Quantcast
Channel: Arkitera Mimarlık Merkezi - Haber
Viewing all 4077 articles
Browse latest View live

Ziraat Bankası Yeni Merkez Binası'nın Mimarı Kim?

$
0
0

Amerikalı tasarım ofisi Kohn Pedersen Fox Associates, Ziraat Bankası'nın, 400.000 metrekare alana yayılacak İstanbul'daki yeni merkez binasının imajlarını yayınladı.

"Osmanlı motiflerinin geometrik sembolleri" ile süslenmiş cephelere sahip yapıda, 46 ve 40 katlı olmak üzere iki kule göze çarpıyor.



 KPF'nin yerel ortağı A Tasarım Mimarlık olarak belirtiliyor.


Singapur Gardens Bay’in Mimarı Patrick Bellew İstanbul'da

$
0
0

Zirve'nin bu yılki heyecan verici konuşmacılardan biri de "2012 World Building of the Year"ödülünü kazanan Singapur Gardens Bay'in çevre mühendisi Atelier Ten kurucusu Patrick Bellew. Çevre tasarım danışmanlığı veren Atelier Ten'in kurucu ortağı Patrick Bellew bu yılki zirvede sürdürülebilirlik konusunda uluslararası bir örnek olarak gösterilen Singapur Gardens by the Bay projesini anlatacak.

Singapur hükümetinin ülkeyi 'Bahçe Şehir'den 'Bahçe içinde bir şehre' dönüştürme stratejisinin çok önemli bir parçası olan proje, şehirlerde yeşile ve bitkilere daha çok yer vererek hayat kalitesini arttırmayı hedefliyor. Şehrin ikonu haline gelen proje için 24 ülkeden 170 firma başvuruda bulunmuştu. Tüm dünyada büyük yankı uyandıran Gardens Bay için yüksekliği 25-50 metre olan yapay ağaçlar üretildi. Gündüz güneş ışınlarını toplayıp gece ışıldayan bu yapay ağaçların dalları güneş paneli görevi görüyor. Ayrıca bu ağaçlar parkta hava akımı sağlamak için vantilatör görevi de görüyor ve sık yağan yağmurlarda yağmur suyunu daha hijyenik bir şekilde kanalize ediyorlar. Özetle bu yapay ağaçlar sadece güneş ışığı depolamak yerine çoklu çözümler sağlayacak yeni teknolojileri de barındırıyor.

Cüneyt Özdemir'in moderatörlüğünde gerçekleşecek zirvenin konuşmacıları arasında;

İtalyan mimar, mühendis, eğitimci ve aktivist Carlo Ratti Akıllı Kentlerle ilgili zirvenin en çarpıcı sunumlarını yapacak isimlerden biri. Amerikan Wired dergisi tarafından dünyayı değiştirecek 50 isimden biri seçilen Ratti yeni sensör ve elektronik araçlarla "kent" kavramına yeni bakış açısını zirve katılımcılarıyla paylaşacak.

Güney Avrupa ve Batı Asya Bio şehir ağının merkezi, Türkiye'de sürdürülebilir ve akıllı yaşamın öncüsü olacak Bio İstanbul projesini anlatacak olan Tabanlıoğlu Mimarlığın kurucu ortağı Murat Tabanlıoğlu,

Projeleriyle çevre tasarımında yeni standartlar belirleyen, Feilden Clegg Bradley Studios'un ortağı ve Londra ofisinin liderlerinden, ödüllü mimar Ian Taylor,

Shanghai Tower'ın tasarım direktörü Duncan Swinhoe ve Gensler Başkanı Ian Mulcahey,

Amerikan Yeşil Binalar Konseyi Başkan Yardımcısı Scot Horst ve Dünya Yeşil Binalar Konseyi Politikalar Direktörü James Drink Water,

1.8 milyon litre yağmur suyunu toplayıp filtreleyerek yıl boyunca her gün 1000 Afrikalı için temiz içme suyu sağlayabilecek futbol sahası Pitch Africa projesinin yaratıcılarından akademisyen Professör David Turnbull yeralıyor.

Türkiye'den ise İMSAD Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı ve AkçanSA Genel Müdürü Hakan Gürdal , Baltalimanı İnşaat Turizm A.Ş'nin Yönetim Kurulu Başkanı Nihat Kandaloğlu, Teğet Mimarlık Mehmet Kütükçüoğlu, Form Grup Yürütme Kurulu Başkanı Tunç Korun, Çimsa genel müdürü Mehmet Hacikamiloğlu, Viatrans A.Ş. Meydanbey ortak girişimi icra kurulu başkanı Haydar Özkan gibi sürdürülebilirlikle ilgili çalışmalarıyla dikkat çeken pek çok önemli isim konuşmalarıyla zirvede olacak.

Zirvede yenilenebilir enerji teknolojileri, sürdürülebilirlik, yeşil finansman, yerel yönetimler, STK ve meslek odaları, yeşil bina değerlendirme sistemleri, malzeme-inovasyon, yapıda kurallar, teşvikler, yönetmelikler, sürdürülebilir kentler ve toplumlar gibi konulara değinilecek; Türkiye'den ve dünyadan güncel sürdürülebilir projeler paylaşılacak. Sektörde sürdürülebilirliği teşvik edecek 'Yapıda Sürdürülebilirlik Ödülleri''nin lansmanı da bu yıl 3. Uluslararası Yeşil Binalar Zirvesi'nde yapılacak.

Bu yılki Zirve'nin Ana Teması "Sürdürülebilirlik-Sınırları Aşmak"

Yapı sektörü, son yıllarda "sürdürülebilir/yeşil bina" ve "sürdürülebilir/yeşil kent" kavramlarıyla gerek ulusal gerekse uluslar arası alanda performansının sınırlarını aşan örneklerle çıkıyor karşımıza. Bu çerçevede konferansın temel amacı, 21. yüzyılın başında Türkiye'de en iyinin yapılmasını teşvik etmek için ulusal ve uluslar arası alanda en iyileri bir araya getirmek; tasarımda sınırları aşan projelerin, yenilikçi fikir ve modellerin zirve katılımcılarına ilham vermesini sağlamak.

Zirve'nin 2.günü, 45 ülkede ofisi bulunan ve sektörün en güçlü inşaat şirketlerinden Turner Construction'ın sürdürülebilir ve LEED sertifikalı projelerini yöneten Joseph B. Marfi, sektör profesyonelleri için Yeşil Proje Eğitimi verecek. WGBC tarafından onaylı olan bu eğitimin sonunda katılımcılara sertifika da verilecek. Joseph aynı zamanda USGBC Pasifik Bölgesi Konseyinin ve Macaristan Yeşil Bina Konseyinin de üyesi.

Zirvede 'Yeşil Bina Hareketinde Dünya'da Neler Oluyor' başlıklı oturumunda Paul King (UKGBC),Scott Hurst (USGBC), Johannes Kreissig (DGNB),Ana Cunha Cribellier (HQE) ve Duygu Erten (TGBC) konuşmacı olacak.

Mimarlar Tartışıyor :"Performansı Artırılmış Binalar" oturumunda ise Selçuk Avcı (Avcı Architects), Nevzat Sayın (NSMH), Murat Tabanlıoğlu (Tabanlıoğlu Mimarlık) ve Aydan Volkan (Kreatif Mimarlık) yeni nesil binalar hakkında konuşacak.

Bağdat Caddesi'nde Dönüşümün Arka Yüzü

$
0
0

Bugün Milliyet Blog sayfasında GOKOYA rumuzlu blog yazarının yazısı Bağdat Caddesi'nde süren kentsel dönüşüm faaliyetlerinin görünmeyen yüzünü ortaya çıkardı. Neredeyse her sokakta üç dört apartmanın yıkılmış/yıkılmak üzere olduğu, yeni inşaatların süratle başladığı bu dönüşüm süreci mahalle sakinlerini nasıl etkiliyor? İşte Bağdat Caddesi'ndeki dönüşümün arka yüzü...

Bağdat Caddesi'nde neler oluyor?

1960 yılından bu yana İstanbul Bağdat Caddesi'nde ikamet ediyorum. Ebeveynlerim bundan 54 yıl önce Yazlık olarak düşünmüşler bu semte yerleşirken. O zamanlar Bağdat Caddesi yeni inşaa edilmişti. Denize yürüme mesafesi, en fazla üç katlı bahçeli evlerin olduğu bu güzel semt yaz aylarında bugünkü Bodrum, Marmaris ve bir çok tatil yöresinden daha sakin, eğlenceli ve dinlendirici idi.

Çocukken elerimizde deniz simitlerimiz, üstümüzde mayolarımız denize gittiğimiz, bisiklete bindiğimiz, sokaklarında arkadaşlarımızla oynadığımız, yeni yeni açılan kafelerinde ilk gençlik aşklarımızı yaşadığımız, geceleri koltuğumuzun altında minderlerimiz, ellerimizde çekirdeklerimizle sinemaya gittiğimiz bu semt hızla değişim geçirdi.

Önce tek katlı evler, bahçeler yerini apartımanlara bıraktı. Bisiklete bindiğimiz caddeler arabalarla doldu. Bizler artık değil bisiklete binmek, karşıdan karşıya geçmek için bile uzun süre beklemek zorunda kaldık. Daha sonra caddeye çeşit çeşit mağazalar, kafeler, lokantalar açıldı.İstanbul'un artan nüfusu karşısında gittikçe kalabalıklaşan caddede yürümek, hele hafta sonları gititkçe imkansız hale gelmeye başladı.

Bütün İstanbul Anadolu yakasının alışveriş için tercih ettiği, dünyaca ünlü mağazaların şubelerinin bulunduğu Bağdat caddesi Fransa'nın Şanzelizesi'ne benzetilmeye başlandı.

Bağdat Caddesi'ne çıkmak, Cadde'de bir kafede oturmak, Cadde'den alışveriş yapmak adeta bir sosyal gösterge olmaya başladı.

Biz cadde oturanları memnun muyduk bu durumdan. Kim gürültünün, kalabalığın gittikçe arttığı, gece sabaha kadar trafik gürültüsünden uyumanın imkansız olduğu, kalabalıktan sokağında yürünemeyen, otopark kapısına park edilen bir araç yüzünden evine giremediği bir yerde yaşamaktan memnun olur ki. Neden bırakıp gitmiyorsunuz diyeceksiniz belki. İnsanın hatıraları, ailesinin evi, ebeveynlerinin mirası, her şeyden önce İstanbul'da ev değiştirmenin gerektirdiği maddi güce sahip olma sorunu belki bizi buralardan uzaklaştıramadı. Ne mi yaptık? Yılın büyük çoğunluğunu sonradan edindiğimiz köy evlerimizde geçirmeye çalıştık.

"Bir anda ailenizin anıları olan bir evden olup, elinizde hiç de değerinin karşılığı olmayan bir para ile açıkta kalıyorsunuz"

Şimdi sorunumuz başka. Son zamanlarda Bağdat Caddemizde farklı bir şeyler oluyor. Kanun yapan büyüklerimiz tabii bizi bizden iyi düşünürler. İstanbul'un deprem tehlikesi karşısında yeni bir kanun çıkarmışlar. Kentsel dönüşüm adlı bu kanun deprem riski olan binaların yıkılıp, yerine yenilerinin inşa edilmesini tasarlıyor.

Bu yasa gereğince şu anda Bağdat Caddesi'nde hummalı bir inşaat faaliyeti var. Her sokakta en az 4 tane büyük apartıman yıkılıyor ve yerine yenileri inşaa edilmeye çalışılıyor. Sanırsınız İstanbul'da sedece Bağdat Caddesi'nde deprem riski var. İstanbul'un başka hiçbir bölgesinde bu kadar yoğun inşaat görmedim. Sokaklarımızda beton arabalarından, kamyonlardan geçilmiyor.

Bu binaların yıkılıp yeniden yapılmasında da büyük sorunlar var. Bir binada belki 12 daire var. Bir tanesinin sahibinin talebi ile binaya riskli raporu alınabiliyor. Bu rapor doğrultusunda Çevre ve Şehircilik Bakanlığı İstanbul Altyapı ve Kentsel Dönüşüm Müdürlüğünce binanın yıkımına karar veriliyor. Bu emri alan Tapu Müdürlüğü diğer kat maliklerine binanın yıkılacağını duyuruyor. Eğer kat maliki kendini toparlayıp 15 günde itiraz ederse ne ala, tekrar olay inceleniyor. Yoksa belediyenin öngördüğü sürede binanız yıkılıyor. Ya siz bir yıkıcı ile anlaşıyorsunuz veya belediye yıkım ücretini sizden tahsil ederek binanınızı yıkıyor.

Kaldınız mı evsiz. Bir de dünya kadar yıkım parası ödediniz cebinizden. Bu arada bir sürü müteahit var ortada. Kat maliklerinin 3'te 2'si bir müteahite karar verirse size hiç sorulmadan, hiç tanımadığınız bir inşaatçı evinizi yapmaya başlıyor. Tabii size verilecek olan ev daha önce yaşadığınız evin yarısı büyüklüğünde ve evin planı hakkında söz sahibi de değilsiniz. Zira nasılsa apartmanınızda inşaatçı ile yakın dostluk kurmuş komşularınız var sizin namınıza karar veren.

Eğer siz bu yapım işine razı değilseniz hisseniz paraya dönüştürülüyor ve SPK tarafından belirlenen bu bedel size ödeniyor.

Siz bir anda ailenizin anıları olan bir evden olup, elinizde hiç de değerin karşılığı olmayan bir para ile açıkta kalıyorsunuz.

Belki diyeceksiniz ki yeni, modern, daha iyi koşullarda bir eve sahip oluyorsunuz, daha ne istiyorsunuz. Olay bu kadar basit değil ve göründüğü kadar da şirin değil.

Bu olayda kimler karlı hiç o konuya girmek istemiyorum. Zaten biraz kafası çalışan ve yazımı dikkatle okuyan kişi bu olaydan kimlerin karlı çıkacağını şıp diye anlar.

Birden bir apartımanınızdaki bazı komşularınız şiddetle inşaat taraftarı ve bir müteahitin savunucusu olursa bilin ki tehlikedeniz.

Sizi, evinizi koruyan hiç bir merci ve kanun yok. Size soran da yok zaten.

Şimdi sorarım size ben kendimi bu ülkede nasıl güvende hissedeyim.

Birisi bana neler olduğunu anlatacak mı...

"Vaatlerin Değil Taleplerin Sesi" MAHALLEDEN Çıktı!

$
0
0

Derbent, FSM (Armutlu), Kazım Karabekir, Ferahevler, Kocataş, Reşitpaşa, Pınar, Rumelihisarı, Emirgan ve PTT Evleri mahalleleri kentsel dönüşüme karşı yıllardır verdiği mücadeleyi büyütüyor. Yerel seçimler öncesinde çıkardıkları MAHALLEDEN ile yerleşimlerinin geleceğinde söz ve karar sahibi olmayı talep eden Sarıyerliler mücadelelerini tüm kentsel dönüşüm mağduru mahallelere duyurmayı hedefliyor.

Seçim sürecinde kendi gündemlerini belirleyecek olan Sarıyerliler vaatleri dinlemek yerine taleplerini kendi çıkardıkları MAHALLEDEN Gazetesi ile dile getiriyor. MAHALLEDEN'de yer alan dosyalar arasında "4706: Mahalleleri bekleyen büyük tehlike", "Mahalleler neden dernek ve kooperatifler kurmalı?" ve "Türkiye'nin ilk meyve fidanlığı yok olmak üzere" gibi Sarıyer ve İstanbullular'ın yanısıra tüm Türkiye'yi ilgilendiren konular yer alıyor.

"Vaatlerin değil taleplerin sesi" MAHALLEDEN'i ücretsiz olarak Sarıyer Mahalle Dernekleri ve Mahalle Kooperatifleri'nden edinmek mümkün. Gazetenin pdf versiyonuna buradan ulaşabilir, twitter üzerinden ise @sMahalleden hesabından takip edebilirsiniz.

TSMD - Ocak 2014, Etkinlik Takvimi

Türkiye'nin İlk Cam Fabrikasına Veda Zamanı mı?

$
0
0

Toplamda yaklaşık 36.000 m2 turizm alanı gösterilen, 319 m2 tescilli yapının bulunduğu alanda mevcutta Türkiye'nin ilk cam fabrikası bulunuyor.

İstanbul Boğazı kıyısında bulunan arsaların sahil yolunda denize sıfır yaklaşık 300 m cephesi bulunmakta. 

Türkiye Şişe ve Cam Fabrikaları A.Ş., sözkonusu arsanın satışı için DTZ Pamir ve Soyuer'i görevlendirdi. 

Gayrimenkullerin, bir bütün olarak, şartname kapsamında, kapalı zarfla teklif alma ve açık artırma usulü pazarlık yolu ile satılması planlanıyor.

Kent Kimliği Yine mi Rant Kurbanı?

Fabrika 17 Şubat 1934'te İş Bankası öncülüğünde kurulmuştu. Türkiye tarihi açısından, ulus inşası, sınıf mücadelesi, işçi sınıfı ve sendikalaşma tarihi gibi birçok farklı boyutu anlamak açısından da her zaman örnek teşkil edici olarak ele alınmasının yanı sıra Türk cam sanatının gelişmesinde bir mihenk taşıydı.

Fabrikanın kapatılması ilk gündeme geldiğinde toplum ve kamu yararına, İstanbul'un kentsel kimliğinin-yaşam kaynaklarının korunması konularını Mimarlar Odası başta olmak üzere bir çok aktör gündeme getirmişti. Paşabahçe Cam Fabrikası'nın bir "sanayi kültür mirası" olarak bilimsel, kültürel ve sosyal içerikli bir proje kapsamında korunması aktörlerce üzerinde durulan noktalardan olmuştu.

1983 planlarına göre, Boğaziçi İmar Planı öngörünüm bölgesinde kalan Paşabahçe Fabrikası'nın olduğu alan "Turizm ve Konaklama" alanı olarak tasarlanmıştı. Bugün açılan ihaleye de bu plana göre çıkıldı. Parsel sadece arazi değeri üzerinden değerlendirildi...

Bugün dünya lüteratüründe üretim kapasitesini tamamlamış çoğu sanayi yapısı bir kültür mekanı olarak kente geri kazandırılıyor.

O sebeptendir ki bir mahalleye kimliğini vermiş, hatta bir ülkenin sınıf, emek mücadelsinde rol oynamış, kültür üretiminde tarih yazmış bir mekanın yine rant tartışmalarına kurban edileceği için üzgünüz...

Dünyanın En Çok Fotoğraflanan Yerleri Arasında İstanbul 5. Sırada!

$
0
0

Google Maps ve Earth uygulamalarında, coğrafi konum etiketli fotoğraflar paylaşmak için kullanılan Panaromio platformundan alınan veriler ile Google'ın hazırladığı Sightsmap haritasında tüm dünyada en fazla Panaromio fotoğrafı paylaşılan yerleri incelemek mümkün. Sıcaklık haritası biçiminde görselleştirilmiş olan bu yerlere bakıldığında Avrupa'nın dünyanın en fazla fotoğraflanan bölgesi olduğu rahatça okunabiliyor.



Dahası dünyanın en çok fotoğraflanan (en azından Panoramio kullanıcıları arasında) 5. kenti olan İstanbul'a yaklaşıldığında, en fazla etiketlenmiş yerleri de görmek mümkün. Fenerbahçe Stadı dışında çok şaşırtıcı olmamakla birlikte İstanbul'un en revaçta paylaşımları şöyle:

  • Kariye Müzesi
  • Süleymaniye Camisi
  • Sultanahmet Camisi
  • Ayasofya Müzesi
  • Neve Şalom Sinagogu
  • Taksim Meydanı
  • Ortaköy Camisi
  • Kız Kulesi
  • Fenerbahçe Şükrü Saracoğlu Stadı



Fotoğraf kareleri ve paylaşımları üzerinden İstanbul'daki turistik hareketin yoğunluğunu okumak, hangi boğaz hatlarında daha fazla fotoğraf paylaşıldığı incelemek veya gönlünüzce zoom-in zoom-out edip bu haritayı 'kurcalamak' ve belki daha  önemlisi katkıda bulunmak isterseniz, hemen buradan başlayabilirsiniz:

http://www.sightsmap.com/istanbul#

Seçim Günlüğü 25 Ocak

$
0
0

Yerel seçimlere doğru farklı illerden ve Ankara’dan aday adayları Mimarlar Odası Ankara Şubesi’ni ziyaret ettiğine değinen Oda yöneticileri yaklaşan yerel seçimler öncesinde değerlendirmelerde bulundu. Mimarlar Odası Ankara Şube Başkanı Ali Hakkan yerel seçimleri önemsediklerini dile getirerek, "Meslek alanımızdan yürütülen kent yağması ve kent politikalarında yerel seçimler önemli bir kırılma noktası olabilir. Adaylar bizi ziyaret etmeye devam ediyor. Yerel yönetimleri çalışma aksı odağına koymuş bir şube olarak yerel seçimleri önemsiyoruz. Nasıl bir Ankara istiyorsunuz? diye Başkent Dayanışması ile bir etkinlik yaptık. Mimarlığın Sosyal Forumu’nda uluslararası belediyecilik örnekleriyle toplumcu belediyeciliğe dikkat çektik. Seçildikleri süreçte Mimarlar Odası’nın birikimlerini deneyimlerini önemsediklerini söyleyerek katılım sürecinin altını çiziyorlar ama seçildikten sonra kendilerinin her şeyi bildiği bir ortamda kenti yönetmeye kalkıyorlar bu doğru değil. Dünya’da belediyecilik sistemleri nasıl çalışıyor bakarsak, Avrupa kentli hakları deklarasyonu var, yerel yönetimleri yakından ilgilendiriyor. 1992’de kabul edilen Avrupa Kentsel Şartnamesi var. Yerel yönetimler bu kentsel şartları dikkate almıyor. Melih Gökçek’in Dünya Belediye Başkanı adaylığında, katılımdan uzak, insan haklarına barınma hakkına, cinsiyet ayrımcılığına kadar giden etik kodlara aykırı çalıştığını belgelerle gönderdik. Melih Gökçek ödülü alamaz hale geldi. Londra’daki toplantıda gönderdiğimiz metnin karşılığı bulduğuna inanıyoruz. Yerel yöneticilerimiz, halktan, toplumdan uzakta kalarak kenti yönetmeye çalışıyorlar" değerlendirmesinde bulundu.   

"Biri belediye başkanlarına okusun"

Hakkan, katılımcılık süreçlerinin yaşanmadığına dikkat çekerek, "Avrupa Kentli hakları bildirgesinin zaten yazılı bir metin olarak görev olarak belediyelere veriliyor. Birinin bunu belediye başkanlarına okuyup pratiğe geçme sürecini örgütlemesi gerekiyor. Ankara’da eksik olan şey budur. Kentli haklarının belediyelerin web sitelerinde yazı olarak  durması yetmez. Bunu okuyup sindirdikten sonra bir belediye başkanı sivil toplum örgütlerini ve Mimarlar Odası gibi meslek odalarını kamu yararına çalışmalarını izleyecek. Zaten sorumluluklarından birisi, katılımcılıktır, bunu yapmaktır."  İfadelerini kullandı.

Mimarlar Odası Ankara Şube Genel Sekreteri Tezcan Karakuş Candan: "Kentsel mücadelemiz ve faaliyet alanımızı doğrudan kesen doğrudan ilişkili olan yerel yönetimleri Mimarlar Odası’nın tüm şubeleri önemli bulur. Geçmişte toplumcu belediyecilik örnekleri Oda’lardan çıkmıştır. Vedat Dalokay’ın toplumcu belediyecilik metnini mimarlar yazmıştır. Fatsa Belediyeciliğinde dönemin mimarlarının değerli emekleri vardır. Yerel yönetimlerden beklentimiz, 20 yıl sonrasına ertelenecek bir hayat değil, gündelik hayatın sorunlarının çözümlenmesidir. Kar yağdığında kapımızın temizlenmesini, çöpümüzün hemen alınmasını seçmen ve vatandaş olarak isteriz." dedi.

"Yerel yönetimler,  karşılıksız emek, koşulsuz sevgi ister"

Yerel yönetim seçimlerinde adaylarla buluştuğumuz her noktada önemsediğimiz şeyleri paylaşıyoruz diyen Candan, "Bizim için katılım olmazsa olmazdır. Sahici katılımı önemsiyoruz, kent konseyleri sahici katılım değildir. Gezi direnişinden sonra mahallelerde yeşeren forum kültürü katılım için bir nüve olarak ele alınabilir, yöntem olarak değerlendirilebilir. Yerel yönetim aday adayları, kentin yok olan meydanlarına dair, AOÇ'ye dair, Saraçoğlu Mahallesi için, Mamak Cezaevi için ne söylemekteler? Başkent kimliğinin yeniden kazanması için ne söylemekteler hepsini merak ediyoruz? 25 Ocak’ta tüm aday adaylarını Başkent Dayanışması projelerini açıklamaları ve kentlilerin sorularını cevaplamaları için büyük bir etkinlikle ağırlayacak. Belediyeler birbiri ile yarışıyor, yarışan değil dayanışan belediyelerin hayat bulmasını önemsiyoruz. Gezi direnişinden sonra insanlar kendilerini ifade edecek meydan organizasyonları istedi. Muhalefet partilerinin belediyeleri de dahil olmak üzere tüm belediyeler sınıfta kaldı forumlar için geçici mekanlar üretmeyi hiçbir belediye düşünemedi. İnsan ilişkilerinin, sosyal hayatın, kültür sanatın, insan hayatının kentin her noktasına dokunarak kentte paylaşılmasını sağlayacak bir yerel yönetim deneyimine ihtiyacı vardır. Yerel yönetimler çocuk büyütmeye benzer karşılıksız emek, koşulsuz sevgi ister. Bunu yapamıyorsanız başarılı olma şansınız, örnek belediyecilik yaratma şansınız olamaz. Belediye başkan adaylarının verdikleri söz yetmez. Mimarlar Odası Ankara Şubesi olarak taahhütname imzalatma hazırlığı içerisindeyiz." dedi.

Gökçek davet edilmedi

Yerel seçimlerde tüm siyasi partilerin aday adaylarını Başkent Dayanışması’nın organize edeceği etkinlikle 25 Ocak’ta aynı gün ayrı saatlerde  ağırlayacaklar. Aday Adayları arasında MHP ve CHP’nin aday adayları da bulunurken AKP’nin Aday Adayı  Melih Gökçek bulunmuyor. Aday adaylarından Avrupa Kentsel şartlarının bir Belediye Başkanı’nın davranması gereken etik kodlar imza atıp taahhüt isteyeceklerini belirtti. Bir gazetecinin "Melih Gökçek davet edecek misiniz? Etik kodlara imza atmasını isteyecek misiniz?" sorusuna karşılık, Candan: "20 yıldır kenti yönetmeyi başaramadığını gösteren Melih Gökçek’in imzası kentin her yerinde, yani bu aşamada Gökçek muhatabımız değildir” dedi. Candan ayrıca "hangi siyasi partiden hangi adayın yerel seçimi kazanacağı değil önemsediğimiz, kazanan belediye başkanının kente kazandırabileceklerini önemsiyoruz, bu nedenle herhangi bir adayı desteklemek değil, adayların programları ve toplumcu belediyecilik örneğini gerçekleştirip gerçekleştiremeyeceğini kamuoyu nezdinde sorgulayabiliriz." ifadelerini kullandı. 

Oda yöneticileri Başkent Dayanışması bileşenlerinin aday adayları ile görüşmeleri sürdürdüğünü söylerken, 25 Ocak’ta etkinliğe katılacak aday adayları isimlerini açıklamadı. Adayların aynı gün farklı saatlerde konuk olacak. 30 dakikalık bir konuşma ile projelerini açıklayacak adaylara, katılımcılar sorular yöneltebilecek. Mimarlar Odası Ankara Şubesi’ne ait internet televizyonu kentinsesi.tv'den yayınlanacak programda yine internet üzerinden Ankara adaylarına kentliler sorularını sorabilecek.


Boğaziçi'nin Tünelleri Görüntülendi

$
0
0

Boğaziçi Üniversitesi Güney Kampüs'te varlığı bir efsaneye dönüşen, yer altından bazı binaları birbirine bağlayan tüneller yıllar sonra öğrenciler tarafından ilk kez görüntülendi. Tünellerin Osmanlı zamanında silah deposu olarak kullanıldığı iddia ediliyor.

Boğaziçi Üniversitesi İşletme Bölümü hocalarından Yrd. Doç. Mehmet Nafi Artemel ile Boğaziçi Üniversitesi Mağara Kulübü'nden öğrenciler, 1900'lü yıllarda Robert Kolej döneminde yapılan tünelleri gezdi. Bizans döneminde karşı yakaya geçen tüneller olduğu, tünellerin de onlardan esinlenerek oluşturulduğu düşünülüyor.

'Gizemli tünel yolculuğu'nu Boğaziçi Üniversitesi İşletme ve Ekonomi Kulübü tarafından yayımlanan Dinamik gazetenin web sitesinde Berkay Karakaş kaleme aldı. Tünellerin 1970'lere kadar açık olduğu belirtilirken, Osmanlı'da azınlık ayaklanmaları sırasında Ermenilerin bu tünelleri silah deposu olarak kullandığı iddia ediliyor.

Bir yakadan bir yakaya

Tünellerin yapımına 1800'lü yılların sonlarında Robert Kolej'in inşası sırasında başlandığını belirten Karakaş, yazısında "İstanbul'da bugünkü Robert Kolej ile birleşen, Hisar Kampüs'e kadar devam eden ve hatta eski bir Bizans eseri olarak karşı yakaya geçen tünellerin olduğu ve bu tünellerin de daha sonra onlardan esinlenerek oluşturulduğu söyleniyor" ifadelerine yer verdi.

Kampüste iki tünel hattı bulunduğu belirtiliyor. Birinci hat Rektörlük Binası'nı 1. Kız Yurdu'na bağlarken ikinci hat Natuk Birkan Binası'nı Öğrenci Faaliyetleri Binası'na bağlıyor. Birinci hat kampüs dışına çıktığı için 'dış galeri', ikinci hat ise binaların içine açıldığı için 'iç galeri' olarak isimlendiriyor.

Tünellerin hem doğal afetlere karşı bir barınak sağlamak hem de binaların ısınma, su gibi ihtiyaçlarını tek bir merkezden karşılamak amacıyla inşa edilmiş olduğu belirtiliyor. 1922 tarihli bir belgede bugünkü Natuk Birkan Binası olan yerin kazan dairesi olarak kullanıldığı kaydediliyor. Karakaş, içinden borular geçtiği için tünellerde tek sıra halinde yürünebildiğini belirterek, Rektörlük Binası'nın arkasındaki tünelde merdivenler olduğunu kaydetti.

'Soruları çalmak istediler'

İstanbul'da Bizans'tan kalma birçok tünel ağı bulunduğunu belirten Yrd. Doç. Mehmet Nafi Artemel de "1970'lerdeki dönemde tünellere silah saklama ihtimali ortaya çıkınca girişleri kapatılıyor" ifadelerini kullandı. Prof. John Freely ise "1960 ya da 70'lerde öğrenciler tünelden Albert Long Hall Binası'na girerek ofisimdeki soruları çalmaya çalıştılar" dedi.

Türk Yeşil Bina Sertifikası Oluşturuldu

$
0
0

Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi (MSGSÜ) bünyesinde kurulan Yapı Uygulama ve Araştırma Merkezi'nin (YUAM) koordinasyonuyla oluşturulan, farklı disiplinlerin destek ve katkılarıyla daha ileriye taşınacak olan Ulusal Yeşil Bina Sertifikasyon Sistemi ''SEEB-TR'' tanıtıldı.

Sadece Türkiye'de değil, dünyada da birçok ilkleri bünyesinde barındıran ''SEEB-TR''nin tanıtımı, MSGSÜ Sedad Hakkı Eldem Oditoryumu'nda 7-8 Ocak 2014 tarihlerinde düzenlenen ''Sürdürülebilir Enerji Etkin Binalar'' Sempozyumu kapsamında gerçekleştirildi.

''SEEB-TR'' Koordinatörü Doç. Dr. Mustafa Özgünler, Türkiye'nin ihtiyaçlarına yönelik güçlü bir yeşil bina sertifikasyon sistemine ihtiyaç olduğunu dile getirerek, ''SEEB-TR'' hakkında şu bilgileri verdi:

SEEB-TR Nedir?

''SEEB-TR (Sürdürülebilir Enerji Etkin Binalar)''; pek çok üniversiteden akademisyenler ile STK'lar tarafından aylarca süren çalışma ile BREEAM (İngiltere), LEED (ABD), CASBEE (Japonya) ve DGNB (Almanya) sertifikasyon sistemlerinin incelenmesi sonucunda Türkiye koşullarına en uygun yeşil bina sertifikasyon sistemi olarak oluşturuldu.

Ulusal bir Yeşil Bina Sertifika Sisteminin geliştirilmesi ve yaygınlaştırılmasıyla binalarda enerji etkinliğinin artırılması amaçlanırken, YUAM bünyesinde kurulan laboratuvar ile de mevcut yapı stoğunun enerji verimliliğinin geliştirilmesinin desteklenmesi hedefleniyor.

Türkiye için geliştirilen bir sertifikanın kurumsal kimliğinin bağımsız olması gerekliliğinden hareketle üniversite kimliğinden bağımsız bir marka yaratılarak sertifikanın kendi kurumsal kimliği sağlandı.

SEEB-TR'nin ilkleri neler?

• 5 farklı bina tipi (konut, okul, ofis, hastane, otel) ve 3 farklı yapım şekli (yeni, yenilenen, mevcut) için toplam 15 farklı sertifika grubu aynı sistem içinde tanımlandı.

• 13 ana kriter başlığının her biri seçmeli yaklaşık 600 alt kriter ile desteklenmiş, puanlama sistemi dinamik olarak kriter tabanlı ayarlanabilir dizayn edildi.

• Kriter ağırlıkları, bilim heyeti ve sektör çalışmaları sonrasında ayarlandı, üniversitelerin, derneklerin ve sektörün kabul ettiği ortak bir sonuç yaratıldı.

• SEEB-TR sertifikasında "Uyarlanabilirlik" başlığı altında ele alınan kriterlerle binanın esnekliği desteklenirken, böylece binanın fonksiyonel ömrü uzatılmaya çalışıldı.

• SEEB-TR sertifikasında "Afet ve Yangın Güvenliği" başlığı altında ele alınan kriterlerle Türkiye'de önemli bir sorun olan güvenlik problemlerinin çözümlerinin yaygınlaştırması hedeflendi.

• Küçük mimari tasarım gruplarına da yeşil bina yapma olanağının sağlanması hedeflenirken, SEEB-TR kapsamında geliştirilen online yazılımıyla, sertifika sürecine destek olmanın yanı sıra bir uzman gerekmeden interaktif sistem kullanılarak yeşil bina tasarımına imkan verildi.

• SEEB-TR sertifikasının onay ve kontrol sistemi tüm üniversite bilim dallarındaki uzmanlardan yararlanılarak oluşturulurken, geliştirilen yazılım ile uzaktan erişim ve kontrol olanağı sağlandı.

• Dünyada bulunan tüm yeşil bina kriterlerinin bir toplamı olan SEEB-TR ile daha önce yaygınlaşmış sertifika sistemlerinin görece eksikleri giderildi buna bağlı olarak fazla olan kriterler bir seçenek olarak tasarımcıya sunuldu.

• Tasarım kriterlerinde Türkiye koşulları düşünülerek özel olarak çocuk, yaşlı ve özürlüler düşünüldü.

''SEEB-TR'' kendine ait bir kurumsal kimliğe sahip

Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi öncülüğünde geliştirilmiş olmasına rağmen bağımsız bir yapılanmaya ve kendine ait bir kurumsal kimliğe sahip olan ''SEEB-TR'' sertifikasyon sistemi, bağımsız bir sertifikasyon sistemi olarak tüm kamu ve özel kurumların dışında kendini konumlandırıyor.

Kendine ait ''seebtr.com'' portalı sadece SEEB sertifikasyon sistemine değil, tüm dünyadan sürdürülebilir yeşil bina sistemleri ile ilgili tüm gelişmeleri duyuran bir yapıya da sahip. Ayrıca güncel iletişim mecraları olan facebook, twitter hesapları da aktif olarak kullanılıyor.

Aynı zamanda android ve IOS platformlarında çalışabilen bir aplikasyonu hazırlanmakta olan SEEB-TR sertifikasyon sisteminin ikinci versiyon uygulaması online yazılıma entegre olacak şekilde planlanıyor.

UZAKTAN ERİŞİM – ONLINE Sistem

Proje ekibi tarafından geliştirilen ve Patenti alınan sertifika işleyiş metodolojisi sayesinde online uzaktan erişime imkan sağlayan sistem, Türkiye koşullarında bir sertifikanın yaygınlaşmasına destek oluyor. Böylece sertifika sistemine devlet, üniversite, sanayi ve dernekler de dahil olabiliyor.

SEEB-TR online sisteminin özellikleri;

• Kullanıcı tanımlı bir sistemdir.

• Bir uzmana ihtiyaç duymadan tasarımcı da kullanabilmektedir.

• Kullanıcı kriter stratejisi oluşturabilmekte ve süreç içinde değiştirebilmektedir.

• Tasarım süreci boyunca kriterlerin detay ve açıklamaları interaktif sistemden okunabilmektedir.

• Öğrenciler de sistemi kullanabilmektedirler

• Kriter onay sistemi merkez bünyesine katılan uzmanlar ve üniversite üyeleri tarafından yapılmaktadır.

• Danışman ve uzman yetkileri verilebilmektedir.

• Tüm işlemler online web tabanlı yapılabilmektedir. Böylece tüm Türkiye genelinde uzmanlar katılabilmektedir.

• Ücretlendirme ve ücret paylaşımı da online olarak yapılmaktadır.

SEEB-TR Yeşil Bina laboratuvarı

Yapı Uygulama ve Araştırma Merkezi bünyesinde yürütülen ''SEEB-TR'' projesi kapsamında laboratuvar desteği de düşünülerek hazır hale getirildi. Böylece sertifika sisteminin AR-GE desteği ile güçlendirilmesi için gerekli araştırmaları yapacak sistem kuruldu.

Bu arada, ''SEEB-TR'', Gayrimenkul ve Gayrimenkul Yatırım Ortaklığı Derneği (GYODER) tarafından da destekleniyor.

Tescilli Yapılara ‘Deprem’ Sınavı

$
0
0

Haliçport ihalesini alan Sembol İnşaat proje alanında bulunan korunması gereken kültür varlığı olarak tescilli yapıları proje için değerlendirmeden geçireceğini açıkladı. Haliçport proje yetkilisi Mehmet Culfik, BirGün'e yaptığı açıklamada tersane alanındaki yapıların "yıllardır boş ve terk edilmiş" olarak bırakıldığını ve bu yapıların "deprem, sanat tarihi, insan ve çevre sağlığı" açısından araştırılması için ihaleyi yapan Ulaştırma Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı'na başvuruda bulunacaklarını açıkladı. Culfik yıkım işlemleri için tersanelerin devir sürecinin tamamlanmasını ve gerekli izinlerin alınmasını beklediklerini söyledi. Anıtlar Kurulu'na ise Sembol İnşaat tarafından herhangi bir başvuru yapılmadı.

'ARAZİ MUAMELESİ'

Haliç Dayanışması'ndan Kocaeli Üniversitesi Mimarlık Bölümü öğretim üyesi Yrd. Doç. Dr. Gül Köksal, "Burayı yalnızca arazi olarak gören bir projeyle karşı karşıyayız. Bir yer arazi olarak görüldüğü zaman, üstündeki yapılar yıkılıyor ve ne yapılmak isteniyorsa o hayata geçiriliyor. Bu proje tersane alanında korunması gereken üretim yapılarını ortadan kaldırmadan ve mevcut tarihi dokuya zarar vermeden gerçekleşemez. Tescilli yapılar korunsa dahi, bu program buraya uygulandığı takdirde burası artık bir üretim alanı olmaktan çıkacak. Haliç'te gemicilik ve Osmanlı tarihi adına hiçbir şey kalmayacak" dedi.

39 TESCİLLİ YAPI 4 ÇINAR AĞACI

Haliçport projesiyle ihale edilen Camialtı ve Taşkızak Tersanelerinde korunması gereken kültür varığı olarak tescilli toplam 39 yapı ve yapı kalıntısı ile 4 tane tescilli çınar ağacı bulunuyor. Korunması gereken kültür varlığı olarak tescillenmiş yapılar özellikle Taşkızak Tersanesi alanında yoğunlaşıyor. Yrd. Doç. Dr. Gül Köksal o yapıları anlattı:

Valide Kızağı ve Taşkızak

"Gemi yapımında ve onarımında kullanılan ilk büyük kızaklar Taşkızak Tersanesi'nde 19. yüzyılda yapıldı. Taşkızak Tersanesi'ndeki Valide Kızağı ve Taşkızak'ın 1805 yılında Aynalıkavak Sarayı'nın bazı yapılarının yıkılarak kızakların bulunduğu alanın tersaneye devriyle kuruldu. Kızaklar, onarım ve yapım işlerinin görüldüğü sığ bir havuz bölümü ile geminin kızağa alınıp kızaktan indirilmesine olanak sağlayan deniz içindeki bölümlerden meydana geliyordu."

Gözetleme Kulesi

 "Taşkızak Tersanesi ile Aynalıkavak Kasrı arasında bulunan bu kule 19. yy'da kontrol kulesi olarak kullanılıyordu"

Aynalıkavak Kasrı ve kapısı

 "19. yy.'da padişah Aynalıkavak Kasrı'nın tersaneye açılan bu kapısından geçerek denize geminin indirilişini ve törenleri izliyordu."

Camialtı'ndaki kızaklar

"Camialtı Tesanesi'nde Cumhuriyet döneminde yapılmış iki kızak bulunuyor. Kızaklarda gemi omurgası üretimi ve onarımı yapılıyordu. Camialtı Tersanesi'nin kızaklarındaki vinçler, raylar üzerinde hareket ederek malzemeleri atölyelere taşımaya yarıyordu."

Haliçport projesiyle ihale edilen Camialtı ve Taşkızak Tersanelerinde korunması gereken kültür varığı olarak tescilli toplam 39 yapı ve yapı kalıntısı ile 4 tane tescilli çınar ağacı bulunuyor. Tescilli yapılar Taşkızak Tersanesi alanında yoğunlaşıyor

Gemi inşa kızağı

"Gemi inşa kızağı Taşkızak Tersanesi'nde bulunuyor. Atölyeler ve kızaklar iç içe geçmiş birimler. Taşkızak Tersanesi savaş gemilerinin, hücum botlarının üretiminin yapıldığı bir tersane."

Atölyeler

"Taşkızak ve Camialtı Tersanesi'nde toplam 11 atölye bulunuyor. Atölyelerde gemi yapımı için döküm, demir, ahşap ve yelken bezi işleri yapılıyordu. Atölyeler içindeki donanımıyla bir bütün. Bu yapılar üretim değeri taşıdığı için önemli. Atölyelerde güç kaynakları, su kanalları gibi zeminin altında da makinelerin devamı yer alıyor. Malzemeyi taşımak için içeride vinçler bulunuyor. Atölyeler ve kızaklar iç içe geçmiş birimler."

Çorlulu Ali Paşa Camii

"Çorlulu Ali Paşa Camii 18. yy başında 1707 yılında III. Ahmed döneminde Sadrazam Çorlulu Ali Paşa tarafından yaptırıldı. Haliçport projesiyle ihale edilen alanda 1000 kişilik bir cami yapılması planlanıyor. Ancak alanda zaten tescilli iki tarihi cami mevcut."

Kent içinde üretim alanı neden olmasın?

Yrd. Doç. Dr. Gül Köksal, "Tersane-i Amire'nin İstanbul'un fethinden sonra 15. yy'da kurulduğuna dair bilgiler var. Tersane gözleriyle başlayan bir üretim süreci var. 16 yy'da bütün kıyıda 100'ün üstünde tersane gözü bulunuyordu. O dönem ahşap gövdeli kalyonlar, kadırgalar yapılıyordu. 19. yy'da buharın kullanılmaya başlanmasıyla kuru havuzlarda ve kızaklarda metal gövdeli büyük gemilerin yapımına başlandı. Dünyada eşi benzeri olmayan altı asırlık bir üretim tesisinden bahsediyoruz. Burası Osmanlı ve Cumhuriyet dönemi gemicilik teknolojisini barındırması açısından önemli olduğu gibi geleceğe yönelik bilgiler barındırması açısından da önemli. Kent içinde üretim alanı niye olmasın? Haliçport projesiyle bu üretim alanı tamamen yok olacak." dedi.

'Rönesans duygularını yansıtacak'

Haliçport proje yetkilisi Mehmet Culfik ise projeye ilişkin şunları söyledi:

"Bölgenin tarihsel gelişimini büyük bir önem ve hassasiyetle inceliyoruz. Dünya mirası olan bölgemizde Rönesans duygularını yansıtan, gerek İstanbul ve İstanbul'u yaşayanlara, gerekse dünyadan İstanbul'un zenginliğini ziyaret edenlere bölgenin dününü, bugününü ve yarınını bir bütün olarak hissettirecek, mimari esintileri bir arada bulunduran bir İstanbul köşesini oluşturmaya çalışıyoruz."

Maltepe'de AVM Komşuluğu

$
0
0

İstanbul Maltepe'de İller Bankası'nın yaklaşık 42 dönümlük arazisine AVM, iş merkezi ve konut projesi yapılacak. Arazinin hemen yanıbaşında Maltepe Park AVM'nin bulunduğuna dikkat çeken TMMOB Mimarlar Odası Kartal Bölge Temsilciliği Başkanı Aysel Durgun, projeyle bölgede ciddi yoğunluk artışı olacağını belirtti.

Mülkiyeti İller Bankası'na ait olan ve arsa karşılığı gelir paylaşımı usulüyle Salacak ve Rönesans Gayrimenkul ortaklığına ihale edilen araziye 5 katlı bir AVM, 27 katlı bir iş merkezi, konutların yer alacağı her biri 14 kattan oluşan iki adet blok ve 3 katlı kapalı otopark inşa edilecek. Toplam 232.500 metrekarelik yapı inşaatı planlanan proje için İller Bankası'na ait eski 1. Bölge Müdürlüğü tesislerinin yıkımına başlandı.

'YAŞANMAZ HALE GELECEK'

Projenin bölgeyi yaşanmaz hale getireceğini belirten Durgun, "İller Bankası arazisinin bulunduğu Tugay Yolu Caddesi sağlı sollu inanılmaz yoğunlukta bir yapılaşmaya açılmış durumda. İller Bankası arazisi E-5'in üzerinde son kalan arazi. Projenin yapılacağı alanın hemen dibinde zaten oldukça büyük bir AVM var. O AVM'ye ilave inşaat yapıldı ve daha yeni bitti. Şimdi hemen dibine ikinci bir AVM yapılacak" dedi. Kamu arazilerine ayrıcalıklı imarlar verilerek ihale edildiğine dikkat çeken Durgun, "Hep aynı yöntem izleniyor. Kamu arazileri yerel belediyeler baypas edilerek Bakanlık tarafından verilen ayrıcalıklı imar ile satılıyor" diye konuştu.

Süleymaniye'ye Hançer!

$
0
0

Uluslararası haber ajansı Reuters, İstanbul'un tarihi silüetini bozan ve İstanbul 4. İdare Mahkemesi'nin yıkım kararı verdiği Zeytinburnu'ndaki 16:9 gökdelenine ilişkin son gelişmeleri hazırladığı ayrıntılı bir haberle dünya çapındaki aboneleriyle paylaştı.

Haberle birlikte sunulan Murad Sezer imzalı fotoğraf da ayrıca dikkat çekti. Sezer'in Boğaziçi Köprüsü'nden çektiği fotoğrafta 16:9 gökdeleni ile Süleymaniye Camisi aynı kareye girdi.

Radikal'in haberine göre, haberde eski bakan Ertuğrul Günay'ın eleştirilerine de yer verildi. Günay, "Maalesef kar hırsı, tarihi değerlerimizin korunmasından daha önemli hale geldi. İstanbul'un taşı toprağı altın derler. Gerçekten de öyle. Bazı insanlar, İstanbul'u altın madeniymiş gibi işliyor" dedi.

World Design Rankings 2010-2014′te Türkiye 2. Oldu!

$
0
0

112 kere ödül kazanan Amerikalı sanatçıları, 89 ödülle Türkiye'den sanatçılar takip ediyor. Listenin başını Hakan Gürsu'nun 33 ödülle çektiği listede, Ayhan Güneri, Tan Mavitan, Ece-Oğuz Yalım, Craft 312 Studio, Emre Bakır gibi birçok tanıdık isim var. 

 

Ülkeler listesinde ise 70 ülke yeralıyor.13 ülke - Finlandiya, Sırbistan, İrlanda, Şili, Peru, Faroe Adaları, Makedonya, Yeni Zellanda, Kazakistan, Endonezya, Porto Riko, Venezuela ve İzlanda - birer ödülle sonunculuğu paylaşıyor.

Majik'i Yıkan Otelin Ruhsatı İptal Edildi

$
0
0

Taksim’in göbeğinde, yıkılan Majik Sineması ve Maksim Gazinosu’nun yerine yapılacak 9 normal, 8 de bodrum olmak üzere 17 katlı otel ve AVM’nin ruhsatı mahkeme kararıyla iptal edildi. Tuna İnşaat’ın 5 yıldızlı otel ve alışveriş merkezi projesi için İstanbul ’un 1914 yılında yapılan ilk sinema binası Majik kurul kararıyla yıkılırken Sıraselviler Caddesi’ne bakan cephesi ise askıya alınmıştı. İstanbul 2 No’lu Koruma Kurulu’nun kültür varlığı olarak tescilli binanın yerine 9 kata yüksekliğinde binaya izin vermesi tartışmalara neden olmuştu. Projeyle kentte sinema salonu olarak inşa edilen ilk bina olan Majik ile arkasındaki Maksim Gazinosu yıkılarak yerlerine otel ve ticaret merkezi yapılmaya başlandı. 
Otel ve AVM’nin inşaat çalışmalarının başlaması üzerine binanın komşusu Metropark Otel’nin sahibi Mehmet Ali Durucan, Kültür ve Turizm Bakanlığı, İstanbul Büyükşehir Belediyesi ile Beyoğlu Belediyesi aleyhine ruhsat ve imar planlarının iptali için dava açtı. Davayı görüşen İstanbul 1. İdare Mahkemesi inşaatın yapı ruhsatı, İstanbul 2 No’lu Koruma Kurulu’nun projeyi onayladığı 21 Temmuz 2011 tarihli kararı ve Beyoğlu imar planlarının inşaata ilişkin kısımlarını şehircilik planlama ilkeleri ve kamu yararına aykırı bularak iptal etti. 

‘Ayrıcalıklı yapılaşma var’

İstanbul 1. İdare Mahkemesi kararında, otelin yapılacağı parsele ayrıcalıklı yapılaşma hakkı verildiğine dikkat çekerek, bunun civardaki diğer parseller ve sit alanının tarihi dokusuyla uyumsuz olduğuna, yapılaşmanın -özellikle de otoparkların- trafiği sıkıştıracağına, ayrıca üzerinde kültür varlığı bulunan parsellerin birleştirilerek tek parsele dönüştürülmesinin 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu’na aykırı olduğuna hükmetti.
Mahkemenin 3 Ekim 2013 tarihli kararı uyarınca Beyoğlu Belediyesi’nin hâlâ devam eden inşaatı mühürlemesi bekleniyor. Belediye yetkilileri, yargı kararı kendilerine tebliğ edildiğinde gereğinin yapılacağını dile getirdi. 

Denizi göremeyeceğiz

Davayı açan Metropark Otel’in sahiplerinden Mehmet Ali Durucan, eğer otel inşaatı yapılırsa arkadaki birçok binanın denize bakan cephesinin kapanacağını belirterek,“Beyoğlu Belediyesi’ne mahkeme kararını elden verdim. İşin içinde büyük rant var. Davada karşı oy veren mahkeme başkanı da tam 2.5 ay boyunca imza atmayarak kararı bekletmişti.Zaman kazanmaya çalışılıyor, inşaat bu süreçte daha da hızlandı, sabah akşam çalışıyorlar” diye konuştu. Durucan, ruhsatı iptal etmeyen belediye hakkında suç duyurusunda bulunacağını da belirtti.

Oda dava açmıştı

Mimarlar Odası İstanbul Şubesi, projeye daha önce dava açmıştı. Oda itirazında “İlgili koruma bölge kurulunun evrensel, ulusal koruma ilkelerine aykırı olarak söz konusu alandaki mimari-kültürel mirasımız hakkındaki kararını sadece ön cephe koruma (restorasyon) projesinin uygunluğu kapsamına indirgeyerek yıkımına; 4305 metrekarelik parselin tümünün yapılaşmasını öngören inşaata izin vermiştir. Kurulan çevre ve metro güvenliğini de tehlike altına alacak bir yapı kompleksinin ortaya çıkmasına onay veren kararının da yeniden gözden geçirilmesi gerekmektedir” demişti. Radikal, Aralık 2011’de ‘Beyoğlu’nda Emek derken Majik de gitti’ başlıklı haberle projenin İstanbul 2 No’lu Koruma Kurulu’ndan geçtiğini duyurmuştu.


'Kompleks' Tazminatı

$
0
0

Antalya Büyükşehir Belediyesi eski Başkanı Menderes Türel döneminde projelendirilip 21 Ocak 2008 tarihinde projesi imzalanan fakat 2009 yerel seçimlerinin ardından göreve gelen Mustafa Akaydın tarafından mahkeme kararları gerekçe gösterilerek iptal edilen 100’üncü Yıl Spor Kompleksi projesi ile ilgili Sayıştay 6’ncı Dairesi’nden şok bir karar çıktı. Yargılama Heyeti Başkanı Hasan Fehmi Ezber, Denetçi Mustafa Akyol ve Savcı Mustafa Görmezoğlu tarafından hazırlanan raporda; içerisinde 30 bin kişi seyirci kapasiteli stadyum, 10 bin kişi seyirci kapasiteli kapalı spor salonu ile 2 bin 500 kişilik seyirci kapasitesine sahip kapalı yüzme havuzu bulunan projenin kamuyu zarara uğratacak biçimde iptal edildiği hükmüne varıldı. Raporda bu zararın başta Mustafa Akaydın olmak üzere projenin iptaline yol açan 197 sayılı meclis kararına onay veren meclis üyelerine faiziyle birlikte ödettirilmesine karar verildi.

Haksız ödeme yapıldı

Proje yüklenicisi tarafından bugüne kadar tahsil edilen tazminat miktarlarına vurgu yapılan raporda; yüklenici kusuru olmaksızın söz konusu alanı hizmet ve sosyal tesis alanı olarak düzenleyen ve sözleşmenin ifasını hukuken imkansız hale getiren meclis kararı sonrasında açılan tazminat davasına vurgu yapılarak 2011’de yersiz bir biçimde belediye bütçesinden 558 bin 119 lira ödeme gerçekleştirildiği belirtildi. Raporun en can alıcı noktasını ise Antalya 2’nci İdare Mahkemesi tarafından 2007/796 E ve 2008/1885 K sayılı dosya kapsamında yapılan yargılama neticesine yönelik yapılan tespitler oluşturdu. 
Denetçi görüşü bölümünde mahkeme kararının niteliğine dikkat çekilerek, “Mahkemede, ‘… blok boyu ve derinliği şartı aranmaz…’ şeklindeki plan notunun iptaline karar verilmiş, bahse konu yere ilişkin planın diğer unsurları yönünde herhangi bir iptal hükmü kurulmamıştır” dendi.Mahkeme kararının yanlış yorumlanarak kamunun zarara uğratıldığı hükümlerinin yer aldığı raporun devamında şu bilgilere yer verildi: “Buna karşın proje ile ilgili olarak Antalya Büyükşehir Belediyesince açıklanan mahkeme kararlarının amaç ve ifadesi aşılarak yeni bir irade ortaya konulmuş, sözleşmelere konu alanın imar planı niteliği köklü şekilde değiştirilmiştir. Yüklenici bu konuya itiraz etmiş ancak 12581 ada 6 parselde kayıtlı olan 40 bin metrekare taşınmaz hakkında 1/1000 ölçekli imar planında değişiklik yapılarak bahse konu taşınmaz MGA/Ticaret alanı olmaktan çıkarılıp Belediye hizmet ve sosyal tesis alanı olarak düzenlenmiştir.”

Bilirkişi: Zarar 277 milyon lira

Dava kapsamında yüklenici tarafından yapılan keşiflerde bilirkişi heyetinin 277 milyon 160 bin 566 lira tazminat alacağını gündeme getirmesi ile rapordaki ikinci şok olarak ortaya çıktı. Açılan tazminat davası sonucunda tazminat ödenmesi suretiyle neden 
olunan 558 bin 119 liralık kamu zararının 6085 sayılı Sayıştay Kanunu’nun 53’üncü maddesi gereğince hüküm tarihinden itibaren işleyecek faizleri ile ödettirilmesine ve sonucundan bilgi verilmesinin temini için konunun Antalya Cumhuriyet Başsavcılığı’na yazılmasına karar verilmiştir.”

Temyize gitti

Mustafa Akaydın ise ihalenin kendisinden önceki dönemde yapıldığını belirterek “Belediye Meclisi’nde işe plan tadilatı yapılarak devam edilmesine karar verild. Ancak Danıştay kararı ile işin yapılamayacağı anlaşıldı” dedi. Akaydın tazminat ödemesinin ise temyizde olduğu ve son bilirkişi raporunun belediyenin lehinde olduğunu   ifade etti.

Çağdaş Heykellere Moloz Muamelesi

$
0
0

İBB Başkanlık Sarayı’nın hemen karşısında yer alan ve bina pencerelerinden de görülebilen şantiye alanı, tarihi Bozdoğan su kemerinin hemen yanı başında yer alıyor. Nuhoğlu İnşaat Sanayi ve Tic. A.Ş. 
tarafından yürütülen yenileme çalışmaları sırasında, park içinde bulunan bazı soyut heykeller sökülerek kenara atıldı. 1994 yılında yapılan 6 adet soyut heykelden bazılarının kırıldığı, bazılarının üzerinde ise sürüklenme izlerinin bulunduğu görüldü. Parkta Fatma Başoğlu’nun iki eseri bulunurken, Hakkı Baha Çavuşgil, Handan Börüteçene, Meriç Hızal, Nurettin Günaydın’ın da birer eseri yer alıyor.

Söz tükendi

Heykeltıraş Handan Börüteçene, heykellerin 1994 yılında yapıldığını, Nurettin Sözen döneminde iki defa İstanbul Çağdaş Heykeller Yarışması gerçekleştirildiğini belirterek, “Bu ikinci yarışmaydı. Zaten birinci yarışmadaki heykellerin çoğu ortada yok veya yerleri değişti” dedi. Işık Üniversitesi Görsel Sanatlar Bölümü Başkanı Prof. Dr. Meriç Hızal ise heykelinin fotoğrafını gördükten sonra “Gördüğünüz heykelimin yarım küresinin sağdan sola alındıktan sonraki görseli. Şimdiki durum ise diğer yapıtlarla birlikte içimi burktu. Söz tükendi” dedi.

Beyoğlu Neden Bir Örnek Olmasın?

$
0
0

İstanbul Büyükşehir Belediyesi tarafından hazırlanan “Beyoğlu Koruma Amaçlı İmar Planı”, semt derneklerinin açtığı dava sonucu iptal edildi. Kararın gerekçeleri arasında Beyoğlu’ndaki gelişmeleri etkileyecek projeleri kapsamına almadığı, bütünlüğünün olmadığı, master plan hüviyetindeki Çevre Planı ile uyumsuz olduğu, halkın katılımını dikkate almadığı gibi temel sorunlar sıralanıyor. 

Yönetimin yeni planı bu iptal gerekçelerini dikkate alarak altı ay içinde hazırlaması gerekiyor.

Biraz geriye gidelim: Beyoğlu 1993 yılında Koruma Kurulu kararıyla “SİT Alanı” (bütünlüklü olarak korunması gereken bölge) ilan edildi. 

Bu karar ile mevcut imar planı yürürlükten kalktı. (Yasaya göre “Koruma Amaçlı İmar Planı”nın hazırlanması gerekiyor.) Bu kararın alınmasından sonra neredeyse 20 yıl geçti, plan bir türlü hazırlanamadı. Bu uzun süre içinde Beyoğlu plansız yönetildi. (Koruma Planı’nın hazırlık sürecinde “Geçiş Dönemi Yapılaşma Koşulları”nı koruma kurulları belirliyor, ipler yerel yönetimin elinde oluyor. Kararlar proje bazında veriliyor.) Bu dönemde eski (yani koruma amaçlı olmayan) planda tescilli yapı, manzara terası, yeşil alan olarak gözüken yerler imara açıldı. Binlerce tarihî yapının yanında Narmanlı Hanı, Emek Sineması, Kamondo Hanı... gibi önemli anıt yapıların yerlerine pasajlar, rezidanslar, iş merkezleri, oteller inşa edilmeye çalışıldı. Bu arada kimi zaman yalnızca bir imar izninin yarattığı rantın belediyenin bütçesini aştığı görüldü. Bölge informel bir işleyişe sahne oldu.

2000’li yılların ortasında merkezî yönetim şehirdeki informel işleyişi kamu sistemi içine alan düzenlemeler yaptı. “SİT Alanı”nın neredeyse bütün kıyıları Özelleştirme İdaresi’nin yetkisindeydi. Park Oteli, Galata Kulesi çevresi, Perşembe Pazarı, Tarlabaşı ya “Yenileme Alanı”, ya da “Turizm Alanı” oldukları için plan dışında kaldı. Bu nedenle 2011 yılında hazırlanan planda Beyoğlu’nun kamu alanları boşluk olarak yer aldı. “İhya” projeleri ile kalan son yeşil alanlara, boşluklara yeni yapılar sıkıştırıldı. Bu arada da yapı adalarının ortasındaki bahçeler “park” ilan edilip, güya yeşil alan miktarları artırılmak istendi. Bunlar planın fiziki sorunlarıydı. Temel sorun geçen yirmi yıl içinde küresel sermaye Beyoğlu’nda cirit atarken, muazzam bir değişim yaşanırken, endüstri desantralize edilirken, dönüşümün piyasa aktörlerine bırakılmış olmasıydı.Şişhane, Galata, Tarlabaşı, Perşembe Pazarı, Hasköy, Kasımpaşa çevresindeki küçük üretim yapısının dönüşümü, kültür mirasının yönetimi, kamusal alanların işlevlendirilmesi, risklerin azaltılması, istihdam yapısının, sosyal programların, kültür, sanat, eğitim, spor ve rekreasyon alanlarının geliştirilmesi konusunda Beyoğlu stratejik hedeflerini belirleyemedi, katılıma açamadı. Bu yüzden sivil girişimler, bağımsız kuruluşlar yalnızca ayrıcalıklı imar izinlerine itiraz etmekten başka çare bulamadı. Yönetimler imardan elde ettikleri informel gelirleri keyfî bir biçimde kullandılar. Piyasanın mantığına teslim oldular, elde edilen kayıtdışı kaynakları kullanarak sivil toplumla patronaj ilişkilerini güçlendirdiler.

Sonuçta planın iptali bu süreçte bir deneyim üretilemediğini belgelemiş oldu. Tekrar başa dönüldü. 20 yıl boşa geçti. Çünkü merkeziyetçi siyasal rejimin imar şubesi gibi algılanan şehir yönetimlerinin başka bir planlama deneyimi yok. Muhtemelen aynı mantık çerçevesinde (çekmecelerden çıkarılmış basmakalıp bilgilerle) yeni bir plan hazırlatılacak, yönetim bunu yeniden karşımıza koyacak. Biz de itiraz edeceğiz.

Bu katılım yöntemi yeterli mi? Şehirsel gelişmeyi, hareketliliği, ilişkileri, farklı kamu yararı kavramlarını temsil etmeyen bu belgelere “plan” adı verebilir miyiz? İlçe belediyesi “yeterli kadrolarının olmadığı için” karar alıyor, plan Büyükşehir Belediyesi’ndeki bürokratlar tarafından hazırlanıyor. Bu yöntemle birtakım basmakalıp bilgiler plan notlarına konuyor, sonra da yerel belediyenin görüşleri alınarak bazı imar hakları, fiziki alana ilişkin düzenlemeler getiriliyor. Bu plandaki yamalı bohça gibi “boşluk” olarak bırakılan yerler ise “yetkili” otoritelerin kararları ve projeleri ile dolduruluyor. Kamusal alanlara ilgili inisiyatif “yetkili” olan merkezî otoriteye bırakılıyor. Merkezî yönetim yerel kamu alanlarını özelleştirerek, oluşan imar rantına el koyuyor. Merkezî yönetim, projeleri kendi yakın çevresindeki sermaye grupları ile paylaşıyor. 

Sorun yalnızca şehir yönetimlerinin kendi normlarını oluşturamaması değil, bunu gerçekleştirebilecek bir siyasal deneyimlerinin olmaması. Dünyanın her yerinde, başka şehirlerde işlevini yitiren- yitirmeyen kamu alanlarının, ulaşımın, kültürel mirasın... yönetimi için yerel örgütlenmeler oluşturulurken Türkiye’deki yerel yönetimler endüstri sonrası toplumlarda yaşanan değişimi yönetebilecek, sivil toplumun enerjisini kamu alanına taşıyacak bir deneyime sahip değil.

Siyasetteki merkeziyetçilik imar yolsuzluklarına, otoriter bir işleyişe neden oluyor.Neredeyse ilk belediyelerin kurulduğu tarihten 19. yüzyılın kalıntısı olan bu yönetim modeli, şehir halkını merkeziyetçi siyasetin tahakkümü altına sokuyor. Bugün yaşanan sorunları şehirsel dinamiklerle, gelişmelerle, insanlarla, yaratıcılıkla ilişkisi olmayan imar planları ile çözülmesi mümkün değil. Şehir yönetimlerinin önümüzdeki dönemde artık siyasal bir bilinç sahibi olması, sivil toplumun kamusal faaliyetlere katılımını sağlaması, sosyal sorunları, farklı öncelikleri, gelişmeleri dikkate alan, birbiriyle ilişkilendiren, bunun için de açık uçlu süreçleri teşvik etmesi, katılımcı örgütlenmeler aracılığıyla şeffaf bir biçimde uygulaması, merkezî yönetimleri “kapasite geliştirici” aktörler olarak sürece dâhil eden çok katmanlı planlama deneyimlerini örgütlemesi gerekiyor. 

Neden ilk modern belediyenin kurulduğu Beyoğlu, yerel yönetim anlayışının (halkın lehine olacak şekilde) yenilendiği, güncellendiği bir örnek olmasın?

Belediyeye Nazır Kaçak İnşaat: Bir Milyon Euro

$
0
0

Bugün size İstanbul Zeytinburnu’nda olan ve İstanbul Büyükşehir Belediyesi Teftiş Kurulu tarafından görevlendirilen müfettiş Müfettiş Necati Özdemir tarafından hazırlanan raporla sabitlenmiş bir “rüşvet” ve “rant” örneğini anlatacağım.

Zeytinburnu Belediye Başkanlığı binasının hemen karşısında (30 metre ilerisi) yükselmeye başlayan bir kaçak inşaatın hikâyesi bu.

Yakup Çalışkan isimli bir yurttaş Zeytinburnu’nda imara kapalı bir alanda, Belediye binasına nazır yükselen kaçak inşaatın AK Parti İlçe Yönetim Kurulu üyesi Ayhan Balcıoğlu’na ait inşaat firmasına verildiğini, inşaat için ruhsat dahi almadığını, bunun için Zeytinburnu Belediye Başkanı ve yardımcısına bir milyon euro rüşvet verdiğini iddia ederek şikâyette bulunuyor.

Şikâyetler üzerine atanan müfettiş Necati Özdemir tam anlamıyla zehir zemberek bir rapor hazırlıyor. Müfettişin tespitlerine göre “Ataköy Turizm Merkezi kapsamında ve imara kapalı alanda 11.11.2004 tarihinde 5187 sayı ile ‘Yapı İskele Belgesi’ alınarak basit tamir- onarım adı altında Belediyeden yıkım izni dahi alınmadan, tamir edileceği söylenen yapılar yıkılarak parseller birleştirilerek tek ve yeni bir bina inşa edilmiştir”.

Üç aylık kısa süre için Yapı İskele Belgesi, Basit Onarım belgesi olanak düzenlenmiş ancak inşaat iki yıl içinde tamamlanmıştır. Belediyeye nazır inşaat yükselirken ne Basit Onarım belgesi yenilenir ne de başka bir ruhsat verilir. Belediye yetkilileri onlarca şikâyeti görmezden gelir ve inşaata müdahale edip kaçak inşaatı durdurmaz.

Basit onarım adı altında yeniden yapılan kaçak ve ruhsatsız yapının tamamlanmasını müteakip 15.01.2007 tarihinde Güçlendirme- Onarım ruhsatı verilir. Yani yeni binaya güçlendirme belgesi veriliyor. Müfettişin değerlendirmesine göre Güçlendirme- Onarım belgesi ile “kaçak yapının bilerek meşrulaştırılması” sağlanıyor.

Bütün şikâyetlere rağmen Zeytinburnu Belediyesi’nin hemen karşısında, adeta Belediye Başkanı’nın ofisine nazır bir kaçak yapının yükselmesi, yıkım kararlarına rağmen yıktırılmaması müfettişe göre “İlgili idarelerin göz yumması neticesi, yapı sahibinin haksız mal edinmesine sebebiyet verildiği muhakkaktır. Belediye idarelerinin mezkûr kaçak inşaata ilişkin yasal görevlerini tam yapmadıkları, etkin, önleyici yasal işlem uygulamadıkları, tavizkâr davrandıkları gayet açıktır. Kaçak yapıya alenen göz yumdukları açıktır”.

Müfettişin değerlendirmesine göre “Yapı İskele Belgesi” ile ancak yapıda basit onarım (boya, badana vs) işleri yapılabilmektedir. Basit Onarım adı altındaki inşai faaliyetin resmî yazışmalarda genelde “Güçlendirme- Onarım” faaliyeti, olduğu sık sık vurgulanmış ancak vakanın tam tektik ve araştırmasında bunun böyle olmadığı, görülmüştür.

“...Zeytinburnu Belediye Başkanı İçişleri Bakanlığına yazdığı yazısında Bakanlık makamını resmi yazı yoluyla yanılttığı, yanlış ve noksan bilgi verdiği anlaşılmaktadır.

“...Belediye idaresinin bu uygulaması bilerek yapılan bir yolsuzluk ve usulsüzlüktür. ...Zeytinburnu Belediye idaresi resmi mercileri bilerek yanıltmış, çelişkili yanlış ve noksan bilgilerle ruhsatsız yapılaşmaya izin vermiştir. Belediye’nin yazılı ihbar ve şikâyetlerin yasal gereğini tam ve eksiksiz olarak yapmadığı görülmektedir. Belediye Başkanlık Binasının hemen yakında (30-50 metre) kaçak yapının vuku bulması oldukça dikkat çekicidir.

Müştekinin beyanında sözkonusu ruhsatsız yapılaşma karşılığında çıkar temin edildiği, bir milyon euro rüşvet verildiği iddiası yer almaktadır. “... Belediye Başkanlık binasının hemen yanında bu tür bir yapılaşmanın vuku bulması müşteki-muhbir iddialarının doğruluğu hakkında kanaatimiz güç kazanmaktadır.

Müfettiş, raporunda adı geçenlerin soruşturulması gerektiğine dair kanaat belirtmiş. Ancak İçişleri Bakanı Beşir Atalay soruşturmaya izin vermeyerek müfettişin kabul ettiği rüşvet ve rantın dosyasını kapatır.

Peki, kaçak bina ne mi oldu? İddialara göre Hilton Oteli yapılacak. Bunun için otel ruhsatı alınmış bile...

Mimarlık Camiasının, Kamu Kurumlarının Neden Yarışma Açmadığını Sorgulaması Lazım

$
0
0

Kolokyumun açılış konuşmasını İnşaat Emlak Dairesi Başkanı Mustafa Murat yaptı. Derslik başına en fazla 30 öğrenci hedeflerinin olduğunu ve şehir içinde boşalan okulların ilkokul olmasını amaçladıklarını belirtti. Yarışma programında istenen 210 dersliğe ilave olarak, laboratuvarlar, teknik atölyeler, çok amaçlı salon, kapalı spor salonu, yarı olimpik yüzme havuzu, berber, terzi, muayene ve doktor odası olan sağlık merkezi, cami, mescit, bilim merkezi, üçer kişi kapasiteli yurtlar ve kreş gibi fonksiyonların kampüslerde yer alacağını vurguladı. Projelerde öğrenci başına düşen yeşil alan miktarı 10-15 metrekare olduğunu söyledi ve 33 tanesi yarışma ile elde edilen 39 eğitim kampüsünün 2014 Ağustos ayında inşaatına başlanması hedeflediklerini belirtti.

Sonrasında Jüri Başkanı Adnan Aksu, bu yarışma sürecinde önemli bir proje arşivi elde ettik. İlk defa eğitim kurumları bu kadar kapsamlı bir şekilde ele alındı diyerek süreci kitap haline getirme kararı aldıklarını belirtti.. Milli Eğitim Bakanı Avcı'ya, Hasan Özbay'a, tüm jüri üyelerine ve yarışmaya katılan mimarlara teşekkür ederek sözünü tamamladı.

Nabi Avcı, öncelikle yarışmaya katılan eserleri çok hızlı dolaşma fırsatı olduğunu belirterek konuşmasına başladı. “Türkiye'de iki meslek grubunun işi çok zor, birincisi mimarlar, ikincisi de müzisyenler. Gündelik hayatta o kadar kötü eserlere maruz kalıyorsunuz ki, meslek adamı olarak gösterdiğiniz dirençten ötürü takdir ediyorum.” dedi. Yarışmayı, Türkiye'deki mimari kirlenmenin önüne geçecek bir fırsat olarak gördüğünü vurguladı.

Avcı, eğitim kampüslerine nakledildikten sonra şehir içinde boş kalan okulların daha küçük yaştaki öğrenciler için kullanılacağını söyledi. “Hiçbir binamız başka bir amaç ile değerlendirilmeyecek.” diye vurguladı. “Projeler, özel sektör kaynaklı gerçekleştirilecek, 20 yıllığına kiralanacak ve sonrasında kamuya devredilecek.” dedi. Konuşmasının ardından Bakan Avcı, yarışmada ödül alanlara plaketlerini takdim etti.

Kolokyumun moderatörlüğünü Ercan Çoban üstlendi. Jüri başkanı Adnan Aksu 10.000 kişilik bir kampüsün eğitim kriterleri ile bağdaşmadığını Bakanlığa ilettiklerini ve 5.000 kişilik olmasını önerdiklerini ve kabul edildiğini söyledi. İlk iki grup ile uyumun sağlanması açısından program ile ilgili çok büyük değişikliklere gidilemediğini belirtti. “Tüm arsaların yerleri bize bildirildi ve ilana çıktık. Projeler bize iletildiğinde ilk bir buçuk gün bireysel olarak çalıştık ve notlarımızı aldık. Birinci elemeyi ilk olarak tüm illerde yaptık. Sonrasında her ilin tek tek ödül grubunu belirledik.” dedi.

Yavuz Selim Sepin, her ili kendi içerisinde değerlendirdiğinizde proje kalitelerinin benzediğini, fakat illeri kendi aralarında değerlendirdiğinizde çok farklı kalitede projeleri görmek mümkün.



Söz alan bir yarışmacı, “Uzun zamandır özlediğimiz bir yarışma ortamı olması açısından çok değerliydi. Birinci aşamadan itibaren üçüncü aşamaya doğru birbirine benzeyen projeler ortaya çıkmaya başladığını düşünüyorum. Daha önceki başarılardan elde edilen sonuçlardan etkilenildiğini görebiliyoruz. Kampüs içerisinde değerlendirilen farklı liselerin ayrıştırılması gerektiği ile ilgili bir talep jüride var mıydı? Jüri değerlendirirken bu durumu öne çıkardı mı? Ciddi eğimleri olan projeler İstanbul Beykoz gibi zor bir arazide çok iyi bir proje üretmişler. Üç grubu da ele aldığımızda Aksaray'ın konsept olarak öne çıktığını düşünüyorum.” dedi.

Güneş Erden, “Yarışmanın bu son aşamasında çoğu yarışmacı deneyimliydi. Sonuçta bu projelerin hepsi Kamu Özel ortaklığı ile elde edilecek binalar. İller, jüri ve araziler farklı olsa da her ilin ortak bir paydada buluşması gerekiyordu. Çünkü bu kampüslerin hepsi aynı Bakanlığa bağlı binalar.
Birçok liseyi bir araya getirdiğimiz zaman bir kampüs elde ediyoruz, fakat bir de sorun elde ediyoruz, biz de mimarlar olarak bu sorunu çözmeliyiz. Bir İmam Hatip Lisesi ile Fen Lisesi'nin geleneği farklıdır. Fen Lisesi'nde okuyan öğrenci ile İmam Hatip Lisesi'nde okuyan öğrencinin bir binada okuması mümkün mü?” sorusunu yöneltti.

Mustafa Murat, “Tüm öğrencilerin kütüphane, spor salonu gibi ortak kullanım alanlarında bir araya gelmelerini etkileşim açısından zararlı görmüyoruz. MEB'nın hedefi ortaöğretimi tek bir lise yapmak ve çocuğun kendi seçeceği dersler ile eğitim programını belirlemesi. İsteyen 8 saat matematik dersi alsın isteyen 2 saat. İsteyen 8 saat Din Kültürü eğitimi alsın, isteyen 2 saat.” dedi.

Abdi Güzer, “Bu Türkiye'de ilk kez uygulanan bir model. Bazı git-gelleri ve yanlışları olacaktır. Ama ben bunu bir başlangıç ve model olması açısından çok önemli görüyorum. Mimarlar olarak en önemli eleştirimiz ve kaygımız tip okullardı. Muğla'da ve Erzurum da aynı binanın uygulandığı bir gelenekten geldik. Ortada radikal bir dönüşüm var. Çok önemli konulardan bir tanesi de program. Programın bir ucu mimarlar ve bir ucu da eğitimciler. Benim bireysel eleştirim bu programların biraz katı tutulduğu ile ilgili. Projelerden programın esnekliğine katkıda bulunması beklenebilirdi. Bu durumda da tüm farklılık yapıların bir araya gelmesinde oldu. Bir sonraki aşamalarda, az sayıdaki binada programın dönüşümün de yarışmaya entegre edildiği bir sistemin önerilebileceğini düşünüyorum.” dedi.

Yavuz Selim Sepin, “Üniversitelerde Anadolu’dan gelen çocuklar yabancılık çekerler. Farklı programların lise çağında bir arada olma durumunun üniversite hayatlarında çok daha kişilikli hale getireceğine inanıyorum ve bu modeli hem Türkiye için hem mimarlar için şans olarak görüyorum.” açıklamasında bulundu.

Adnan Aksu, Bakanlığın bu yarışma açılımı ile 180-200 kişinin eğitim konusunda kafa yormuş olması, mimarlık ortamında konuşuluyor olmasını çok önemli gördüğünü belirtti. Bugüne kadar mimarlara, ne eğitim, ne sağlık, ne de spor politikası sunulduğunu, mimarların proje üzerinden söz söyleyebilme şansı yaratılıp sonuçlar çıkarılması açısından yarışma serisini çok önemli gördüğünü söyledi.

Yedek Jüri üyesi Sualp Güreşçioğlu, “3 farklı jüri aynı paydada bulunmalı mıydı? Bütün jüriler ancak mimarlık adına ortak bir paydada buluşabilir. Yarışmalar tarihinde hiç olmadığı kadar parası ödenerek bir birikim elde edilmeye çalışıldı.” dedi.

Ömer Selçuk Baz “Bu yarışma özelinde iki tane durum ile karşı karşıyayız; birincisi MEB'in Kampüs Sistemi, ikincisi de mimarlık ortamının karşılaşmadığı proje elde etme yöntemi. Yeni bir sistem ve yeni bir model. Bütün bu konuşmanın üzerine, önümüzdeki sistem inanılmaz potansiyelleri olan bir sistem. Bu yapıların elde edilebilmesi için mimarlar bir şeyler yapmalı ama şu aşamada karşımızda Bakanlık var. Bu sistemin sürdürülebilmesi için projelerin yapılması gerekiyor.” yorumunda bulunda.

Eğitim Kampüsleri Yarışma Süreci’nin başından beri içinde olan ve yarışma modelini Bakanlığa öneren Hasan Özbay, “Bakanlık tarafından 30 tane projenin bir sene içerisinde elde edilmesi gerekiyordu. Birinci model Sağlık Bakanlığı’nın da kullandığı ihale modeli. Ben fikirlerin yarışmasının değerli olacağına inandığım için ön seçimli yarışmanın kullanıldığı bir model oluşturdum. Bu binalar gerçekleşmese bile çok önemi bir birikim ve çaba olduğunu düşünüyorum. Çoklu proje elde eden kamu kurumlarının bu yöntemi kullanabileceğini düşünüyorum. TOKİ'den, Adalet Bakanlığı ve Sağlık Bakanlığı'na kadar diğer kurumların da bu yöntemi kullanabileceğini düşünüyorum.” açıklamasını yaptı.

Yarışma programının katı olduğu eleştirisine katılmadığını, şu anda konuşulan yöntemin, öğretmenin sabit olduğu öğrencinin yer değiştirdiği bir yöntem olduğunu söyledi. “Bakanlık bence bu kampüsleri uygulamalı ve sonucu görmeli. Farklı illerde farklı sonuçlar verebilir, bu sonuçlar değerlendirilip süreci görmek gerektiğine inanıyorum.” dedi. 

"Kamu niye nitelikli projeyi elde etmek yerine en ucuz teklifi yapana iş veriyor, bunu sorgulamanız lazım."

Mustafa Murat, “Çağ nüfusu %100 okullaşma oranına ulaşsın isteniyor. Milli Eğitim Bakanlığı, Türkiye bütçesinden en büyük miktarı alıyor. Bakanlığın çok süratli bir biçimde okulları üretmesi gerekiyor. Bakanlık olarak yılda yaklaşık 600 tane okul inşa ediyoruz. Bu 600 okulun hepsinin yarışma ile elde edilmesi mümkün değil.” açıklamasında bulundu.  “Belki mimarlık camiası olarak klasik yarışma usulünün değişmesi gerekiyor. Kamu yarışma yapmıyorsa bunu niye yapmadığını bir sormanız lazım.” diyerek eleştirini belirtti. 10 günde yarışma sergisini sadece 30 kişinin gezdiğini. Sergi için 100 tane pano yapıldığını, bu panoları kamunun mimarlarının, mühendislerinin taşıdı, seriyi hazırladıklarını ve büyük bir emek harcandığını söyledi. “Ben bazen pişman oluyorum nereden bu yarışma işine girdim diye.” serzenişinde bulundu.
“Kamu bunu yapmıyorsa oturup sorgulamalısınız. Kamu niye nitelikli projeyi elde etmek yerine en ucuz teklifi yapana iş veriyor, bunu sorgulamanız lazım.” dedi.

Ömer Yılmaz, Eğitim Kampüsleri ile yarışma ortamı için çok önemli bir model elde edildiğini belirtti. “Yarışma programı 10.000 kişiden 5.000 kişiye düştüğünde mimarlara ödenen miktar 140.000 TL, hiç değişmedi. Mimarlık ortamının bir mekanizması olup kendisini koruması lazımdı.” dedi.

Arman Akdoğan, Jürinin ve Bakanlığın sarf ettiği enerjiyi Avrupa'da hiçbir kurumun sarf etmediğini belirtti. En nihayetinde iyi okullar elde etmek için iyi bir çalışmanın gerektiğini söyledi. “Mustafa Bey'in, yarışma sistemine getirdiği eleştiriye katılıyorum, keşke dijital başvuru gibi pratik yöntemler olsa, yarışma sisteminde bir değişim kesinlikle gerekiyor.” dedi.

Kolokyum yarışmanın birincilerine söz verildikten sonra sona erdi.

Viewing all 4077 articles
Browse latest View live