştirilmiş ayakları birleştiren yarım daire biçimli kemerlerde görülmektedir. Betonarme iskeleti olan yapı dıştan düzgün kesme taş görüntüsü veren sıvayla kaplanmıştır.

Mimar Kemalettin Bey'in apartman binası Ankara'nın ilk modern yaşama alanı ve ilk betonarme yapılarındandır. Bina tüm bir bloktan oluşmasının yanı sıra, doğu yönünde tek evlerle birlikte tasarlanmış, ancak bu yapılar daha sonra ortadan kaldırılmıştır.

Sağlık Bakanlığı

Sağlık Bakanlığı, Fotoğraf: Doğan Hasol

Sağlık Bakanlığı 1. kat planı

1926- 1927 yılları arasında Sıhhiye'de gerçekleştirilen yapının mimarı Theodor Jost'tur.

Yapı uluslararası modern mimarlık üslubunda Türkiye'de yapılmış ilk yapı olarak kabul edilir. Üç kat ve bir bodrum katı olan yapı, üç simetrik yapı bloğundan oluşur. Basamaklarla ve sütunlarla anıtsallaştırılmış olan giriş pek çok merdiveni barındıran lobinin merkezi olan giriş holüne yönelir.

Üst katların sütunları alçı kornişlerle bölünen cephede dikey olarak devam eder. Bu bölümün ve girişin iki yanındaki pencereler dar ve dikeydir. Buna zıt olarak, yanlardaki pencereler geniştir, bu şekilde binanın dikey ve yatay çizgileri arasında denge kurulur. Duvarlar düz ve cepheden farklı olarak gri sıva ile kaplıdır. Giriş ve bodrum katı ise Ankara taşı ile kaplanmıştır.

İç mekanda binanın uzun kenarı boyunca uzanan, her iki tarafında ofisler bulunan koridorlar bulunur. Koridorların sonlarında bulunan pencerelerden doğal ışıklandırma sağlanmaktadır.

Sergi Evi (Opera binası)

Sergi Evi


Sergi Evi planı

1933 - 1934 yılları arasında mimar Şevki Balmumcu tarafından ilk olarak bir sergi sarayı olarak inşa edilen yapı, daha sonra opera binasına dönüştürülmüştür.

Yapının tasarımına, Milli İktisat ve Tasarruf Cemiyeti' nin, 1933 yılında açtığı yarışma sonucu karar verilmiştir. Yarışmanın duyurusunda, tasarımın modern üslupta olması gerektiği belirtilmiştir. Yurt içi ve yurt dışından toplam altmış iki adayın katıldığı yarışmada, finale kalan iki mimardan biri olan Paolo Vietti Violi'nin projesi çok pahalı bulunduğundan, diğer finalist Şevki Balmumcu'nun projesi seçilmiştir. Yeni kurulmuş olan Türkiye Cumhuriyeti'nin büyük kamu binalarının, projelerinin yabancı mimarlar tarafından üstlenildiği bir dönemde, uluslararası bir proje yarışmasında bir Türk mimarın birinci olması büyük heyecan uyandırmıştır. Fakat yapının, 1948 yılında Paul Bonatz tarafından, asıl işlevinden oldukça farklı olarak bir opera binasına dönüştürülmesi, aynı yoğunlukta tepkiye yol açmıştır. Olayların bu şekilde gelişmesi, yapının asıl mimarı olan Şevket Balmumcu'yu ciddi biçimde üzmüş ve meslek yaşamının neredeyse sona ermesine yol açmıştır.

Caddeye paralel olarak uzanan yapı, birbirini dik olarak kesen iki kütleden oluşur. Uzun olan eksende, yapının uçları yarım daire olarak sonlandırılmıştır. Bu uzun kütleyi kesen diğer kısa kütle, paralel yerleştirilmiş üç dikey tesisat kulesi ve bunların arkasında kare planlı, yüksek bir kuleden oluşur. Uzun olan kütlede yer alan dar pencere sırası, bu kısımdaki yataylık hissini güçlendirirken, yapının bütününde çok güçlü bir yatay-dikey karşıtlığı oluşturulmuştur. Betonarme strüktürlü yapının ön cephesinde, Ankara taşı renginde suni taş, diğer cephelerde ise fildişi renkli sıva kullanılmıştır.

Ankara Garı

Ankara Garı ve Gar Gazinosu, 1940'lar


Ankara Garı

1935 - 1937 yılları arasında Mimar Şekip Akalın tarafından tasarlanan ve simetrik cephesinin İstasyon Meydanı'na baktığı yapı, kuzeybatı-güneydoğu yönünde uzanan enine bir gelişim gösterir. Demiryolu hattına paralel olarak kurulmuş olan istasyon, hızla gelişmekte olan başkent için yetersiz kalmaya başlayan eski istasyon binasının yerine inşa edilmiştir. Temel işlevinin yanı sıra, başkente gelen yolcuları karşılayan görkemli bir kapı olarak da düşünülen yapı, kavisli ve arşitravlı bir çift sütun dizisiyle, aynı tarihde yanına inşa edilen Gar Gazinosu'na bağlanmıştır.

Simetrik kuruluşlu yapının kat sayıları her biri bodrum üzerine olmakla beraber, merkezden dışa doğru gidildikçe sırasıyla, üçer, ikişer ve birer kat olarak azalır. Ortadaki geniş salon 12 metre yüksekliğindedir ve ön ile arka cephelerdeki geniş pencerelerle aydınlatılmıştır. 1930'lu yılların yapılarında görülen yalın ve modern neo-klasik üslupta tasarlanmış giriş bölümü, az sayıda geniş basamaklar ve ardından yüksek bir sütun sırasıyla düzenlenmiştir. Bu giriş bölümünün iki yanında, yarım yuvarlak olarak dışarı taşan ve yüksekliği boyunca dikey pencerelere sahip birer merdiven kulesi giriş cephesine anıtsal bir görünüm kazandırır. Betonarme konstrüksiyona sahip bina Ankara taşı ile kaplanmıştır.

Günümüzde halen TCDD'nin Ankara ana istasyonu olarak kullanılmaktadır. Gar binası içerisinde Atatürk Konutu ve Demiryolları Müzesi, Ankara Açık Hava Buharlı Lokomotif Müzesi, Demiryolu Müzesi ve Sanat Galerisi gibi unsurlar yer almaktadır.

Kaynaklar:
İnci Aslanoğlu; "Erken Cumhuriyet Dönemi Mimarlığı 1923- 1938", ODTÜ Mimarlık Fakültesi Yayınları, Ankara 2001.
Metin Sözen; "Cumhuriyet Dönemi Türk Mimarisi", Türkiye İş Bankası Yayınları, Ankara 1996 Sibel Bozdoğan; "Modernizm ve Ulusun İnşası", Metis Yayınları, İstanbul, 2002
Mimarlar Odası Ankara şubesi
www.kentvedemiryolu.com
Docomomo
Arkiv

Yüzde 90 Tasarruf Ettiren İnanılmaz Buluş

$
0
0

İzmir'in Urla ilçesinde yaşayan Alman mühendis Gerd Ketelhake Türk firmaların desteğini alarak kendi kendini ısıtan ve soğutan Türkiye'nin ilk 'pasif ev'ini hayata geçirdi. 16 cm kalınlığında ısı yalıtımı uygulanan eve doğalgaz faturası gelmiyor. Isınmak için 7 ampulün yeterli olduğu 300 metrekarelik 3 katlı ev aylık 75 liralık elektrik faturasıyla kışı geçirdi. Yılda metrekare başına 15 kWh enerji tüketen evin yüzde 90 enerji tasarruf ettiği belirtiliyor. Enerji kaybını minimuma indiren pasif ev'lerin sayısının 13 bini Almanya'da olmak üzere dünya genelinde 17 bine ulaştığı ifade ediliyor.

Zaman gazetesinden İsa Sezen'in haberine göre; Alman çevre mühendisi Gerd Ketelhake, dış cephe ısı yalıtımı Blue'Safe Mavi Kale tarafından yapılan 'pasif ev'i eşi Uğur Gül ile birlikte basın mensuplarına gezdirdi. Ketelhake, alt katında ofisinin bulunduğu evin mimari tasarımını Almanya'daki Pasif Ev Enstitüsü'nün standartlarına uygun olarak tasarlamış. Evdeki camların konumunun kışın güneşi maksimum seviyede alacak, yazın ise güneşten etkilenmeyecek şekilde dizayn edildiğini ifade eden Ketelhake ısı geçirgenliği çok düşük olan camları tercih ettiklerini, çift camın yanı sıra argon gazının yer aldığı iki katlı cam kullandıklarını ifade etti. Ketelhake'nin verdiği bilgiye göre evdeki geri ısı kazanımlı özel havalandırma sistemi kışın soğuk, yazın da sıcak havanın içeriye girmesinin önlenmesinde ve mekan sıcaklığının korunmasında devreye giriyor. Teras çatıda uygulanan drenaj sistemi sayesinde de yağmur suyu bahçede yer altına gömülü 20 tonluk su tankında toplanıyor. Ketelhake şu bilgileri veriyor: "Tankın içinde yer alan mekanik bir sistemle arıttığımız suyu, bahçe sulamada, tuvaletlerde, çamaşır makinesinde kullanıyoruz. Yine güneş enerjisinden sıcak su elde edilmesi için 10 metrekarelik solar paneller yaptırdık. Bu solar panellerle evin sıcak su ihtiyacını karşılıyoruz. Ayrıca kış aylarında ek bir ısıtmaya gerek olduğunda kalorifer sistemi için gerekli olan sıcak su da bu paneller sayesinde güneşten kazanılmış oluyor. Evimizde soba ya da kalorifer bulunmuyor. Bütün kış herhangi bir ısıtmaya gerek kalmadan oturduğumuz evimizin yazın ve kışın iç ortam sıcaklığı 20–26 oC arasında oluyor. Evdeki her bir enerji kaynağı evi ısıtmaya yetiyor. Bir ampul, açık olan bilgisayarın fanı hatta bizi ziyarete gelen komşularımızın bile yaydığı enerjiyle evin sıcaklığı birkaç derece birden artıyor." 'pasif ev'in özel ısı yalıtımı sistemi için toplam 20 bin lira harcanmış.

5 Yılda yatırımı karşılıyor

'Pasif ev'in dış cephe yalıtımını gerçekleştiren Blue'Safe Mavi Kale'nin sözcüsü Kalekim Satıştan Sorumlu Genel Müdür Yardımcısı Altuğ Akbaş, Türkiye'de ısı yalıtımı olmayan 16 milyonun üzerindeki bina yüzünden her yıl 9 milyar 265 milyon doların havaya savrulduğunu söyledi. Avrupa Birliği'nde binaların yüzde 50–60'ında ısı yalıtımı bulunduğunu, bunun sonucunda son 10 yılda Türkiye'de enerji tüketimi yüzde 30 artarken, AB'de bu artış oranının sadece yüzde 10 olduğunu ifade eden Altuğ, kentsel dönüşüm kapsamında yalıtımsız binaların 'pasif ev'lere dönüştürülmesi durumunda her yıl harcanan enerjiden 6 kat tasarruf edilebileceğini savundu. Mardav Satış ve Pazarlamadan Sorumlu Genel Müdür Yardımcısı Alper Doğruer ise pasif ev'in metrekare maliyetinin bin 200 TL olduğunu, normal bir evin yapı maliyetiyle kıyaslandığında metrekare başına 75–100 lira arasında ekstra harcama yapıldığını kaydetti. Yapı maliyetinin yüzde 5'inin ısı yalıtımı için harcandığını ifade eden Doğruer, "Tüm bu ekstra harcama kalemleri sağlanan enerji tasarrufuyla kendisini 5 yıl gibi kısa bir sürede amorti edecek." diye konuştu.

Yol Yapımı Sırasında Yerden Tarih Çıktı

$
0
0

Kudüs'ün Bnei Shimon bölgesinde otoyol yapımı sırasında 4 ila 6 yüzyıl arasında bir döneme ait Bizans mozaikleri bulundu. Yetkililer kavanoz, tavus kuşu, şarap ve güvercinlerle dekore edilmiş mozaiğin o döneme ait bir hanın zemininde kullanılmış olabileceğini ifade etti. İsrail Antika Eserler İdaresi yetkilileri mozaiğin büyük bir yerleşim yerinde zemini oluşturduğunu düşündüklerini belirtti. Arkeologlar binanın Beersheba'da ana yolun kenarındaki bir han olduğunu tahmin ediyor.

45 Ülkeden, 300 Genç Çevre İçin Yarışacak

$
0
0

Bu günlerde İstanbul'da farklı ve farklı olduğu kadar da çok güzel bir organizasyon yapılacak. 45 farklı ülkeden, 300 çevreci genç bilim alanında yaptıkları projelerini sergileyecek. Bu projeyi Milli Eğitim Bakanlığı ve Çevre ve Şehircilik Bakanlığı öncülüğünde İstanbul Fatih Koleji organize edecek. Sergi 18-20 Mayıs arasında düzenleniyor. 21.INEPO Uluslararası Çevre Proje Olimpiyatı her sene olduğu gibi bu yıl da yine renkli görüntülere sahne olacağa benziyor. 45 ülkeden katılacak olan çevreci gençler deyim yerindeyse sergileyecekleri çevre projeleri ile herkese çevre sevgisini bir kez daha aşılayacağını düşünüyorum.

Amerika, Afganistan, Kanada, Almanya, İran, Irak, Güney Kore, Endonezya, Rusya, Kosova, Moldova, Pakistan, Yemen gibi ülkelerin öğrencileri Fatih Koleji'nde "daha temiz bir dünya"için sahne alacak. Ülkelerinde hazırladıkları projeler ile altın, gümüş, bronz madalya için ter dökecekler. İNEPO, dünyada tüm proje yarışmaları içersinde Intel-Isef'ten sonra en çok ülke katılımına sahip ikinci yarışma.
Ülkemizin dört bir tarafından çevre sevdalısı gençlerin yaptığı projeler, internet ortamında ön elemeden geçiriliyor. Daha sonra kolejin kampusundaki sergiye davet ediliyor. İlköğretim, ortaokul ve ortaöğretim projeleri 6 kategoride değerlendiriliyor. İlk olarak 1993 yılında 8 ülke ile başlayan Uluslararası Çevre Olimpiyatı İNEPO, bu günlere kadar büyük bir başarı ile geldi. Çevre için gençleri destekleyen olimpiyat, gençleri teşvik etmenin yanı sıra ayrıca verdiği madalya ve sertifikayla da dünyanın bir çok ülkesinde üniversitesine giriş önceliği de sağlıyor.

Bu yıl İNEPO Sayın Başbakanımız Recep Tayyip Erdoğan'ı, İstanbul'da iki dev şehir ormanı projesi ile 'Yılın Çevreci Lideri' olarak seçti. Erdoğan'a ödülü, 45 ülkeden 300 çevreci gencin katılacağı 20 Mayıs'ta Haliç Kongre Merkezi'nde yapılacak törende verilecek. Ben de İNEPO sloganında yer alan "gençler proje üretecek dünya güzelleşecek" sloganına canı gönülden katılıyor ve Fatih Koleji'ni bu organizasyonundan dolayı kutluyorum


760 Yıllık Eser Artık Nem Kapmayacak

$
0
0

Kentin önemli sembollerinden olan, Selçuklular döneminde 1253 yılında yapılan ve her yıl binlerce turistin ziyaret ettiği Çifte Minareli Medrese'de, yaklaşık 1,5 yıl önce başlatılan restorasyon çalışmaları sürüyor.

Erzurum Vakıflar Bölge Müdürü Kenan Ünğan, yaptığı açıklamada, restorasyon çalışmalarında ilk etapta yüzey temizlemesi yapıldığını anlatarak, yüzey temizlemesinden sonra motiflerin ortaya çıktığını söyledi.

Bazı motifleri ilk kez gördüğünü ifade eden Ünğan, "Bu motif var mıydı, diye düşündüğüm oldu. Kendimle çeliştim çünkü o kadar güzel motifler varmış ki fakat yılların yorgunluğuyla kir, pisle kaybolmuş. O motifler kalemle dahi çizilemeyecek kadar ince taşların üzerine işlenmiş" dedi. Kağıt hamuru denilen temizleme sistemini kullanarak, tarihi motifleri ortaya çıkardıklarını belirten Ünğan, restorasyon sırasında sürekli ders çalışmaları da yaparak, heykeltıraş titizliğinde çalışmaların yürütüldüğünü vurguladı. Medresedeki odalarda çalışma yaptıklarını dile getiren Ünğan, şunları kaydetti:

"Medresenin batı cephesinde, yani Ulu Cami tarafında orijinal pencerelerin olduğu ortaya çıktı. Bu pencereler restorasyon çalışmaları sırasında ilk kez bulundu. Söz konusu pencereler projelendirildi ve kuruldan onaylandı. Şimdi o pencereleri açma çalışmasına başladık. Orijinal mazgal pencereler bunlar. O pencereler açıldığı zaman yapıdaki rutubet yüzde 50 azalacak."

"Çalışmaları 80 kişilik ekip yürütüyor"

Eserde 7 pencerenin bulunduğunu belirten Ünğan, "Küçük mazgal pencereler içeriye doğru hoparlör şeklinde açılıyor. 40-60 santimetre ebatlarında. Mekanın nefes almasını, rutubetten etkilenmesini önlemiş olacağız" diye konuştu. Mekanda orijinal oda döşemeleri de bulduklarını anlatan Ünğan, şöyle devam etti:

"Odada döşemelerinin içerisinde, sağdaki kısımdaki odalarımızda döşeme yükselmesi söz konusuydu. Bunun için de orijinal döşemeler bulundu. O orijinal döşemeye kadar 15-20 santimetreye kadar inilmesi söz konusu oldu. Buraya inildiği zaman tarihi mekanın çok daha ferahladığını gördük. Burası 800 yıllık tarihi bir mekan. Kültür ve inanç turizmi açısından önemli."

Ünğan, restorasyon çalışmalarında sanat tarihi, mimar ve kimya bölümünden hocaların da bulunduğu yaklaşık 80 kişi tarafından sürdürüldüğünü sözlerine ekledi.

Her Gördüğünüzü Türbe Sanmayın

$
0
0

Marmaris'in Turgut köyünde bulunan ve Türkiye'de ayakta kalabilen tek piramit mezar olduğu belirtilen tarihi eser, turizme kazandırılmayı bekliyor. İlçe merkezine yaklaşık 30 kilometre uzaklıktaki Turgut köyünde bir tepede yer alan piramit mezar, farklı mimari tarzıyla bölgeyi ziyaret eden yerli ve yabancı turistlerin ilgisini çekiyor. Köye hakim bir noktada kayalıkların üzerinde bulunan ve geniş bir alanı yüksekten gören mezara, yaklaşık 10 dakikalık bir tırmanışla ulaşılabiliyor.  Marmaris Müze Müdürü Esengül Yıldız Öztekin, yöre halkı tarafından "Çağ Baba" olarak bilenen piramidal mezar hakkında Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi Arkeoloji Bölümünden Şahin Gümüş'ün bir tez çalışması yaptığını söyledi.

"Türkiyedeki tek piramit mezar"

Söz konusu anıtsal mezarın Türkiye'de ayakta kalan tek piramit şekilli mezar olduğunu belirten Öztekin, "Mezardaki yazıtta mezarın, M.Ö. 2. yüzyılda savaşçı Diagoras ve karısı Aristomakha için yapıldığı yazıyor. Yazıttan, daha önce mezarın ön cephesinde aslan ile piramidal çatının tepesinde mezar sahibinin heykellerinin yer aldığı anlaşılıyor" dedi. Piramit mezarda geçmiş yıllarda kaçak kazılar yapıldığını ifade eden Öztekin, müze müdürlüğü olarak tarihin eserin turizme kazandırılması için proje hazırlığı içinde olduklarını bildirdi.

Turgut köyü muhtarı Naci İşler ise örnekleri genelde Mısır'da yer alan piramit mezarın muhafaza altına alınmasını ve yürüyüş yolu yapılmasını istediklerini dile getirdi.

İlk olarak 60'lı yıllarda piramitte kaçak kazılar yapıldığını, içindeki mezarların yağmalandığını ifade eden İşler, "En kısa zamanda piramidin etrafının çevrilmesi ve denetim altına alınması gerekiyor. 2005'te muhtarlık olarak Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü'ne yazılı olarak başvurduk ama piramit mezarın restore edilerek turizme kazandırılması için bugüne kadar bir adım atılmadı" diye konuştu.

"Türbe zannedip dua ediyorduk"

Türkiye'de tek olan bir tarihi yeri koruyamadıkları ve turizme kazandıramadıkları için üzüldüklerini dile getiren İşler, "Önceki yıllarda mezarın kime ait olduğu ve tarihi hakkında bilgi sahibi değildik. Eskiden türbe zannederdik. Büyüklerimiz bizi oraya götürür yemek yedirirdi, dua ederdik" dedi. Bölgeye gelen uzmanların, söz konusu tarihi eserin bir piramit mezar olduğunu tespit ettiklerini anlatan İşler, şöyle devam etti:

"İki yıl önce köyümüzü ziyaret eden bir uzman, Türkiye'nin her yerini karış karış gezdiğini ve söz konusu piramit mezarın Türkiye'de bir örneğini daha görmediğini söyledi. Artık köyümüze gelen yerli ve yabancı turistlere bu tarihi eserin bir piramit mezar olduğu yönünde bilgi veriyoruz. Ulaşılması zor olduğu için çok fazla olmasa da zaman zaman turistler tepeye çıkarak mezarı yakından görüyorlar."

 "MIısırdan etkilenilmiş olabilir"

Tarihi eserde inceleme yapan arkeolog Bora Ayyıldız da Turgut köyündeki piramit mezarın Türkiye'de tek olduğunu düşündüklerini, bugüne kadar bir örneğine rastlanmadığını kaydetti. Piramit mezarı bölgeyi dolaşan seyyahların tespit ederek tanıttığını vurgulayan Ayyıldız, "Bölgemizdeki mezarlar yatık ve gömme şeklinde. Bu mezarın Mısır'dan etkileşimle piramit şeklinde yapıldığı tahmin ediliyor. Bu konuda araştırmalar sürüyor" diye konuştu.

"Siz beyaz dişli hayvanlar..."

Yüksekliği yaklaşık 6 metre, içi ise 3 metrekare olan, tavanı kubbe şeklindeki piramit mezarın yazıtında eski Yunanca şu ifadeler yer alıyor:

"Siz beyaz dişli hayvanlar, her zaman size öngörülen yerde kalın. Çünkü ben en yukarıda her şeyi gözetleyeceğim ki hiçbir korkak adam gelip de mezara zarar vermesin. Çünkü bu, savaşta ölen Diagoras isimli bir adamın ve örnek çocuklar yetiştirmesiyle kocasına sadakat anlayışıyla herkesten üstün, babasının Aristomakha olarak isimlendirdiği tanrılarla kıyaslanası karısının mezarıdır."

Eski Van Yeniden Canlanıyor

$
0
0

Türk hakimiyetine girdikten sonra Ahlatşahlar, Eyyubiler, Harzemşahlar, Anadolu Selçukluları, İlhanlılar, Karakoyunlular, Akkoyunlular ve Safevilerin hakimiyetinden sonra 1548 yılında Osmanlı'ların idaresine geçen Van, kültür ve inanç turizminde hak ettiği yeri almak için Van Kalesi ve eski Van şehrinde başlatılan restorasyon çalışmaları hızla devam ediyor.

2011 yılında restore edilen ancak 23 Ekim ve 9 Kasım'da meydana gelen depremlerde hasar gören Hüsrevpaşa Camii, yeniden restore edilecek. Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından yeniden ihalesi yapılan Hüsrevpaşa Cami ve Külliyesi ile birlikte Kayaçelebi ve Horhor camileri de yeniden restore edilerek ibadete hazır hale getirilecek.

Çalışmalar hakkında bilgi veren Van Valisi Münir Karaloğlu, depremde hasar gören Hüsrevpaşa ve Kayaçelebi camilerinin restorasyonlarının devam ettiğini, Horhor Camii'nin de restorasyonun hızla sürdüğünü söyledi. Karaloğlu, "İnşallah bu yıl Horhor Camii'ni Ramazan ayına yetiştireceğiz. Bunun için büyük bir gayretimiz var. Hüsrevpaşa Camii, bu yıl Ramazan ayına yetişmeyecek gibi gözüküyor. Onun minaresi ve son cemaat yerinde sorunlar var. Yetişirse Hüsrevpaşa Camii'nde de teravih kılacağız."

Eski Van şehrinde geçtiğimiz günlerde ihale prosedüründeki eksiklik nedeniyle iptal edilen Abbasağa, Kızılminareli ve Ulu Camii'nin de yeni ihalesinin 29 Mayıs'ta yeniden yapılacağını bildiren Karaloğlu, şunları kaydetti: "Eski Van şehrindeki bütün camileri, bütün ibadethaneleri restore ederek yeniden ayağa kaldırmak istiyoruz. Geçtiğimiz yıl da bir şapeli onarmıştık. Eski Van şehrinde onarılmayı bekleyen iki kilesi, hamam ve hanlar var. Tamamını ayağa kaldırarak eski Van şehrini yaşanılan bir mekâna dönüştürmek istiyoruz. Çünkü bu şehrin en kıymetli parçası Eski Van şehridir. Van şehri aslında orasıdır. Şu anda bizim Van şehrinin bulunduğu yerin tarihi 100 yıldır. Ama tarihi 7 bin yıl dediğimiz Van ise; Kale ve etrafıdır. Van Kalesi'nde de restorasyon çalışmalarımız devam ediyor. Geçen yıl Kaleye çıkış yolunu yapmıştık. Bu yıl Kalenin surlarının onarımını hızlı bir şekilde yapıyoruz. İnşallah 2013 yılı sonuna doğru bu onarımını da bitirmiş olacağız."

Milli Piyango’ya 10 Numara Bina

$
0
0

TOKİ, tecrübesini kamu kurum ve kuruluşları ile paylaşarak, ihtiyaçları doğrultusunda nitelikli hizmet binaları inşa ediyor. İdare, piyango, hemen-kazan, sayısal loto ve benzeri oyunları tertip etmek ve çekiliş düzenlemekle yetkili Milli Piyango İdaresi Genel Müdürlüğü için de hizmet binası ihalesi açtı.

Söğütözü'nde inşa edilecek bina adeta küçük bir kampüsü andıracak. Bünyesinde; zemin + 8 katlı yönetim binası, iki adet ikişer katlı eğitim binası ve çelik konstrüksiyondan tek katlı çok amaçlı salon yer alacak. Yönetim binasının çatı katında toplamda 191 kişilik olmak üzere ana yemek salonu, vip ve protokol yemek salonları bulunacak.

158 KİŞİLİK ÇEKİLİŞ SALONU

Söğütözü'nde inşa edilecek binada 500 personelin ihtiyaçlarına cevap verebilecek tam donanımlı toplantı salonları ve 100 adet ofis, 111 kişilik konferans salonu, 158 kişilik çekiliş salonu bulunacak. Giriş katında 50 kişilik kafeteryanın yer alacağı binanın son katında şehir manzarasına hâkim 191 kişilik yemek salonu bulunacak.

Her katında 4 asansörün bulunacağı Genel Müdürlük binasında sistem odaları ve arşiv odaları da yer alacak. Eğitim binasında personelin mesleki eğitimlerinin gerçekleştirileceği, tam donanımlı dersliklerle birlikte çok amaçlı salonlar ve ofisler bulunacak. Kampüste halı saha, açık kafeterya, yeşil alanlar, yürüme yolları, dinlenme alanları ve açık-kapalı otopark da planlandı. Projenin toplam inşaat alanı ise 24 bin 215 metrekare.

KAMU KURUMLARININ BİNASI TOKİ'DEN

TOKİ, kamu kuruluşlarının nitelikli binalarda, modern şartlarda faaliyetlerini yürütebilmeleri amacıyla hizmet binaları inşa ediyor. İdare bu kapsamda; 85 kamu hizmet binası, 909 okul, 935 spor salonu, 135 yurt ve pansiyon, 94 sağlık ocağı, 203 hastane, 482 ticaret merkezi, 41 kütüphane, 27 sevgi evi, 20 engelsiz yaşam merkezi ve 11 stadyum projesi gerçekleştirdi.

Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı hizmet binası, Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı hizmet binası, Türkiye Atom Enerjisi Kurumu Proton Hızlandırıcısı Tesisi ve Destek Tesisleri, İstanbul Hadımköy PTT Başmüdürlüğü Posta İşleme Merkezi, Gümrük ve Ticaret Bakanlığı Akyurt Eğitim ve Sosyal Tesisleri, TOKİ'nin kamu kurum ve kuruluşları için inşa ettiği binalardan bazıları. İdare ayrıca, Maliye Bakanlığı için vergi dairesi binaları, Sosyal Güvenlik Kurumu hizmet binaları da inşa etti.

Etiyopya’ya Dönüşüm Modeli

$
0
0

Sinevizyon gösterisiyle izledikleri ve bizzat gezdikleri başta Dikmen Vadisi gibi proje alanlarına hayran kaldıklarını belirten konuk Bakan Haile, "Teknik ekipler oluşturarak tecrübelerinizden faydalanmak istiyoruz. Kentsel dönüşümler bizim için inanılmaz. Çok kısa süreler içerisinde ne kadar güzel parklar, alt üst geçitler yapmışsınız. Çalışmalarınızla pek çok alanda öncülük yaptığınız ortada" diye konuştu.

Büyükşehir Belediyesi olarak sosyal ve kültürel alanlarda 164 proje uyguladıkları bilgisini veren Başkan Melih Gökçek ise, uygun gördükleri her alanda, istedikleri sayıda Etiyopyalı ekibi Başkent Ankara'ya konuk edebileceklerini ve belediye projelerini teknik elemanlarca gezerek öğrenmelerini sağlayabileceklerini söyledi.

Ziyaret sonrasında Başkan Gökçek ve konuk Bakan Haile birbirlerine hediyeler verirken, heyetle birlikte hatıra fotoğrafları çektirildi.

Viewing all 4077 articles
Browse latest View live