Quantcast
Channel: Arkitera Mimarlık Merkezi - Haber
Viewing all 4077 articles
Browse latest View live

Eski yalıyı yıktı, yenisini yaptı

$
0
0

AKP iktidarıyla yükselişe geçen Aziz Torun, 2010 yılında Boğaz'da tarihi Clifton Yalısı'nı satın aldı. 1890 yılında inşa edilen ve tarihte İngiliz Clifton Ailesi'nin yaşadığı yalı iki kez yangın geçirdi. Yalının arazisinde daha sonra 200 metre taban oturumlu iki katlı kagir bir bina inşa edildi.

11.5 milyon dolara aldı

Kayıkhaneler dahil 950 metrekare kullanım alanına sahip olan Clifton Yalısı, bu özelliği ile Boğaz'ın en nadide yalılarından birisi olarak gösteriliyordu. 2006 yılında satışa çıkartılmıştı ancak taliplilerin restorasyon izinleri konusunda tereddütlerinin bulunması nedeniyle yalı 4 yıl boyunca satılamadı. Torunlar Şirketler Topluluğu'nun patronu Aziz Torun, 14 Ekim 2010 tarihinde Ayşe Nilüfer Hayat (İsvan) ve Ömer Kemal İsvan'ın hissedarı olduğu Kandilli'deki Clifton Yalısı'nı 11.5 milyon dolara satın aldı.

Değeri 35 milyona çıkacak

Aziz Torun oturma amacıyla satın aldığı yalıyı yıkarak, yangından önceki haline uygun olarak yeniden inşa etmek için Anıtlar Kurulu'na başvurdu ve gerekli izinleri kolayca aldı. İstanbul VI Numaralı Koruma Bölge Kurulu'nca onaylanan 2. grup tarihi eserin inşaatı bittiğinde Torun bu işten oldukça kârlı çıkacak. Bölgedeki emlakçılar yalının tadilattan sonra değerinin 30-35 milyon doları bulacağına işaret ediyor.


Betonart Mimarlık Yaz Okulu Sona Erdi

$
0
0

9 Temmuz 2013 - 8. Gün

Öğrenciler saat 8:30'da şantiye alanına gitmek üzere otelden ayrıldılar. Kalıpların, dökülecek betonun niteliğine uygunluğuna göre kalıplar tekrardan çakıldı. Zemin aplikasyonu yapıldı. Playwoodlar çakıldı. Aplikasyon çalışmasından sonra kazı yapıldı ve etraftaki malzemeler taşındı. Kalıplarda kullanılması düşünülen kuş figürleri marangozdan gelerek saat 16:00'de kalıplara kuş figürleri ve zemin kalıpları çakılmaya başlandı ve kalıplar kapatıldı.

10 Temmuz 2013 - 9. Gün

Sabah 8:30'da şantiye alanına gidildi. Biten kalıplar sıkıştırıldı. Zemin kalıpları çakıldı ve kotlar ayarlandı. Zemine hasır serildi. Etrafta yer alan küçük ağaçların sökümü ve dikimi yapıldı. Akşam saat 17:00'de beton dökümü gerçekleştirildi.
Akşam saat 8:30'da Burhaniye Belediyesi Başkanı Fikret Akova ve Balıkesir Üniversitesi Mühendislik-Mimarlık Fakültesi Mimarlık Bölümü Başkanı Nurhayat Değirmenci'nin de katılımı ile akşam yemeğinde Betonart Mimarlık Yaz Okulu ekibinde yer alan küratör, moderatörler ve öğrencilere sertifikaları verildi.

Başımız Sağolsun!

$
0
0

Kuzey Ormanları Savunması grubu 3. Köprü uğruna katledilen ağaçlar için suç duyurusunda bulunacak.

İstanbul Boğazı'na yapılacak 3. Köprü'yü protesto etmek için 7 Temmuz Pazar günü 70 bisikletli ile Garipçe Köyü'ne giden ve Garipçe girişinde jandarma tomalarıyla karşılaşan grup, 3. Köprü projesi için kesilen ağaçlar için helva dağıttı. "3. Köprü Projesi için kesilen 1 milyon ağaca dikkat çekmek için helva dağıtan ve kesilen ağaçlarımız için Başımız Sağolsun!" diyen grubun bildiri metninden bir bölüm şöyle:

"Dağıtılan bu helva, 3.Köprü Projesi için her gün öldürülen ortalama 10 bin ağaç içindir. 3.Köprü Projesi için 1 milyon ağaç kesildi, 1,6 milyon ağaç daha kesilecek. Daha projesinin başındayken dağıtılan bu helva ölen ağaçların ardında kalanları savunmak içindir. 19 Temmuz Cuma günü saat 11:00'da 3.köprü adı altında yapılan bu rant projesine karşı toplu olarak suç duyurusunda bulunulacaktır."

Priştine Mimarlık Haftası, Kosova Mimarlığı için Geleceğin Modeli Olabilir mi?

$
0
0

Savaşın üzerinden 14 yıl geçmiş. Kendine bu yaşlı kıtada bir konum arayan Kosovalılar gelecekleri konusunda soru işaretlerini elden bırakmazken, siyasi ve ekonomik çıkmazlara bir ara verip, değerini çok iyi bildikleri yaşama sıkı sıkıya bağlanmak için fikirler üretiyor. Geçtiğimiz haftalarda Kosova’nın başkenti Priştine’de Kosova Mimarlık Kurumu’nun (KAF- Kosovo Architecture Foundation) girişimiyle ilki düzenlenen Priştine Mimarlık Haftası (PAW- Prishtina Architecture Week) da derin bir nefes alıp düşünmek için güzel bir fırsat oldu.

Tarihsel süreçte, jeopolitik konumu dolasıyla oldukça talep edilen bir toprağı temsil eden Kosova, bu süreçler sonucunda İlirler, Dardanlar, Romalılar ve Osmanlılar gibi büyük uygarlıklara ev sahipliği yapmış olmanın bıraktığı kültürel mirası belli oranlarda muhafaza edebilmiş. Ancak daha yakın geçmişte, özellikle de Yugoslavya ve Balkanizasyon periyotlarında bölgedeki girişimcilik ve yatırım eksikliği her alanda olduğu gibi mimarlık alanında da bariz bir ölçüde gözlemlenebiliyor.

Büyük oranda tahrip olan, tarihi dokudan yoksun başkent Priştine, Kosova Savaşı’nın sona erdiği 1999 yılına kadar Yugoslavya dönemindeki komünist, sosyalist anlayışla inşa edilmiş ve bir-iki özellik arz eden yapı dışında oldukça birörnek ve ideolojik bir mimari karaktere sahip. Priştine, 1999 sonrası ve özellikle 2008 yılında ülkenin bağımsızlığını ilan etmesiyle büyük bir ivme kazanan inşaat sektörünün rüzgarına kapılmış durumda. Sıvasız tuğla çok katlı yapıların yerini modern çelik-cam cepheli binalar alırken, yeni düzenlenen meydanlar ve yaya bölgeleri şehri daha farklı ve renkli bir karaktere büründürmek için yeterli olmasa da uzun vadede ümit verici gelişmeler olarak göze çarpıyor.

          

PAW (Prishtina Architecture Week) –PMH (Priştine Mimarlık Haftası)

Yapılanmakta olan ülke mimarlığı için gelişmeler meydan, yayalaştırma projeleri, yoğun yapılaşma girişimlerinden ibaret değil tabii ki. Birkaç ay öncesinde soğuk bir Venedik gününde Mimarlık Bienali’ni (Biennale) gezerken görmüş olduğum Kosova standının ardından Kosova Mimarlık Kurumu’nun girişimiyle düzenlenen Priştine Mimarlık Haftası da bu konudaki optimist fikirlerimi pekiştirici gelişmeler oldu. Teması Geleceğin Modeli (The Future Model) olarak ele alınan etkinlik boyunca Priştine kenti dünyanın birçok yanından tecrübelerin, yöntemlerin , mimari ve kentsel deneylerin ve teorilerin değiş tokuş merkezi haline geldi. PMH şehrin geneline yayılmış bir çok yerinde 1-6 Temmuz tarihleri arasında düzenlendi. Kosova Mimarlık Kurumu (KAF), organizasyonun amacını; dersler, oturumlar, atölyeler, gösterimler, şehir turları ve karşılıklı iletişimler aracılığıyla genç profesyoneller, mimarlık öğrencileri ve halkın katılımını sağlamak ve mimarlık alanındaki çağdaş araçların kullanımı için alternatif yollar üretmek; geleceğin modelini, kavramsal mimarlık temellerine oturtarak, yeni fikirler geliştirebilmek, Kosovalı bireylerin mimarlık, planlama ve bu uzmanlık alanlarının toplum içinde oynaması gereken rol konusunda farkındalığını arttırmak; ihtiyaç sahibi ailelerin yaşam şartlarında, kent ölçeğindeki sorunlarda iyileşme için stratejiler geliştirmek, yerel inşaat şirketlerinin tanıtımı, Priştine kenti ve bütünde Kosova’nın tanıtımı olarak özetliyor.

PMH'na Murat Tabanlıoğlu, Bostjan Vuga, Aaron Levy, Bruno Campos, Anne Guiney, Ila Beka & Louise Lemoine, Perparim Rama, Bujar Nrecaj BNarchitects, Astrit Nixha / ANARCH, Arbnor Murati, Marta Pozo Gil, İvanisin.Kabashi.Arhitekti, Asa Bruno, Ron Arad Architects, Enric Ruiz-Geli gibi uluslararası mimarlar, tanınmış stüdyolar ve mimarlık okullarının akademik kadrolarında yer alan profesyonellerin katılımı, organizasyonu takip edilmeye değer ve anlamlı kılmış gözüküyor.

Nitekim, organizatörlerden Bekim Ramku’nun PMH’nın bitmesiyle Facebook resmi sayfasında yayınladığı not da bunu kanıtlıyor:

“PMH size teşekkür ediyor!

Sevgili arkadaşlar,

Şahsım, Noli ve tüm PMH ekibi adına bu yılki PMH’nı daha özel kılan 2000’i aşkın ziyaretçi ve katılımcılara teşekkürlerimi iletmek istiyorum. “

Yaklaşık 2 milyonluk nüfusuyla , kendi deyimleriyle "The Young Europeans" (Genç Avrupalılar), yılların birikimini yavaş ve sağlam adımlarla dışavurmak için doğru hamleler yapmaya çabalıyor. Ülkede mimarlık bilincinin oluşturulması ve planlama temelinde ele alınmasının optimum düzeyde benimsenmesi önemseniyor. Yerel ölçekte bilim adamları, akademisyenler, KAF; uluslararası işbirlikçiler olarak CHWB, UNESCO gibi kuruluşlar ve kimi girişimciler, PMH’yla bir anlamda Kosova mimarlığı adına geleceğin modelini okumaya yeltenmiş gözüküyor.

Türkiye’den Tabanlıoğlu Architects’i temsilen PMH’na katılan Murat Tabanlıoğlu da iki ülke arası kültürel, yöntemsel ve deneyim geçmişini oluşturabilmek için cesaret verici bir simge olarak görülebilir. Kosova’nın inşaat sektörü ve yol yapımlarında, kısacası ülkenin alt ve üst yapısının inşasında önemli bir rol oynayan Türkiye, böylece ülkeye yatırım yelpazesini çeşitlendirme seçeneğiyle de tanışmış oluyor.

Böyle güzel ve olumlu gelişmelerden daha iyisi ne olabilir diye soruyor olabilirsiniz. Sanırım cevabı yine Bekim Ramku’dan aldığım mail’de bulabiliriz. Ramku, önümüzdeki yıl organizasyonun daha kapsamlı, geniş ve büyük ölçekte ele alınacağından bahsediyor. Bu durumda böylesine yenilikçi, uluslar ve fikirler arası takas platformunun "gelenekselleştirilmesi"öngörüsü aklıma şu soruyu getiriyor: Neden Priştine Mimarlık Haftası, Kosova mimarlığı için geleceğin modeli olmasın? 

Yedikule Bostanlarını Koruma Girişimi'nden Açıklama

$
0
0

"İstanbul Suriçi'nin son bostanları "Yedikule Kapı ile Belgrad Kapı Arasında Kara Surları İç Koruma Rekreasyon Projesi" inşaatı ve dolgu toprağı altında kalmak üzere; oysa yüzlerce yıllık geçmişi olan bu tarihi bostanlar parkla birlikte iç içe yaşatılabilir.

İstanbul Büyükşehir Belediyesi, "Yedikule Kapı ile Belgrad Kapı Arasında Kara Surları İç Koruma Rekreasyon Projesi" adıyla uygulamaya başladığı park projesini sadece tadil ederek, İstanbul'un Osmanlı mirasının önemli ve neredeyse tümüyle yok olmuş bir boyutunu koruyabilir.

Surdibinin rekreasyonunu hedefleyen proje, Yedikule ve Belgrad Kapı bölgesinin yeşil alan ihtiyaçları gözetilerek tasarlanmıştır. Tarihi Yedikule bostanları ise şehir ile tabiatın iç içe yaşayabildiği çok nadide ve başarılı modellerden biridir. Malesef bu modelin İstanbul'da son örneklerindendir. Fatih Belediyesi'nin rekreasyon projesini tadil ederek bu değerli kültürel mirasa sahip çıkabileceğini düşünüyor ve park tasarımının surdibinde varolan tarihi dokuyu da koruyacak şekilde yeniden ele alınmasını öneriyoruz.

Yedikule bostanları olarak anılan kent içi tarım alanının tarihi, surdibindeki diğer bostanlar gibi Bizans dönemine uzanır. İstanbul yüzlerce sene şehircilikle tarımı birleştirmiş ve hala, gerçi çoğu efsane haline gelmiş olsa da isimleriyle yaşayan bir çok ürünle kendine has bir biyoçeşitlilik barındıran bir şehirdir. Sur etrafındaki bostanlar İstanbul'un organik bütünlüğünün önemli bir parçasıdır. Şu günlerde moloz dökülerek niteliksizleştirilen, Yedikule'nin hemen kuzeyindeki bostanın tarihi ise zirai faaliyetler açısından özellikle önemli bir dönem olan 18. yüzyıla uzanmaktadır. Ahşap bostan evi, ahırı, kuyusu, su havuzu ve buradan bostana uzanan su kanalları ile burası, Osmanlı İstanbul'unun kentsel tarihinin, özellikle de kent içi tarım alanı mirasının günümüze ulaşabilmiş tek örneğidir. Dünya şehircilik tarihinde de kent içi tarım alanlarının örnekleri yok denebilecek kadar azdır. Bu bahçeyi İsmail Paşa ismi ve sınırları ile gösteren en eski harita 1786 tarihlidir. Bütünlüğü ile korunmuş, surla ve suriçi ile bağlantısı açısından tekil bir kent mirası olan bu tarihi alanı muhafaza etmek muazzam bir fırsattır.

Bu mirası hatırlamak, korumak, bostanı tarihi ve bugünkü kullanımı ile mahallenin ve şehrin gündelik hayatı içerisinde yaşatmak istiyoruz. İsmail Paşa Bostanı'nın ve yakınında, tasarlanan park alanı içinde kalan diğer küçük bostanların, işlevlerini sürdürerek benzersiz bir eğitim alanı ve kültürel değer olabileceğine inanıyoruz. Milli Eğitim Bakanlığı'nın başlatmayı planladığı çevre derslerinin öğretilebileceği ve uygulanabileceği en güzel laboratuvarlar bu tür yerlerdir; çünkü çevre dediğimiz şey her zaman kültürel mirasla iç içedir. Yedikule'de o birlikteliğin, hem şehir ile tabiatın hem de çevre ile kültürel mirasın iç içeliğinin en güzel örneklerinden biriyle karşı karşıyayız. Ecdad yadigarından konuşacaksak, Yedikule'de çok kıymetli bir ecdad yadigarının, birikiminin bakiyesinin hemen yanıbaşındayız.

Park projesi planlandığı şekliyle uygulanırsa İstanbul'un tarihsel mirasının önemli bir unsurunun son izi de bizzat şehrin yönetimi tarafından yok edilmiş olacaktır. Bunun sorumluluğu da tarihsel olarak şimdiki yöneticilerin üzerinde kalacaktır.

10 Temmuz itibariyle bahsi geçen bostan alanının iş makineleri tarafından kalın bir moloz tabakasıyla tamamen kaplanmış olduğu anlaşılmaktadır. Buna rağmen önümüzdeki günlerde projede tadilata gidilip bostan alanının temizlenmesi, münbit zeminin yeniden kazanılarak parka dahil edilmesi, ve bu benzersiz kentsel değerin tarihi dokusunu koruyarak yeniden değerlendirilmesi mümkündür. Elimizde gerçekten büyük bir fırsat var, bu fırsatı kaçırmayalım.

Yedikule Bostanlarını Koruma Girişimi
yedikulebostanlari@gmail.com"

"Toplu Taşımacılıkla Büyüyün"

$
0
0

Bu kurumlar, kentlerin daha iyi yaşanabilir bir hale gelmesi için toplu taşımacılığın öneminin altını çizecekler.

2013 Avrupa Hareketlilik Haftasında, Uluslararası Toplu taşımacılar Birliği (UITP) dünya çapında yer alan 92 ülkedeki üyelerini toplu taşımacılığın ekonomik, çevresel ve sosyal yararlarını vurgulamak üzere kendi dillerinde bu kampanya mesajını yayınlamaları hususunda teşvik ediyor.

Küresel harekette yer alan ilk şehir kampanyayı kullanan Transportes de Lisboa–Carris e Metro ile Portekiz'in başkenti Lizbon olmuştur. UITP tarafından hazırlanan kampanya video ve basılı görselleri Portekizceye çevrilerek Lizbon'da kent içerisinde metrolarda, otobüslerde, istasyonlarda ve duraklarda, web sayfalarında ve sosyal medyada yayınlamaktadır. (Video için tıklayınız)

Kampanyanın amacının toplu taşımacılığın her kademedeki faydalarının ortaya konularak toplu taşımacılık yatırımlarının sürdürülebilir kılınmasına destek olmak olduğunu ifade eden UITP Orta Doğu ve Kuzey Afrika Ulaşım Mükemmeliyet Merkezi Projeler Direktörü Kaan Yıldızgöz, "Toplu taşımacılığın kenti yaşamak ve çalışmak için daha cazip hale getirdiğine yürekten inanıyoruz ve Eylül ayında bunun gerçek bir küresel hareket olduğunu göstereceğiz" dedi.

Dünya genelince kampanyaya katılan şehirlerle ilgili ayrıntılar Ağustos ayında yayınlanacak ve sonuçları açıklamak üzere Eylül ayında Avrupa Hareketlilik Haftasında Brüksel'de bir basın toplantısı düzenlenecektir. Türkiye'deki kurumlarda UITP Türkiye Ofisi ile temasa geçerek bu kampanyaya katılabilirler. Kampanyaya katılan kentlere UITP Genel Merkezi ve Türkiye Ofisi tarafından kampanya planlanması ve uygulanmasında destek sağlanacaktır.

Daha fazla bilgi için http://growpublictransport.org/ sayfasına ziyaret edebilirsiniz.

Kadıköy Yeni Bir Marinayı Kaldırır mı?

$
0
0

Halk plajı olarak kullanılan alanda marina yapılması durumunda sahilin halka kapanması söz konusu. Oysa 1 yıl önce gazetemize açıklama yapan TCDD İstanbul 1. Bölge Müdür Vekili Nihat Aslan, bu alanın satılmasının kesinlikle söz konusu olmadığını söylemişti...

''Fenerbahçe İstanbul'un en değerli kıyısıdır'' diyen Kadıköylü emekli Mimar Arif Atılgan, kentin en değerli yerleri toplumun çoğunluğunun kullanımına değil az sayıda insanın kullanımına açılma girişimini eleştiriyor. Deniz Temiz Derneği/TURMEPA Genel Müdürü Akşit Özkural halkın kullanımında olan bir sahilin marinaya dönüştürülmesi düşünülmeden önce, İstanbul'un yeni bir marinaya ihtiyacı olup olmadığının tartışılmasını öneriyor.

Türkiye'nin tarihi dokusu ve geçmişiyle en ünlü sahilleri arasında yer alan Fenerbahçe sahili marinayla gündemde... Kalamış'ta zaten bir marinaya sahip olan Fenerbahçe semtine yeni bir marinanın yapılması tartışma yarattı. Marinanın, TCDD Fenerbahçe Tesisleri'nin bulunduğu koya yapılacağı gelen bilgiler arasında. Tapusu Devlet Demir Yolları'na ait olan arazinin özelleştirme kapsamına alındığı, marina yapmak için imar planı çalışmalarına başlandığı belirtiliyor. Sonrasında ise arazinin ihaleye çıkartılması gündemde. 20 bin metrekarelik arazinin halen halk plajı ve TCDD lokali olarak kullanıldığı ve paha biçilemediği belirtiliyor.

''KIYI HALKA KAPATILMAMALI''

Mimarlar ve çevre dernekleri konuyu Gazete Kadıköy'e değerlendirdiler. Kadıköylü emekli Mimar Arif Atılgan, Fenerbahçe Burnunun sol tarafında Fenerbahçe Plajı, TCDD kampı ve Askeri Kampın bulunduğunu ve bu üç unsurun Kadıköy'ün geçmişinde önemli yer tuttuğunu anımsatarak, "Bu kıyı bölümüne marina yapılması planlanıyor. Marinalar daha çok büyük teknelerin bağlandığı tesislerdir. Büyük teknelerin sahipleri ise üst düzey ekonomik durumu olan kişilerdir. Dolayısıyla marinaların kentin dışında sakin kıyılara yapılması daha doğrudur. Zira bu kişiler uzak bir kıyıda bulunan marinalardaki teknelerine özel araçlarıyla rahatlıkla gidebilirler'' dedi. Son yıllarda kent içersine marinalar tesis edilmesi geleneği oluşturulmasını eleştiren Atılgan, '' Bu durumda hem kıyılar halkın kullanımı dışına çıkmakta hem de kentin en değerli yerleri az sayıdaki kişilere hizmet etmektedir. Buralarda, kentin içi olduğu için tekne malzemesi satacak birkaç dükkân yerine AVM ve eğlence fonksiyonları taşıyan dükkânlar açılıyor. Dolayısıyla kentin en değerli yerleri toplumun çoğunluğunun kullanımına değil az sayıda insanın kullanımına açılmış oluyor'' eleştirisini yaptı. Atılgan, şu görüşleri dile getirdi;

''Kentin içinde bu anlamda tesis yapılacaksa daha çok burada yaşayan orta halli insanların küçük tekneleri için kirası düşük barınaklar yapmak daha anlamlıdır. Fenerbahçe İstanbul'un en değerli kıyısıdır. Bu sahiller ise halka açılsa, eskisi gibi halkın kullanımı için ayrılsa sosyal devlet çok daha kamu yararı içeren bir hizmet yapmış olur. 22 Eylül 1872 tarihinde Haydarpaşa'dan İzmit'e ilk demiryolu döşenirken Feneryolu İstasyonundan Fenerbahçe'ye bir hat döşenmiş, buradan halkın yararlanabilmesi düşünülmüştü. Ayrıca 1936 yılında Fenerbahçe'ye trenle gelen Atatürk'e buraya kendisi için bir köşk yapılması önerilmiş, buna karşılık Atatürk 'Burası bir insan için çoktur, halk istifade etsin' demiştir. Kıssadan hisse çıkaralım. 77 yıl önce Atatürk'ün halka kapatmadığı bu kıyıyı biz bugün halka kapatmayalım."

''İHTİYAÇ VAR MI ?TARTIŞILMALI''

Denizlerin temizliğiyle ve korunmasıyla ilgili çalışmalarıyla tanınan Deniz Temiz Derneği/TURMEPA Genel Müdürü Akşit Özkural da dernek olarak marinaların denizcilikteki önemini göz ardı etmemekte ve etkili bir çevre yönetim sistemi uygulandığı taktirde marinaların denize olan kirletici etkisinin azalacağı görüşünde olduklarını söyledi. Akşit Özkural, "Ancak, halkın erişimine açık olan kıyı alanlarının giderek azaldığı İstanbul'umuzda, TCDD dinlenme tesislerinin marinaya dönüştürülmesini doğru bulmamaktayız. Halkın denize erişimini kısıtlamanın, insanların denize olan sahiplenme duygusunu körelteceği görüşündeyiz. Deniz kirliliği ile mücadele çalışmalarımızda, vatandaşlarımızın birçoğunun deniz kültüründen uzak ve denizle barışık olmadığı sonucuna varmaktayız." dedi. Özkural, İstanbul'da bildikleri kadarıyla hali hazırda bulunan 6 özel marinaya ek İSPARK'ın da marina planı bulunduğunu sözlerine ekledi. Özkural, halkın kullanımında olan bir tesisin marinaya dönüştürülmesi düşünülmeden önce, İstanbul'un yeni bir marinaya ihtiyacı olup olmadığının tartışılması gerektiğini de ifade etti.

''MARİNA YAPILIRSA FENERBAHÇE KOYU ÖLÜR"


Kadıköy Belediye Başkanı Selami Öztürk de Fenerbahçe Marinası fikrine sıcak bakmıyor. Başkan Öztürk'un bu konudaki görüşü şöyle: "Burası marinaya uygun değil, marina yapılırsa dava açarız. Bölgede zaten bir marina var. Dalyan'daki bu koy, küçük olması nedeniyle marina yapımına uygun değil. Kadıköy'ün en güzel koylarına zaten marina yapıldı. Fenerbahçe-Kalamış marinası bunun bir örneğidir. Marina yapılmak istenen TCDD arazisi halka açık bir plaj, isteyenler buradan denize girebiliyor. Bu alan halka ait olmalı. Buradaki yaşamın yok edilmek istenmesi çok yanlış"

HALKIN PLAJA GİTMESİ İÇİN TREN HATTI BİLE YAPILDI

Mimar Arif Atılgan, 2011'de yayınlanan "Mimarlara Mektuplarım" kitabında çeşitli başlıklar altında Kadıköy'e değinirken, haberimizin konusu olan bölge ile ilgili de 2009 yılında bir yazı kaleme almış. "Fenerbahçe TCDD Kampı" başlıklı yazısında Atılgan, 19. yüzyılın ortalarından itibaren Fenerbahçe Burnu ve etrafının mesire yeri olarak kullanılmaya başlandığını, alanın burun kısmının kayalık olması nedeniyle kumsal olan sol kısmının halk tarafından daha çok tercih edildiğini ifade ediyor. Çok tercih edildiği için de 22 Eylül 1872'de Haydarpaşa-İzmit tren yolu hattı yapılırken, bugünkü Feneryolu İstasyonu'ndan Fenerbahçe'ye de tek hatlık bir demiryolu döşenmesinin de ihmal edilmediğini belirtmiş. Bu hat 1,4 kilometrelik mesafeyi halkın trenle katetmesine olanak sağlamış. 1. Dünya Savaşı'nda askeri amaçlı kullanılan hat 1934 yılından sonra Fenerbahçe'deki cephaneliğe malzeme taşınması için kullanılırken, 6 Eylül 1917'deki patlama olayı nedeniyle Haydarpaşa Garı kullanılamaz duruma geldiğinde Fenerbahçe'deki iskele uzun süre Anadolu'ya askeri malzeme sevkiyatında kullanılmış. 1928'de yaz aylarında tatilcilere hizmet için tren seferleri tekrar düzenlenmiş ama verimli olunamamış.

Atılgan kitabında önemli bir anekdot daha aktarıyor: "...1936 yılında ise Atatürk bu hat ile Fenerbahçe'ye gelmiş, burada kendisine bir köşk yapılması düşüncesi açıldığında ise 'Burası bir insan için çoktur, halk istifade etsin' demiş ve kendisine köşk yapılmasını istememiştir..."

1970'te Feneryolu-Fenerbahçe hattı sökülmüş. Fenerbahçe İstasyonu'nun bulunduğu deniz kıyısındaki plaj 1957'de TCDD personeli ve aileleri için yazlık dinlenme kampı olarak hizmet vermeye başlamış. Kitabında bölgenin tüm Kadıköylülerin unutulmaz anılarına tanıklık ettiğine değinen Atılgan, 2008 yılında alanın Özelleştirme İdaresi'ne devredildiğini belirtirken, 2009 yılında Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu'nun Fenerbahçe Burnu'nu kıyıdan 50 metre açıktaki denizi de kapsayacak şekilde sit alanı ilan ettiğini de vurgulamış.

ÇEÇENLER GÖNDERİLMİŞTİ, HALKA AÇILACAKTI...

Gazetemizde tam da geçen yıl bu zamanlara yaptığımız haberde, 1999 yılında Rus – Çeçen savaşından kaçarak Türkiye'ye sığınan ve 13 yıl boyunca mülteci statüsüne alınmayan Çeçenlerin, yerleştirildikleri Fenerbahçe'deki TCDD kampından bir süre önce çıkartıldığını yazmıştık. TCDD İstanbul 1. Bölge Müdür Vekili Nihat Aslan, uzun süredir Çeçen "misafirleri" bu kamptan çıkartmak istediklerini belirterek, Fenerbahçe Eğitim ve Dinlenme Tesisleri'nin amacına uygun kullanılması gerektiğini söylemişti. Aslan, Çeçen mültecilerin ardından kampın düzenlenerek personele açılacağını ifade etmişti. Kamp alanının Özelleştirme İdaresi Başkanlığı'nda olduğunu ve burada kalan Çeçenler nedeniyle satışının yapılamadığını hatırlattığımız Aslan, ''TCDD, bu alanı ÖİB'den geri almıştır. Satılması kesinlikle söz konusu değildir. Fenerbahçe Eğitim ve Dinlenme Tesisi, yeniden düzenlenip personelimizin ve halkımızın hizmetine sunulacaktır.'' cevabını vermişti.

AOÇ'ye 'yapay köy' rafa kalktı

$
0
0

Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek de köy kurulmayacağını twitter üzerinden duyurdu.

Bu ay yapılacak olan Ankara Büyükşehir Belediyesi Meclisi'nin görüşmelerinde ortaya çıkan bir madde büyük bir tepkiyle karşılandı. Gündemin 128. maddesi Atatürk Orman Çiftliği'ne (AOÇ) bir köy kurulması planıydı. Tarım ve hayvancılığın yaşatılması için AOÇ'ne köy kurulması fikri Kent Konseyi'nin İmar ve Şehircilik Çalışma Grubu'na aitti.

Bu fikir başta sivil toplum örgütleri olmak üzere tüm kesimlerin tepkisini çekti.

Gezi Parkı eylemleri sonrasında başlayan forumlardan biri olan AnıtPark Forumu'nda köy fikrine karşı eylem yapma kararı alındı. Ankara'daki diğer 11 forum da eyleme destek kararı aldı.

'AOÇ bırak dağınık kalsın' sloganıyla 10 Temmuz akşamı Ankara Büyükşehir Belediyesi Meclisi önünde bir protesto eylemi gerçekleştirildi. Belediye Başkanı Melih Gökçek, eyleme tedbir için Ankara parklarında görev yapan güvenlik görevlilerini Büyükşehir belediyesi hizmet binası önüne yığmasıyla ortam gerilmişti.

10 Temmuz Çarşamba görüşülmesi beklenen köy kurulması maddesi 12 Temmuz Cuma görüşüldü. Gökçek AK Partili üyelerden red oyu kullanmalarını istedi. Köy fikri mecliste çoğunluk oyuyla reddedildi.

Anıtpark Forumu'ndan Önder Algedik, forumların çağrısı ve Ankaralılar'ın desteği ile AOÇ içerisine köy kurma projesi iptal olurken forumlarda kent muhalefetinin yükseltilebileceği ve somut kazanımlar elde edilebileceğinin görüldüğünü belirtti.

Gökçek: Hastag #direninayılar olsun

Gökçek önceki gün twitter hesabından da Kent Konseyi'nin Ankara'nın bir köy yaşantısını Atatürk Orman Çiftliği'nde bir köşesinde müze olarak sergilemesini teklif ettiğini ancak teklifin mecliste uygun görülmediğini duyurdu. Gökçek ayrıca köy fikrinin bahane edilerek Gezi Eylemleri'ne devam edilmesinin planlandığını belirtti. Gökçek , eylem yapacaklara fikir vermekten de geri kalmadı. Gezi olaylarında ortaya çıkan '#direngezi' hastag'ine gönderme yapan Gökçek, AOÇ'ndeki hayvanat bahçesindeki ayıların kurtulması için eylemcilerin '#direninayılar' hastag'ini kullanmalarını önerdi.


#cevizliTEKELEsahipcik

$
0
0

Son olarak da Cevizli Tekel Alanı'nın Şehir Üniveristesi'ne 49 yıllığına kiraya verilmesi, daha önce orada çalışanların çabaları ile forumlarda ses bulmaya başladı. İmar planında yapılan değişikliklerle kazı alanı olan ve bölge için değerli bir kültürel ve endüstriyel miras değerindeki Tekel Kampüsü'nün özel bir üniversiteye bırakılması ve yapılaşmaya açılmasıyla, bölge halkı Cevizli'deki Tekel ana kampüsüne yürüdü ve bu alanın şehre rekreasyon alanı olarak yeniden tahsisi için dayanışma içindeler. 

Cevizli Tekel Kampüsü

1931 yılında Dramalı göçmenlerin tütün yetiştirdikleri Kartal- Maltepe’de Tütün Deneme Evi kurularak, tohum ıslah işlerine başlanmış. 1935 yılına kadar Türkiye’nin çeşitli yerlerinde kurulan Tütün Deneme evlerinin kurumsal bir yapıya dönüştürülmesi için Enstitü kurulmasına karar verilmiş ve Cevizli'de alınan bir arazide içinde laboratuvarları da olan Tütün Araştırma Enstitüsü binası inşa edilmiş. O dönemde Enstitü ile İstanbul arasındaki ulaşımı kolaylaştırmak için, İnhisarlar İdaresi'nin talebiyle, Devlet Demir Yolları, Enstitünün önüne Cevizli adlı yeni bir tren durağı kurmuş. 



II. Dünya Savaşı sonrası sigara fabrikalarının yetersiz kalması nedeniyle, 1946-1948 yıllarında Maltepe’de yeni bir sigara fabrikası kurulması çalışmalarına başlandı. Amerikalı bir firmaya yeni fabrikanın projeleri hazırlatılarak, Maltepe-Cevizli’de fabrika için bir arsa kamulaştırıldı ve makine donanımı için bağlantılar yapıldı. Ancak fabrikanın yapımına 10 yıl sonra 1957 yılında başlandı. 1967 yılında üretime açılan fabrikanın resmi açılışı 1969 yılıdır. Maltepe Sigara Fabrikası için 1991 yılında yaklaşık olarak 99.000.000 DM yatırım ile makine donanımlarında önemli bir modernizasyon çalışması yapıldı.

Bu bölgenin tütün ile tanışması oldukça eskilere dayanıyor. Osmanlı'dan başlayıp, Cumhuriyet dönemi ile devam edip günümüze kadar geliyor. Sadece bu kısacık tarihçe bile, bölgenin oluşmasında çok önemli rolü olan Tekel'in izlerinin buralardan silinmemesi için başlı başına bir sebep. Fabrikanın kurulduğu yıllarda bu bölge ağırlıklı olarak bağ-bostan ve tütün tarlaları ile dolu. Burada Tekel'in hikayesi aslında bir bölgenin tarımdan sanayiye geçişinin de hikayesidir. Tekel'in ilk işçileri, bölgede tarımla uğraşanlar ve Anadolu'dan mevsimlik olarak gelen köylülerdir. Kartal, kısa zamanda Anadolu'dan göç eden köylülerin işçiye dönüştüğü ve yerleştiği bir emekçi kenti olur. Tekel Sigara Fabrikası'nda çalışan binlerce işçi, burada Cevizli Mahallesi'ni kurdular.

Cevizli Tren İstasyonu

O dönemde Enstitü ile İstanbul arasındaki ulaşımı kolaylaştırmak için, İnhisarlar İdaresinin talebiyle, Devlet Demir Yolları Enstitünün önüne Cevizli adlı yeni bir tren durağı kurar. Bugüne kadar yöre halkına ve tekel işçilerine hizmet vermiş bulunan istasyon binası, Marmaray Projesi kapsamında yıkılacak 29 istasyon binası arasında sayılmaktadır.

Özelleştirme Sürecinde Bina ve Arazilerin Değerlendirilişi

İlk olarak Unkapanı'ndaki genel yönetim binası Medipol Hastanesi ve vakfına 49 yıllığına tahsis edilir. Cevizli kampüsünde ise, Tekelin borçlarına karşılık 495 parsel Adalet Bakanlığı'na tahsis edildi ve Anadolu yakasındaki Adliye Sarayı'nın inşa edilmesine kadar Kartal Adliyesi olarak işlev gördü.

Tekel'in ana kampüsünün devir hikayesi ise 2008 yılında başlıyor. Ana kampüsünün olduğu 450.000 m2 alan, İstanbul Şehir Üniversitesi tarafından yerleşke olarak kullanmak üzere Maliye Hazinesi'nden talep edilir. Özelleştirme Kurumu, bu talep üzerine hemen harekete geçer, tevhid ve ifrazlarla 237 parsel 296.159,73 m2; 207 parsel 18.921,82. m2 lik kısmı maliye hazinesine devreder. Talepten 4–5 ay sonra ise bu alan hazinenin kullanımına geçer. Bundan sonra da üniversiteye tahsis ve planlama ile ilgili süreç başlar.

Cevizli Tekel Alanın Planlanma Süreci

Cevizli Tekel Alanının da içinde olduğu Dragos Bölgesi; İstanbul II Numaralı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu tarafından 11.11.1999 gün ve 5385 sayılı kararı ile “Doğal Sit Alanı” ilan edildi. Bölge için yapılan 1/5000 ölçekli “Kartal-Maltepe Dragos Tepesi ve Yakın Çevresi Koruma Amaçlı Nazım İmar Planı” 07.03.2003 tarihinde ilan edildi.



Bu planda; 3. derece doğal sit alanı olarak belirlenen, Cevizli Tekel Alanına;

a) Şehir Parkı
b) Turizm Tesisi Alanı
c) Dönüşüm Alanı fonksiyonları verilmiştir.

Tekel; özelleştirme kapsamında olması nedeniyle, İBB ve Koruma Kurulu tarafından hazırlanan bu plana, yetkisizlik gerekçesiyle dava açmıştır. 2005 yılında 6. İdare Mahkemesi; “……Yetkisi bulunmayan İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığınca hazırlanan dava konusu nazım imar planı değişikliğinde ve yetkisiz idarece hazırlanan planın onaylanmasına ilişkin işlemde 3194 sayılı yasanın 9. maddesinin 2. fıkrasına açıkça aykırılık bulunmaktadır.” diyerek dava konusu işlemin iptaline karar vermiştir.
İstanbul Şehir Üniversitesi 21 Temmuz 2008 tarihinde Maliye Bakanlığı’na yaptığı müracatla; Cevizli’deki Tekel’e ait 450 dönümlük arazinin 49 yıllığına kendilerine tahsis edilmesini istedi.

Plan notlarında; “Bu alanda; Fakülte, enstitü ve rektörlük binaları, İdari birimler, öğrenci işleri merkezi, kongre merkezi, misafirhane, Öğrenci yurtları, lojman, Sergi ve konferans salonları, kütüphane, laboratuar, kapalı ve açık spor alanları, müze, yemekhane, sosyal ve kültürel tesisler, kapalı ve açık otoparklar, güvenlik binaları, sosyal ve teknik altyapı tesisleri ve üniversite ile ilgili diğer tüm birimler alan ve bina olarak yer alabilir ve Üniversite alanında yapılaşma şartları KAKS: 0.80’dir. Birden fazla bodrum kat yapılabilir ve bu alanlar inşaat emsaline dahil değildir.” ifadesi yer alıyor.

Ayrıca planlanan alanda bulunan yaklaşık 4200 adet servi, ardıç, çam, kavak, zeytin, manolya, çınar ve çeşitli türlerde meyve ağaçlarının koruma altına alınması için ve alandaki yapıların endüstri mirası olarak tescil edilmesi için TMMOB Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent Şubesi Anadolu 2. Büyükkent Bölge Temsilciliği, Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu’na başvuruda bulunmuştur. Bu başvuru sonucunda alan içerisindeki ağaçlar ve 7 kollu Yaprak Tütün Depoları tescil ettirilmiş. Buhar kazanı binasının ise daha önce tescil edildiği bilgisi verilmiş.

TMMOB Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent Şubesi tarafından; 20.06.2010 onay tarihli Kartal İlçesi, Orhantepe Mahallesi, 188 pafta, 2222 ada, 237 numaralı parselin “Eğitim Tesisleri Alanı’na alınmasına ilişkin 1/5000 ölçekli Koruma Amaçlı Nazım İmar Planı Değişikliği’nin öncelikle yürütülmenin durdurulması ve iptali istemiyle dava açılmıştır.

Dava gerekçelerinde;

Türkiye’nin önemli endüstriyel mimari miraslarından sayılabilecek yapıların da bulunduğu kentsel alanın “Eğitim Tesisleri Alanı”na alınmasına ilişkin 1/5000 ölçekli Koruma Amaçlı Nazım İmar Planında; 
Lojmanlar, misafirhaneler, öğrenci yurtları ile kalıcı bir nüfus yoğunluğu artışı öngörüldüğü bölgede önemli arkeolojik kalıntıların bulunduğu, bu alanlarda kazı çalışmaları yapılması; bu çalışmalar sonucunda korunması gerekli kültür varlıklarının nereye kadar uzandığı ve daha da önemlisi nasıl korunacağı saptanması gerektiği, endüstri mirasının önemli örneklerinden olan “Tekel Binaları” nın Endüstri mirası olarak koruma altına alınması gerektiği vurgulanmış.

Mimarlar Odası'nın açtığı dava devam ederken, aynı yer için şahısların açtığı davada mahkeme, alanın eğitim tesisi fonksiyonuna ayrılmasının öngörülen yoğunluk yönünden planlama ilke ve teknikleri açısından hukuka uygun olmadığı sonucuna vararak imar planı için yürütmeyi durdurma kararı verdi.

Kazı Çalışmaları

Tüm bu süreçler devam ederken TMMOB Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent Şubesi Anadolu 2. Büyükkent Bölge Temsilciliği ve Kartal Belediyesinin girişimleriyle Cevizli Tekel Kampüsü içinde yer alan arkeolojik kalıntıların bulunduğu alanda, 1974-1977 yılları arasında Alpay Pasinli ve Cihat Soyhan tarafından yapılan ancak maddi olanaksızlıklar nedeniyle yarım bırakılan kazı çalışmalarına yeniden başlanmış.

Bu ilk kazılar sırasında küçük ölçekli bir Bizans Hamamı ortaya çıkarılmıştı. Kazı sırasında; M. S. 6-7. yy ‘la ait amphora parçaları, damgalı tuğla ve çatı kiremitleri, kemeraltı başlıkları, mermer pencere parmaklığı, ve pencere camları bulunmuştu. En geç buluntu ise, Bizans İmparatorlarından VI. Leon’a ait bronz bir sikkedir. ( M.S. 886-912) 

Aralık 2010 tarihinden beri ; İstanbul 5 Numaralı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu’nun kararı ile Kartal Belediye Başkanlığı sponsorluğunda, İstanbul Arkeoloji Müzeleri Müdürlüğü tarafından başlatılan 2. Kazı çalışmaları üç ayrı noktada sürdürülmektedir.

İstanbul Arkeoloji Müzeleri Müdürlüğü tarafından yapılan açıklamalarda; kazılarda ortaya çıkarılan duvarlar ve yapıların daha önce 1974-1975-1979 yıllarındaki kazılarda bulunmuş Erken Bizans Dönemi hamam kalıntılarının devamı niteliğinde olduğuna dikkat çekilerek  “Alanın genelinde 3. yüzyıldan 13. yüzyıla uzanan döneme ait pişmiş toprak; camdan yapılmış pencere, bilezik gibi çok sayıda buluntu ortaya çıkarılmış ve halen ortaya çıkarılmaktadır”  denilmektedir. Ayrıca yapılan kazılarda iki sikke, çok sayıda amfora parçası, damgalı tuğla ve çatı kiremitleri ile kemeraltı başlıkları da ortaya çıkarılmıştır. 



Tüm bu özellikleri ve tarihsel değeri göz önüne alındığında Tekel alanında yapılmak istenen yanlış planlamaya karşı çıkılmasının haklılığı bir kez daha ortaya çıkmaktadır. Bu çabalardan beklenen Cevizli Tekel Alanı içerisinde bulunan yapıların endüstri mirası olarak tescil edilmesi ve alandaki arkeolojik yapıların ortaya çıkarılarak koruma altına alınmasıdır.

Sonuç olarak;

Son zamanlarda kampüsün sahil yoluna bakan ana binasının üzerinde Şehir Üniversitesi'nin reklamı yer alırken, uzun süredir mücadeleleri devam eden eski çalışanları Kartal Forumu'nda durumu anlatmaya ve insanları bilgilendirmeye başladı. Kartal Belediyesi ve Mimarlar Odası ile çalışarak, alanın bölgeye ait bir rekreasyon alanı olabilecek şekilde tahsis edilmesi için uğraş veriliyor.

Destek ve bilgi akışı için dayanışmanın twitter ve facebook hesaplarını takip edebilirsiniz. 

Kaynaklar

- 20 Şubat 2010 tarihinde Kartal Hasan Ali Yücel Kültür Merkezinde yapılan "Özelleştirilen kamu varlıklarının gelecği ve Tekel Alanı" panelindeki Mimarlar Odası Anadolu 2. BKB Temsilciliği Başkanı Aysel Durgun'un açılış konuşması

- Esin Köymen'in "Ceviz Tekel Alanı" sunumu

Kentsel Dönüşümden Faydalanmak İçin Bunları Yapmak Şart!

$
0
0

Çatalkaya, "Kentsel dönüşüm kanunundan yararlanabilmeniz için apartman, site veya yapı adasındaki tüm binalarınız için bakanlık lisanslı kuruluşlara başvuruda bulunarak binalarınız için 'Deprem Risk Raporu' almanız yeterli" dedi.

Peki 'Deprem Risk Raporu' sonucuna göre deprem riskli, hasarlı, ekonomik ömrünü tamamlamış binalarınızı kentsel dönüşüm kanunu ile, kendi inisiyatif ve talebiniz doğrultusunda başka yerleşim bölgelerine kaydırılma korkusu yaşamadan şuan evlerinizin bulunduğu alanlarda nasıl yenileyebilirsiniz?

Kentsel dönüşüm kredisi nasıl alınır?

Kentsel dönüşüm kredisinden yararlanabilmek için öncelikle binanın kentsel dönüşüm kapsamına girmiş olması lazım. Müteahhit seçimi yapıldıktan sonra kentsel dönüşüm kredisi veren anlaşmalı bankalara başvuru yapılmalı. Bir daire için en fazla 100 bin lira, eğer başvuru yapan kişinin dört ya da beşten fazla dairesi var ise toplamına en fazla 500 bin lira kadar kentsel dönüşüm kredisi alabiliyorsunuz. Bankadan alınan kredi blokeli olarak seçilen müteahhitin hesabına geçiyor. Hesap blokeli olduğundan müteahhit paranın hepsini kullanamıyor. İnşaatın safhalarına göre müteahhit, yaptığı imalatı sunup kontrol yapılmasını talep ediyor. Banka, inşaatı kontrol eden yapı denetimden belgeleri alıyor ve inşaat yerinde inceleme yapıyor. O zamana kadar yapılan işin tutarı ne kadarsa banka, müteahhite o kadar para veriyor. Yani inşaat devam ederken müteahhit eğer işten ayrılırsa ya da siz yapılan imalatı beğenmeyip durdurduğunuzda inşaatı tamamlayacağınız para zaten blokeli olarak banka hesabında bulunuyor. Yani para koruma altında tutuluyor. Bu sürecin içinde bakanlık yok. Yani bakanlık sadece onay veriyor. Sonrasında seçtiğiniz müteahhit ve bankadan kullandığınız krediyle binanızı yeniden yaptırabiliyorsunuz. Not: Kentsel dönüşüm kredisi kullananlar kira yardımı alamıyor. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı'nın kentsel dönüşüm konusundaki yetkili kuruluşu Tektaş Mühendislik'in Yönetim Kurulu Başkam Hakan Çatalkaya, kentsel dönüşümde kritik öneme sahip diğer şu bilgileri paylaştı.

Kentsel dönüşümün avantajları

Kentsel dönüşümün vatandaşların talebiyle gerçekleşeceği için devletin bu konuyla ilgili sağladığı bazı avantajlar var. Bilindiği gibi yeni inşaatlarda tutarı fazla olan belediye harçları var. Kentsel dönüşümle birlikte bunların tamamından muafiyet söz konusu. Bunun dışında kat karşılığı sözleşme ve inşaat yapım sözleşmeleri noterden yapılıyor, noter masraflarının tamamından muafiyet var. Bina bittikten sonra satışlarda tapu harçlarından muafiyet de kentsel dönüşüm kapsamında yer alıyor. Kentsel dönüşümün bir diğer avantajı da daire ve iş yeri satışındaki KDV oranı yüzde 1′dir. Mevcut KDV uygulamasında daire satışında dairenin m2 ve özelliklerine göre satıştaki KDV yüzde 8 yüzde 18′dir. Ekonomik ömrünü tamamlamış, eski bir binaya Deprem Risk Raporu alarak Kentsel Dönüşüme kapsamına girdiğinde yeni dairelerin satışındaki KDV yüzde 1 olup daire başına yüzde 7 ila yüzde 17 KDV avantajı sağlanmaktadır. Devletin sağladığı muafiyetlerin yanında her şeyden önce eski ve depreme dayanaksız binanızı yenilemiş oluyorsunuz ve artık biliyorsunuz ki gelecek bir deprem de ya da afet riskinde can ve mal kaybına uğramayacaksınız.

Bina ortak karar protokolü nedir?

Bina riskli ilan edildikten sonra, artık o arsa üzerinde yok sayılıyor. Diyelim ki 10 daireli bir bina riskli ilan edildi. O binanın sahibi olan 10 kişi artık arsa sahibi ve o arsanın ne yapılacağına o kişiler karar vermeli. İstenilirse arsa olarak satılabilir ya da oraya bir bina yaptırılabilir. Eğer bina yaptırılmaya karar verilirse bina ortak karar protokolünde binanın kime, hangi koşullarda ve hangi dağılımda yaptırılacağı belirtilmeli. Örneğin, bina yıkılmadan önce 2. katta 4 numaralı dairede oturuyordunuz. Yeni yapılan binada da aynı yerde oturabilmeniz için bunu bina ortak karar protokolüne eklemeniz gerekiyor. Bina ortak karar protokolü binadaki kat malikleri tarafından arsadaki hisse oranları göz önüne alınarak 2/3 çoğunlukla karara bağlanır. Bu karar alındıktan sonra mutlaka bakanlığa onaylatılması lazım. Çünkü bakanlık söz konusu bina ile ilgili alınan kararı bilmek istiyor. Bina ortak karar protokolü gelen binaya gelen son yazıdan sonra protokol metni en geç 60 gün içinde bakanlığa verilmeli. Aksi bir durumda bakanlık kolluk kuvvetleriyle söz konusu binayı yıkıp arsaya dönüştürecektir. Kanunun ruhuna bakarsak önemli olan riskli binanın ortadan kaldırılması. Devlet bunun kararını vatandaşın talebine bırakıyor. Ancak kısıtlı zaman içinde (60 gün) bir karar verilmezse devlet riskli binayı ortadan kaldırıyor.

Kentsel dönüşüm kapsamına giren yapı için 2/3 çoğunluk neler yapabilir?

Kentsel dönüşüm kapsamına giren riskli yapılar için hazırlanan 'bina ortak karar protokolü' hazırlanır. Bu protokolde 2/3 çoğunlukla binanın nasıl yapılacağına karar verir. 2/3 çoğunlukla bina arsa olarak satılabilir, yeniden bina yapılabilir, müteahhit seçimi yapılabilir ve yeniden dağılıma karar verilebilir. Yani binanın yeniden yapımına kadar bütün kararlar alınabilir. 2/3 çoğunluk bunlara karar verebildiği gibi 1/3 çoğunluk da itiraz edebilir. 1/3 çoğunluk hakları verilmesine rağmen hala itiraz ederse 2/3 çoğunluk, bakanlığa başvurup 1/3 çoğunluğun dairelerini kendileri için talep edebilir. Diyelim ki 1/3 çoğunluk iki daire sahibi, lisanslı şirket o iki dairenin gayrimenkul değerlendirmesini yapıyor. Daha sonra o belirlenen rakam sadece 2/3 çoğunluğun katıldığı kapalı bir oturumla açık arttırmayla satılıyor. Diyelim ki 2/3 çoğunluktan bir kişi bir daireyi aldı, kalan diğer daireyi ise kimse almadı. Devlet bu noktada devreye giriyor ve o daireyi tapudaki değerinden satın alıyor. Böylece o binanın hisse oranı yüzde yüze tamamlanmış oluyor. En son aşamada binanın nasıl yenileneceği ile ilgili karar veriliyor.

Riskli bina tespiti nasıl gerçekleştiriliyor?

6306 sayılı afet riski altındaki alanların dönüştürülmesi hakkındaki kanunda riskli bina için 'ekonomik ömrünü tamamlamış' tanımı bulunuyor. Yani 20 yıl önce yapılmış betonarme binalarda, binaların bodrum katında rutubet varsa, kolon ve kirişlerdeki demirlerde pas varsa ya da binanın herhangi bir katındaki taşıyıcı sisteminde yani betonarme kolon ve kiriş perdelerinde ciddi çatlaklar görülüyorsa bina riskli olabilir. Binanın riskli olup olmadığının tespiti için mutlaka bakanlık lisanslı teknik şirketlere başvuru yapılıp, teknik inceleme istenmeli. Riskli yapı tescili için binada oturan bir kişinin başvuru yapması yeterli. Başvuru üzerine teknik inceleme yapan lisanslı şirket, deprem risk raporu hazırlıyor. Eğer raporda bina riskli çıkarsa lisanslı şirket, raporu bakanlığa onay için gönderiyor. Bakanlık onayından sonra binada oturan herkese binanın riskli olduğuna ve bununla ilgili kararın bir an önce verilmesi gerektiğine dair bir yazı gönderiliyor. Böylece binadaki bütün vatandaşlar bilgilendirilmiş oluyor. Vatandaşların binanın risk raporuna itiraz hakkı var. Herhangi bir itiraz durumunda bakanlığın içinde kurulan itiraz komisyonu hızlı bir şekilde toplanarak deprem risk raporunun doğru olup olmadığıyla ilgili bir karar veriyor. Eğer raporun içeriği doğruysa yani söz konusu bina risk altında ise binanın riskli olduğu tescilli olarak tapuya işleniyor. İtiraz Komisyonu itirazın reddine karar verdiğinde artık binanız bakanlıkça riskli bina olarak kesin olarak tescillenir ve tüm kat maliklerine resmi bilgilendirme yazısı gönderilir. Bu yazının kat maliklere ulaşması ile 60 gün içinde binanızı nasıl yapacağınıza, kime yaptıracağınıza karar vereceğiniz Bina Ortak Karar Protokolünü hazırlamanız ve Bakanlığa bildirmeniz gerekmektedir.

Riskli yapıların yıkımı için hangi şartların sağlanması gerekir?

Kentsel dönüşümde riskli yapıların yıkılmadan önce yapılması gereken bazı şartlar var. Öncelikle bina ile ilgili deprem risk raporunu lisanslı kuruluşlara yaptırmak gerekiyor. Çünkü lisansı olmayan kuruluşlara rapor yaptırıldığında bakanlık raporu onaylamayacaktır. Böylece kentsel dönüşümden yararlanmak da söz konusu olamaz. Deprem risk raporu bakanlıkta onaylandıktan sonra riskli yapı şerhi artık tapuya düşüyor. Bundan sonra vatandaşlara bilgilendirme yazısı gidiyor ve binadaki herkes binanın riskli olduğunu biliyor. Bu süreçten sonra yaklaşık 60 gün içinde (bu belediyelere göre değişebilir) apartman olarak bir araya gelinip 2/3 çoğunluğun kararıyla bina ortak karar protokolünü almak gerekir. Bu protokolde "Biz bu binayı yaptırmak istiyoruz. Kentsel dönüşüm kredisi kullanmak istiyoruz ya da kullanmak istemiyoruz. Şu müteahhite yaptırmak istiyoruz ve şu kadar zaman içinde inşaatın bitmesini istiyoruz" gibi kararlar alınıyor. Bina ortak kararlarını bina yöneticileri bakanlığa ilettikten sonra artık yıkım safhasına geçilebilir.

Hangi yapılar kentsel dönüşüm kapsamına giriyor?

Kentsel dönüşüm, sadece İstanbul ya da diğer büyük şehirlerle sınırlı olmayan Türkiye'nin bütün illerini kapsayan bir proje. İkamet edilen binanın yenilenmeye ihtiyacı varsa, ekonomik ömrünü tamamladıysa tek yapılması gereken bakanlıkla ilgili lisanslı şirketlere dilekçe ile başvuruda bulunmak. Başvuru üzerine binada yapılan incelemeler sonucunda bina riskli çıkarsa kentsel dönüşüm kapsamına girmiş olur. Gecekondularda oturanlar da kentsel dönüşümün avantajlarından faydalanabilir. Arsa tapusu hazine arazisi kapsamında ise ve gecekonduda oturanlar "işgalci" konumunda ise devletten arsa satın alınıp, kentsel dönüşüm kapsamında bina inşa edilebilir. Kaçak arsa tapulu binalar da dâhil olmak üzere kat mülkiyetli ve kat ittifaklı binalar da kentsel dönüşümden yararlanabilir. Eski eser tescilli binalar kanun kapsamı dışında Kentsel dönüşüm kanunundan yararlanamayan alanlar ise İstanbul Boğazı'nın ön görünümdeki binalar. Eski eser tescilli olan binalar ise Kültür Bakanlığı'nda da kayıtlı olduğu için kanun kapsamında değildir. Ancak eski eser tescilli binaların güçlendirilmesiyle ilgili ayrı bir yönetmelik bekleniyor.

Kentsel dönüşümden nasıl yararlanılır?

Kentsel dönüşümden faydalanmak isteyen vatandaşlar ilk olarak binalar için bir deprem risk raporu alarak binanın riskli olduğunu tespit ettirmeliler. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı'na bağlı teknik donanıma sahip kuruluşlar binanın riskli olup olmadığına dair tespit yapıyor. Bu kuruluşlara ulaşmak isteyenler, bakanlığın sitesine girdiklerinde orda bir Türkiye haritası görecekler. Bulundukları şehri seçtiklerinde bakanlıktan lisanslı kuruluşların listesi açılıyor. Bu listeden seçilen bir kuruluşa başvuru yapılabilir. Bu kuruluşlara başvuruda da, diyelim ki 20 daireli bir bina var. Bu binada oturan daire sahiplerinin hepsinin başvuru yapmasına gerek yok. Binada oturan sadece bir kişi başvurduğu zaman bakanlığın istemiş olduğu ve yönetmeliklerin öngördüğü teknik çalışmalar ilgili kuruluşlar tarafından yapılıyor ve deprem risk raporu oluşturuluyor. Deprem risk raporunu alan kuruluşlar, kentsel dönüşümden faydalanmak isteyen kişiler adına bu raporu bakanlığa sunup, onay alıyor ve riskli olduğu onaylanan bina kentsel dönüşüm kapsamına girmiş oluyor.

Riskli alan nasıl belirlenir?

Riskli yapı sadece bir bina olabileceği gibi bir bina gurubu ya da bir site olabilir. Bir bölgenin riskli alan sayılabilmesi için ise öncelikle alan büyüklüğünün en az 15 bin metrekare olması ve Bakanlar Kurulu kararı gerekiyor. Bu iki kriterin ardından süreç ilk olarak, bağlı bulunulan belediyenin alandaki yapılaşmanın, bina ve zemin yapılarının nasıl olduğuna dair tespitiyle başlıyor. Eğer alanda kalitesiz bir yapılaşma ve sağlam olmayan bir zemin varsa belediye burada bir teknik çalışma yapıyor. Daha sonra yapılan çalışmalar AFAD'a yollanıyor. Buradan da onay çıkarsa bir sonraki aşama bakanlığa onaylatmak oluyor. Bakanlar Kurulu'nun kararı resmi gazetede yayınlandıktan sonra bölge, riskli alan ilan ediliyor. Bu süreçte bilinmesi gereken önemli bir nokta var: Vatandaşların ilk hak sahibi olması. Yani vatandaşlar riskli alanda belediyeye ya da TOKİ'ye bina yaptırmak zorunda değil. Eğer hak sahipleri bir araya gelip, riskli alan içinde bir bütünlük oluştururlarsa kentsel dönüşüm kredilerinden yararlanabilir ya da kat karşılığı olarak riskli alanı istedikleri gibi modern yaşanılabilir alanlara dönüştürebilirler.

Kentsel dönüşüm nedir?

Kentsel dönüşüm, 6306 sayılı afet riskli binaların yenilenmesiyle ilgili kanundur. Buna göre kanunun amacı; "Afet riski altındaki alanlar ile bu alanlar dışındaki riskli yapıların bulunduğu arsa ve arazilerde, fen ve sanat norm ve standartlarına uygun, sağlıklı ve güvenli yaşama çevrelerini teşkil etmek üzere iyileştirme, tasfiye ve yenilemelere dair usul ve esasları belirlemektir" Kentsel dönüşüm olarak adlandırılan kanun ile eski, ekonomik ömrünü tamamlamış ve daha önceki depremlerde hasar almış binalarını yenilemek isteyenler devletin sunduğu kentsel dönüşüm kredisinden yararlanabiliyor. Sağlanan kredilerin yanı sıra kira yardımı ve çeşitli muafiyetlerden yararlanma hakları da kanun kapsamında yer alıyor. Devlet, Van depreminden sonra ortak bütçe ile depremde mağdur olan vatandaşlara kalıcı konut ve mevcut binaların iyileştirilmesi için para yardımı yaptı. Ancak Van depreminden sonra yürürlüğe giren kentsel dönüşüm kanunuyla birlikte devlet artık herhangi bir afette depremzedelere kalıcı konut sağlamayacak. Sadece binaların molozlarını taşıyacak ve sağlık hizmeti verecek.

Dev Projeye Rekor Talep

$
0
0

Mesa, Avrupa Konutları, Öztaş ve Kantur- Akdaş Ortak Girişim Grubu tarafından Atakent'te projelendirilen Tema İstanbul, kısa sürede yoğun ilgi gördü. Avrupa Konutları Yönetim Kurulu Başkanı Süleyman Çetinsaya'nın "15 günde bin konut satarız" diyerek iddialı bir şekilde satışa sunulan projede bir hafta içinde bin 57 daire satıldı. Türkiye'nin master plana sahip ilk özel sektör projesi unvanına sahip Tema İstanbul, 1.5 milyon metrekare alan üzerinde 2 milyar dolarlık bir yatırımla geliştiriliyor. Proje kapsamında 3 bin 614 konut, Türkiye'nin en büyük temalı eğlence parkı, ticari alanlar, oteller, residanslar, sosyal yaşam alanları bulunuyor. 

Yüzde 40 prim yapacak 

Konutlara yapılan yatırımın 600 milyon doları bulacağı Tema İstanbul'da daireler 24 ay içerisinde teslim edilecek. Ortalama metrekare fiyatının 3 bin 400 TL olduğu projede konutların teslimine kadar yüzde 35-40 değer artışı da öngörülüyor. Sosyal olanakların da düşünüldüğü projede 5 açık ve bir kapalı yüzme havuzu, fitness center, kapalı ve açık spor ile aktivite alanları, multi spor sahasının yanısıra tenis kortları da yer alıyor. Yaklaşık 6 bin araçlık kapalı ve 650 araçlık açık otopark alanının bulunduğu projede konut toplamda 330 bin metrekare arazi üzerine kurulacak. 

400 milyon $'lık park 

Proje bünyesinde bulunan ve 400 milyon dolarlık yatırımla hayata geçirilen eğlence parkının ise yılda 3 milyon ziyaretçiyi ağırlayacağı belirtiliyor. Standart bir lunapark mantığının çok ötesinde tasarlanan Tema World, yaklaşık 400 bin metrekare alan üzerine inşa edilecek. 

Şırnak’ta Kampüs İnşaatı Başladı

$
0
0

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın oluruyla Şırnak'a kazandırılacak kampüs TOKİ tarafından inşa ediliyor. Şırnak Üniversitesi ile imzalanan protokolün ardından TOKİ, kampüs ihalesini yaparak inşaat çalışmalarına başladı.

Çalışmaları yerinde inceleyen Şırnak Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Ali Akmaz, yüklenici firma yetkililerinden bilgi aldı. Firma yetkileri, kampüs inşaatının büyük bir kısmının 2014-2015 eğitim yılı için hazır olacağını belirtti.

Öz Aras Grup İnş. San. ve Tic. A.Ş. & Girişiciler İnş. San.ve Tic. Ltd. Şti. & Piramid Mes. Mağ. San. Tic. A. Ş. İş Ortaklığı tarafından ihalesi alınan Mehmet Emin Acar Kampüsünde ana arter ve servis yolları açıldı. Alt yapı çalışmaları hızlı bir şekilde devam ediliyor. Bunun yanı sıra merkezi laboratuar temel kazma işlemi de hızlı bir şekilde sürdürülüyor.

Üniversite Rektör Yardımcıları Prof. Dr. İsmail Taş ve Prof. Dr. Mehmet Nuri Nas ile birlikte başlatılan inşaat çalışmalarını yerinde inceleyen Rektör Prof. Dr. Ali Akmaz, "Üniversitemizin kampüsü ile ilgili olarak inşaatımızın biran önce başlatılması için ivedilikle jeoloji etüdü, imar planı, zemin etüdü çalışmalarımızı yaptık. İhale sonucunda inşaat çalışmalarımıza ivedilikle başladık. Şu hususu özellikle vurgulamak istiyorum; kampüs inşaatımızın başlatılması için Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar ile TOKİ Başkanı Ahmet Haluk Karabel ile defalarca görüştüm. Şırnak halkı müsterih olsun ki biz ilimizi geliştirecek, modern bir kampüs için elimizden geleni yaptık, yapmaya da devam edeceğiz"şeklinde konuştu.

Kampus arazisini inceleyerek yetkililerden plan üzerinden de bilgi alan Rektörümüz Prof. Dr. Ali Akmaz, Şırnak Üniversitesi Mehmet Emin Acar Kampusu'nda, Rektörlük Hizmet Binası, 3 Fakülte Binası (Mühendislik, İİBF, İlahiyat– Uygulama Camii), Şırnak Meslek Yüksekokulu, Rektörlüğe bağlı bölümler, enstitü ve araştırma merkezleri, Kültür Merkezi, Merkezi Kütüphane ve Bilgi İşlem Merkezi, Mediko - Sosyal Tesisleri, Merkezi Kafeterya, Misafirhane ve Sosyal Tesisler, 500 Kişilik Kapalı Spor Salonu, Yarı Olimpik Kapalı Yüzme Havuzu, Rektörlük Konutu / Konukevi, 25 Konutluk Lojman, Isı merkezi, Elektrik Güç Merkezi ve Atölyelerin olacağını dile getirdi.

Yanan Alanları İmara Açmayacağız

$
0
0

Eroğlu, yazılı açıklamasında, Beykoz'da son günlerde sıkça yaşanan orman yangınlarında 10 hektarlık alanın zarar gördüğünü belirtti.

Çavuşbaşı mevkisinde 12 Temmuz'dan bugüne kadar meydana gelen yangınlara yangın söndürme ekiplerince kısa sürede müdahale edildiğini ve çok daha fazla ormanlık alanın zarar görmesinin engellendiğini bildiren Eroğlu, açıklamasında bu alanların tamamının tekrar ağaçlandırılacağı bilgisine yer verdi.

"Yanan orman alanlarının kesinlikle imara, özel mülkiyete ve yapılaşmaya açılması söz konusu olamaz" ifadesini kullanan Bakan Eroğlu, yangınların büyük kısmının insan kaynaklı olduğunu hatırlattı.

Sabotaj şüphesi bulunan yangınların çıkış sebebinin yetkililerce araştırıldığını belirten Eroğlu, "Bu yangınlarda sabotaj veya herhangi birinin ihmali ya da tedbirsizliği tespit edilirse en ağır ceza uygulanır. Hiç kimse tabiata zarar verme hakkına sahip değil. Bu ağaçlar kolay yetişmiyor. Kimse İstanbulluların ve orman teşkilatının gözü kadar sakındığı ağaçlara zarar veremez" görüşünü paylaştı.

İstanbul'da 2012'deki 187 orman yangınında 52 hektar alanın zarar gördüğünü bildiren Eroğlu, bu alanların aynı yıl yapılan çalışmalarla tekrar ağaçlandırıldığını vurguladı.

Kentte, 2003-2012 yıllarında 18 bin 152 hektar alanda ağaçlandırma çalışması yapıldığını, 2 - 5 yaş arasında toplam 11 milyon 970 bin 510 fidanın toprakla buluşturulduğunu anımsatan Bakan Eroğlu, 2013-2014 ağaçlandırma mevsiminde İstanbul'da 5 milyon fidanın dikileceği kaydetti.

Büyükada’ya Hançer

$
0
0

İstanbul Büyükada’da başlayan yapılaşma, hem tarihi görünümü hem de yeşil dokuyu tehdit ediyor. Son olarak Seferoğlu Tesisleri site inşaatı, ada sakinlerinin tepkisini çekti. Ada halkı, rahatsızlığını Büyükşehir ve Adalar Belediyesine yaptığı şikâyetle dile getirdi ancak hiçbir sonuç alamadı. Şikâyetler üzerine firma, yapıların üzerine branda gerse de gemilerle getirilen iş makinelerini gören ada sakinleri tepki göstermeye devam etti. Daha önce sahilde bulunan Lido Tesisi mahkemelik olmuştu. İmar mevzuatına aykırı olduğu gerekçesiyle proje tamamlanmasına rağmen ruhsatı iptal edilmişti.

Emsal olmasından korkuyorlar

Ada halkı yapılan inşaatın daha sonra yapılması düşünülen inşaatlara emsal olacağını düşündüklerini söylüyor. Adalılar yapılaşma nedeni olarak geçtiğimiz günlerde değiştirilen Tabiatı ve Biyolojik Çeşitliliği Koruma Kanunu’nun neden olduğunu ifade ediyor. Kanun, tabiat varlığı, doğal sit alanı ya da milli parkların statüsünü yeniden değerlendirmeye açıyor.

450 tescilli ağaç kesildi

İstanbul Adaları Kültür ve Tabiat Varlıkları Koruma Derneği Başkanı Arif Çağlar, Büyükada’da süren siteleşmeyi birçok kez ilgili mercilere şikayet ettiklerini belirtti. Taraf‘a konuşan dernek başkanı Çağlar sözlerine şöyle devam etti: “Sit ve koruma kurallarına aykırı olarak site inşaatı devam ediyor. Biz vakıf olarak bununla mücadele ediyoruz. İnşaatla ilgili birçok yere başvurduk. Kaçak inşaat şekline dönüşmüş olduğu ve burada ki bütün tabii yapıyı bozduğu için resmi makamlara dilekçe verdik. Resmi makamların buna neden karşı çıkmadığı ve işlem başlatmadığı bir muamma. Bu site inşaatı başlamadan önce alanda küçük bir yapılaşma vardı ancak burada Orman İdaresi tarafından tescil edilmiş 450 ağacın olduğu büyük bir koru vardı. Bu ağaçları kestiler ve buranın fiziki yapıyı değiştirdiler. O alanda tarihi sayılacak yanmış bir ev de vardı. O evi de restore ettiklerini söylüyorlar ama yakından göremediğimiz için evin durumunu bilmiyoruz. Arazinin büyük bir kısmı sit kurallarına aykırı şekilde inşa ediliyor. Normal olarak binaların yüksekliği 6,5 metreyi geçmeyecek şekilde izin almışlar ancak bu kurala uymuyorlar. Biz de Koruma Kurulu’na verilen projelere aykırı yapılaşma olduğu için itiraz ettik.”

“Uluslararası sözleşmeyle garanti altına alınmıştı”

Geçtiğimiz yıl alınan kararla Yassıada ve Sivriada’nın Sit alanı kaydı kaldırıldı ve adaların konumu “sürdürülebilir koruma ve kontrollü kullanım alanı” olarak belirlendi. Gerekçe olarak mimari değeri olan yapıların zaten tescilli olduğu gösterildi. Bölge Koruma Kurulu Yassıada’yı Kültür ve Turizm Bakanlığı’na müze olarak kullanılmak üzere tahsis etti. Son olarak torba yasaya eklenen yeni düzenlemeyle kıyı kanunu hükümlerinden muaf tutuldu. Ancak yüzde 5 olan imar izni Yassıada’da yüzde 65’e Sivriada’nın yüzde 45’e çıkarıldı. Adaya yapılabilecek olan otel, restoran, kongre salonları ve turistik konaklama tesisleri de tepki topladı. Konuyu değerlendiren Mimarlar Odası Başkanı Eyüp Muhçu adalarda yapılacak betonlaşmanın adanın doğasına zarar vereceğini belirtti. Muhçu sözlerine şöyle devam etti: “Yassıada ve Sivriada’nın imara açılması hem tarihi hem kültürel hem de doğal alanlar açısından kesinlikle yanlıştır. Ayrıca kültür varlıkları ve doğal alanlar hem yerel hem de uluslar arası sözleşmeyle garanti altına alınmıştır. Ancak ülkenin birçok yerinde yapılan betonlaşma hareketi ile bu kural ihlal edilmiştir.” Mimar Korhan Gümüş konuyla ilgili şunları belirtti: “İşlevsiz kamu alanlarını inşaatla dönüştürmek çağdışı bir yöntemdir. Kamunun aklına özeleştirmek dışında başka bir yöntem gelmiyor. Ayrıca Menderes’in anısına saygısızlık oluyor. Hepsi birer tarihi belge olan Yassıada’daki bütün askeri mobilyalar yağmalanmış durumda. Orada hiçbir güvenlik önlemi yok.” CHP Bursa Milletvekili Turhan Tayan, Yassıada’nın imara açılması kararına tepki gösterdi. Tayan, “Yassıada’da yüzde 5’lik imar durumu yüzde 65’e çıkarılarak oteller, AVM’ler, gazinolar yapılacak. Demokrasi müzesi sadece bir kılıf” dedi.

Devlet Emlak Kralı Oldu

$
0
0

Maliye'nin müteahhitleri sıkı incelemeye almasının yanı sıra konut kredisi tutarından yola çıkarak evlerin gerçek satış tutarını tespit edip ceza kesmesi tapu harçlarını da patlattı. Maliye Bakanlığı'nın kaçırılan KDV ve gelir vergisi tutarlarını bulmak için başlattığı inceleme evlerin tapuda gerçek değerinden gösterilmelerini sağlayınca Tapu Kadastro'nun aldığı harçlar da rekor kırdı. Dün Çevre ve Şehircilik Bakanlığı'ndan gönderilen yazıda, bu yılın ilk 5 ayında satılan 875 bin konuttan 2.8 milyar liralık Hazine'ye para aktığı açıklandı. Bu da Türkiye'de konut başına alınan konut harcının yılın ilk beş ayında yüzde 52 artışla 2 bin 117 liradan 3 bin 220 liraya çıktığını gösteriyor. Türkiye'de 2012 yılının ilk 5 ayında 745 bin 86 konut satılmışken sayı bu yılın ilk 5 ayında 875 bin 215 konuta çıktı. Hazine'nin bu konutların satışından elde ettiği para da yüzde 78 artışla 1 milyar 577 milyon 447 bin 683 liradan 2 milyar 818 milyon 130 bin 687 liraya fırladı.

TAPU HARCI DA YÜZDE 21 ARTTI

Harç tutarının artmasında harç oranının artırılması da etkili oldu. Çünkü binde 16,5 oranında alınmakta olan tapu harcı, 22 Eylül 2012 tarihli Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 2012/3735 sayılı Bakanlar Kurulu kararı ile yüzde 21 oranında artırılarak aynı tarihten itibaren binde 20'ye yükseltildi.

250 binde harç 10 bin TL

250 bin lira değeri olan dairenin tapu tescili sırasında, 5 bin lira alıcı, 5 bin lira da satıcı olmak üzere 10 bin TL tapu harcı ödeniyor.

Konutun değeri yükseldi!

Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü'nün verileri dikkate alındığında 2013'ün ilk beş ayında evlerin satış fiyatlarının da 70 bin liradan 107 bin liraya çıktığı görülüyor. Böylece geçen yıla göre tapu harcındaki yüzde 21'lik artış bir kenara konulursa evlerin değerinin daha önceki yıllarda yüzde 30'lara varan oranlarda düşük gösterildiği de ortaya çıkıyor.

Kredi 20 milyar tırmandı

Faiz oranlarının aylık yüzde 0.64'e kadar gerilemesi konut kredisi kullanımını patlattı. Yıllık yüzde 12 düzeyinden 1 yıl içinde yüzde 8.30'a gerileyen konut kredisi faizleri son dönemde aylık bazda 0.69'a yükselse de mevcut bono fazi oranlarına yakın seyretmesi nedeniyle hâlâ tercih edilebilir düzeyde. Faizdeki bu düşüş kredi kullanımını patlatınca tutar da geçen yıla göre 20 milyar lira artarak 72.9 milyar liradan 92.9 milyar liraya çıktı. Konut kredisi tutarı son 1 yılda yüzde 27 artmış oldu. Yılbaşından bu yana bakıldığında da konut kredileri yüzde 17'lik bir büyümeye işaret ediyor. Kredilerin yüzde 75'ini 5 yıldan uzun vadeli krediler oluştururken 5.10 yıl arasındaki kredi tutarı yüzde 24 düzeyinde.

Bütçeye ek katkı 2 milyar

Konut alım satımındaki harcın yükselmesiyle yılın ilk yarısında bütçeye 2 milyar lira fazla gelir kaydedildi. Harçlara getirilen zam ile birlikte devletin harçlardan elde ettiği gelir de haziran ayına kadar geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 41 artarak 6.8 milyar lira oldu. İstanbul'da 6 ayda ise toplam 149 bin 15 konut satıldı. Bu yılın ocakhaziran döneminde sırasıyla en çok konut satışı İstanbul, Ankara, İzmir, Antalya, Bursa, Mersin, Kocaeli ve Konya'da yapıldı.

% 18'lik KDV'nin etkisi var

HAYRULLAH DOĞAN (Denetim Türkiye Yön. Krl. Bşk.)

"Maliye özellikle müteahhitleri denetim altına aldı. En önemli neden aslında bu. Eskiden müteahhitler satış bedelini gerçek satış bedelinden düşük gösteriyordu. Birçoğu da borsaya kote olan gayrimenkul şirketleri artık konutun fiyatını olduğundan farklı gösteremiyor. Diğer yandan Maliye konut kredisinden yola çıkarak konutun gerçek değerini bulup ceza kesiyor. Bu da gerçek satış bedelinin gösterilmesini sağlıyor. Üçüncü nedeni ise metrekare birim bedellerinin artırılmış olması. Konutlarda artık semte göre uygulanan ve lüks semtlerde yüzde 18 olan yeni KDV oranının da etkisi var."


Yassıada Projesi’ni Mimarı Anlattı

$
0
0

AK PARTİ MKYK'DA 'DEMOKRASİ MÜZESİ' KONUŞULDU

Demokrat Parti Genel Başkanı ve eski Başbakan merhum Adnan Menderes'in idama mahkum edildiği, 27 Mayıs 1960 askeri darbesinin kurduğu mahkemeye sahne olan Yassıada'ya Demokrasi Müzesi kurulmasıyla ilgili planlamalar, AK Parti MKYK toplantısında tartışıldı. AK Parti kaynaklarından gelen bilgilere göre proje ile ilgili şu ana kadar hazırlanan detayların bir sunum halinde Başbakan Erdoğan'a anlatıldığı ifade edildi. Projenin mimarı ve aynı zamanda AK Parti MKYK üyesi olan Çiğdem Karaaslan'ın toplantı üyelerine detaylı bilgi verdiği öğrenildi.

Otel ve kongre merkezi olacak

Projenin ne zaman hayata geçirileceğine ilişkin diğer detayların da yakın bir tarihte kesinlik kazanabileceği belirtiliyor. Projede bir otel ve bir de kongre merkezinin de bulunduğu gelen bilgiler arasında yer aldı.

Taksim Dayanışması'nın Tutuklanması Talebine Ret

$
0
0

İstanbul Cumhuriyet Savcısı Nazmi Okumuş, geçtiğimiz perşembe tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakılan 12 Taksim Dayanışması üyesinin tutuklanması için itirazda bulundu. Talebi değerlendiren İstanbul 46. Asliye Ceza Mahkemesi,"Mevcut delil durumunun değişmediği' gerekçesiyle savcılığın talebini reddetti.

Karar öncesinde konuşan Mimarlar Odası İstanbul Şube Genel Sekreteri Mücella Yapıcı'nın avukatlarından Meriç Eyüboğlu tutuklama kararı çıkması için bir neden olmadığını söyledi. Radikal'e konuşan Eyüboğlu, "İtiraz dilekçesinde tutuklamayı gerektiren tek neden yok. Dolayısıyla mahkemenin eski kararını sürdürmesini, yine tutuklama talebini reddetmesini bekliyoruz. Savcının itirazını önce ilk kararı veren 38. Sulh Ceza Mahkemesi inceleyecek. Mahkemenin tutuklama talebini bir kez daha reddetmesi halinde dosya nöbetçi Asliye Ceza Mahkemesi'ne gidecek. Asıl karar burada verilecek" dedi.

Eyüboğlu, kararın en geç yarın verilmesini beklediklerini belirterek "Umarız ki mahkeme bu talebin haksız olduğunu görüp ret kararını verir ve hepimizin hukuka olan güvenini tazeler" dedi.

NE OLMUŞTU?

Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent Şubesi ÇED Komitesi Sekreteri Mücella Yapıcı, İstanbul Tabip Odası Genel Sekreteri Ali Çerkezoğlu, Emek Partisi Genel Başkan Yardımcısı Ender İmrek, Elektrik Mühendisleri Odası İstanbul Şubesi Başkanı Beyza Metin ve HDK üyesi Haluk Ağabeyoğlu "Halkı kanuna aykırı toplantı ve gösteri yürüyüşüne kışkırtma" ve "Suç işleme amacıyla örgüt kurma"; Şehir Plancıları Odası İstanbul Şube Sekreteri Akif Burak Atlar, TMMOB İstanbul Koordinasyon Kurulu temsilcisi ve Makine Mühendisleri Odası Başkanvekili Süleyman Solmaz, TKP İstanbul İl Sekreteri Kamil Tekerek, Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent Şube 2.Başkanı Sabri Orcan ve HDK üyeleri Mustafa Aytaç, Aral Demircan, Erdem Ateş "Görevli memura direnme" ve "Kanuna aykırı gösteri ve yürüyüşlere silahsız katılma" suçlamasıyla tutuklanmaları talebiyle mahkemeye sevk edilmişti.

İstanbul 38. Sulh Ceza Mahkemesi ise 12 dayanışma üyesini de serbest bırakmıştı.

AVM'ye İzni Kurul Verecek

$
0
0

Yıllardır tartışılan alışveriş merkezleri yasa taslağı tepeden tırnağa değiştiriliyor. Hazırlıkları Gümrük ve Ticaret Bakanlığı'nda devam eden ve yeni yasama yılında Meclis'e getirilmesi düşünülen taslakla, artık sadece alışveriş merkezleri değil perakende sektörü de düzenlenecek. Böylece bir bakkal veya berber dükkânı da taslağın kapsamına girecek. Alışveriş merkezlerinin şehir dışına taşınması uygulamasından ise vazgeçildi. Her ilde toplumun tüm kesimlerini kapsayan kurullar oluşturulacak. Bu kurullar trafikten nüfusa, diğer AVM'lerin durumuna göre yeni açılacak alışveriş merkezine izin verecek veya vermeyecek. Şu anda ise ruhsatları sadece belediye veriyor.

Yetkililer AVM'lerin şehir içinde kalma nedenini, "Amaç büyük firmaların küçükleri istismar ettiği alanları ortadan kaldırmaktı. Ancak Türk Ticaret Kanunu, 'geç ödemeler maddesi' başta olmak üzere birçok düzenlemesiyle zaten bunu gerçekleştiriyor" diye açıklıyor. AVM'ler için karar verici nitelikte kurullar oluşturulacak. Nüfus yoğunluğu, trafik yoğunluğu, şehrin gelişim odakları, ticaret potansiyeli, diğer AVM'lerle olan ilişkileri göz önüne alınarak, izin konusu değerlendirilecek. AVM kurulacak yerdeki manav, bakkal, berberin de nasıl etkileneceğine bakılacak. Kurullarda Çevre Bakanlığı ile belediyenin yanı sıra, akademisyenler, yatırımcılar, esnaf odaları, sivil toplum örgütleri yer alacak.

Küçük esnafa izin şartı

Küçük esnafla ilgili olarak da önemli düzenlemeler taslakta yer alacak. Buna göre, dükkân ve yer seçimi konusunda küçük esnaf da sıkı bir denetimin parçası olacak. Türkiye 'de işleri iyi giden esnafın yanında benzeri işi yapan birçok dükkânın açıldığını belirten yetkililer, "Bu da topluca intihar oluyor. Biz anayasada yer alan teşebbüs hürriyeti çerçevesinde, 'Hayır oraya dükkân açamazsın' diyemiyoruz. Ama teşvikleri bu kapsamda kullanabiliriz" diyor. Dükkân açmak için gelen esnafa "Buraya değil 2 kilometre öteye açarsan veya balıkçı değil manav kurarsan iş yapabilirsin." seçeneklerini sunacaklarını belirten yetkililer, "Eğer bu seçenekleri göz ardı edersen, vergi muafiyetlerinden, indirimlerden, teşviklerden, esnaf kredilerinden yararlanamazsın" diyeceklerini kaydediyor.

Sigara İzmariti Yakmış Olabilir

$
0
0

Rapora göre tarihi gar yangınının sebebinin en güçlü ihtimali “kolay yanıcı izolasyon maddesinin aşırı ısınması” ikinci en güçlü ihtimali ise çalışan işçilerin izolasyon malzemelerine attığı söndürülmemiş izmarit. Bilirkişi yangının sabotaj ve kundaklama ile elektrik kontağından çıkma ihtimalinin olmadığına kanaat getirdi.

 Çatıda izolasyon yapan 2 işçi ile izolasyon çalışmasını yürüten şirketin 2 sahibi hakkında "taksirle yangına sebebiyet vermek" suçundan 1 yıla kadar hapis, TCDD’nin iki mimar ve mühendisi hakkında da "Genel güvenliğin taksirle tehlikeye sokulması" suçundan 1 yıla kadar hapis cezası istemiyle açılan dava kapsamında yapılan keşifle ilgili bilirkişi raporu yargılamanın yapıldığı Anadolu 8 Sulh Ceza Mahkemesi’ne ulaştı. 

Ya sigara izmariti,  ya yanıcı izolasyonun tutuşması

Bilirkişinin olayın üzerinde iki yıl geçmiş olması ve tüm keşif ve fiili tespit imkanlarını ortadan kalkmış olduğunu belirttikleri raporlarında, yangının, işçilerin sigara izmaritlerini yere bastırarak ve suda söndürdüklerini ifade etmelerine karşın, yanar vaziyette atılmış bir kibrit veya sönmemiş bir sigara izmaritinden çıkmış olabileceğinin güçlü ihtimal olduğu vurgulandı.
Raporda yangın çıkış sebebinin en güçlü ihtimali olarak ise, işçiler Zafer Ateş ile Hüseyin Doğan’ın pürmüz lambası ile ısıttıkları izolasyon malzemesini eriterek zemine yaydıkları, bu iş biter bitmez de hemen olay yerinden ayrılmalarından 15 dakika sonra çatıdan dumanların çıkması gösterilerek,Kolay yanıcı izolasyon malzemesinin aşırı ısınması”nın mevcut delillerden ortaya çıkan en güçlü ihtimal olduğu vurgulandı. 
 
Anadolu 8. Sulh Ceza Mahkemesi’nde dün görülen davada taraf avukatları bilirkişi raporunu inceledikten sonra beyanlarda bulunacaklarını belirttiler. 

Tarihi Haydarpaşa Garı'nın tamiratı sırasında 28 Kasım 2010 tarihinde çatıda çıkan yangınla ilgili 14 ay süren savcılık soruşturması ardından yangında sabotaj ve kasıt iddiaları dayanaksız kalırken, çatıda izolasyon yapan Zafer Ateş ve Hüseyin Doğan adlı işçiler ve izolasyon çalışmasını yürüten şirketin sahibi İhsan ve Hüseyin Kaboğlu hakkında ‘taksirle yangına  sebebiyet vermek’ suçundan 1 yıla kadar hapis istemiyle  açılan dava açıldı. 

Yassıada mı Yaslı Ada mı?

$
0
0

İyi niyetle başlayan çok doğru bir proje nasıl bu kadar kötü bir noktaya getirilir anlayabilmiş değilim.

Birkaç gündür Radikal'de Ömer Erbil'in Yassıada ile ilgili haberlerini okumuşsunuzdur.

Ömer haberi ilk getirdiğinde inanmak istemedim.

Yassıadaya bu yoğunlukta bir imar izni verilmiş olamaz dedim.

Ama doğruymuş.

Emsal 0,5'ten 0.65'e çıkarılmış.

Tam 13 kat.

Küçücük adanın yarıdan fazlası inşaat alanı olarak imara açılmış.

Vaziyet planına bakıyorum...

Evet Demokrasi Müzesi var.

Ama sanki amaç; Türkiye demokrasisinin en acılı dönemine tanıklık eden Yassıada'yı Demokrasi ve Özgürlük Adası yapmaktan çok, turizme açmak.

Yok efendim sonsuzluk iskelesi...

Devasa bir ada otel, süit odalar, bungalovlar, helikopter pisti, mebzul miktarda kafe ve restoranlar.

Yassıada'nın Demokrasi Müzesi'ne dönüştürülme kararı Ak Parti hükümetinin sembolik anlamda en önemli adımlarından biriydi.

Demokrasi tarihine 'Yassıada Duruşmaları' olarak geçen utanç verici davalara ev sahipliği yapan adanın ibret-i âlem için Demokrasi ve Özgürlük Adasına dönüşmesi demokrasiye inanan herkesi heyecanlandırdı.

Nasıl Mandela'nın yıllarca hapis yattığı Robben Adası bugün ibret-i âlem için milyonlarca insan tarafından ürpertiyle ziyaret ediliyorsa, Yahudi Soykırımı ile özdeşleşen Auswitch gibi kamplar hâlâ bugün müze olarak insanlığa önemli dersler sunuyorsa aynı şekilde Demokrasi şehidi Menderes ve arkadaşlarının yaşadığı ada da o günleri daha iyi anlamamız için hizmete sunulacaktı.

Bu herkesi heyecanlandırdı.

Ama ortaya inşaat yoğunluğu 13 kat arttırılmış, içinde bungalovlar olan, seyir teraslı, sonsuzluk iskeleli bambaşka bir proje çıktı.

Tamam Yassıada illa da yaslı ada olmasın...

Ama o acı dolu geçmişle alay edecek bir projeye de dönüşmesin.

Mandela'nın 18 yıl hapis yattığı Robben adası Güney Afrika'yı anlamak açısından bugün hâlâ dünya liderlerinin ve Afrika'ya gidenlerin ziyaret ettiği ibretlik bir mekândır.

Ama bir turizm ya da eğlence parkına dönüştürüldüğü için değil orijinal haliyle bırakıldığı, daha adaya adımınızı attığınız anda ırkçı rejimin izlerini hissettirdiği için ibretliktir. O daracık koridorlarda, hücre odalarda, kireç ocağında gezerken içiniz ürperir.

Adeta zamanda yolculuğa çıkarsınız.

Hele Auswitch göreni tepe taklak eder.

İnsana ve insanlığa dair çok zor sorular sordurur.

Eğer bu yoğun imarlı haliyle yapılırsa Yassıada bize ne sorduracak?

Henüz vakit geç değil,

Yassıada hem Türkiye demokrsisi hem de orada yakınlarını kaybeden aileler için acı dolu bir geçmişe sahip.

Menderes'in mirasına sahip çıkan bu hükümete yakışan o acı dolu geçmişi yoğun imarlı-hormonlu yeni yapılarla gölgelemek değil en otantik haliyle olduğu gibi korumak ve iliklerimize kadar bize o günleri hissettirmek olmalı.

Yassıada içindeki yapılar doğru fonksiyonlarla restore edilerek imara değil demokrasiye adanmalı.

Viewing all 4077 articles
Browse latest View live