Quantcast
Channel: Arkitera Mimarlık Merkezi - Haber
Viewing all 4077 articles
Browse latest View live

Eskiden Buralar

$
0
0

'Eskiden buralar bağ, bahçeydi" diye başlayan cümleleri sıkça duyarız. İşin tuhafı o masal gibi anılan eski zaman birkaç onyıllık bir süreyi kapsar. Nerden baksan, tarihi binyıllara dayanan bir şehrin ömründe bir âna denk gelir. İyi de nedir o zaman bu hiç kimsenin kimseye kendi İstanbul 'unu gösterememe hali. Cinnet olmasın?

Fatih Yedikule'deki sur dibinde bostanlık alanın parka dönüştürülmesi gündemde. Bu tip girişimlerde yaygın olduğu üzere havalı bir de etiket mevcut: Yedikule Belgradkapı rekreasyon yenileme alanı projesi! Fatih Belediyesi'nin uygulamaya koyduğu projeyi protesto eden Beyoğlu Platformu üyesi 30 kişilik gruba bazı mahalle sakinleri tepki vermiş. Eylemi takip eden yabancı bir gazeteciye verilen tepki, kimin neden taraf olduğunu anlatmak adına bir başına ibretlik: "Türk bile değilsin. Defolup gidin bu ülkeden. Evet ben buraya park yapılmasını istiyorum. Buralarda insanları bıçaklıyorlardı, öldürüyorlardı o zaman neredeydin? Ben buraya park yapılmasını istiyorum. Burada polisi toplayıp olay çıkarmak istiyorsunuz."

Bir de grup adına Harvard Üniversitesi Türk Dili ve Kültürü Vehbi Koç Kürsüsü'nde görevli öğretim üyesi Prof. Dr. Cemal Kafadar'ın açıklamasına kulak verelim: "Şehir ile tabiatın iç içe yaşayabileceği son örneklerinden birini görüyoruz. İstanbul'un yüzlerce sene şehirlilik ve tarımı birleştirmiş ve hâla isimleri yaşayan birçok ürün ile kendine has bir bioçeşitlilik yaşamış bir şehir olduğunu bilmek ve buna sahip çıkmak için buradayız."

Hatrı olmak

Eşyaların ve mekânların üzerimizde hatrı var. Onlarla bağ kurarak enerji alanı yaratıyoruz. O yüzden bazı şeyler ve yerler vazgeçilmez. Elbette hayat içinde hiçbir şey sabit değil, mucizenin kendisi de bu değişim, dönüşüm gücünde saklı. Ama doğal akışa çıkar güdüsüyle hoyratça müdahale ettiğinizde, değişimleri o yerin sakinlerine zulüm gibi dayattığınızda, sorunlar başlıyor. Son olarak bendinden taşıp birikmiş bütün hayat müdahalelerine karşı bir direnişe dönüşen ortak tepkinin çıkış noktasının şehrin merkezinden bir parça yeşil alanın korunması talebine dayanması, hiç yabana atılmaması gereken bir ayrıntı. Nitekim yerelde dillenip arkası kovalanan talepler, makro politikaları etkilemeye başladı bile. Kuşdili AVM projesinin, artan tepkiler sonrası iptali, güncel örneklerden sadece biri.

Mahalle çok tuhaf, köklü bir hayat biçimi. Modern düzenlemelerin karşılık veremediği insan ilişkilerini barındırıyor içinde. Mahallenizin esnafı ile muhabbetten, iş dönüşü çaylarını, çorbalarını paylaşmaya varan bir boyutu var. Hele söz konusu olan eski, tarihi semtlerse, kökleşmiş hayat biçimleri daha da belirgin bir hal alıyor. Yedikule de o semtlerden biri.

Yol geçen hanı

Sosyolog Pınar Selek, ilk romanı 'Yol Geçen Hanı'nda bu semti başrole taşımıştı. 1980'den 2000'lerin başına uzanan bir zaman diliminde büyük siyasetin küçük hayatlara etkisi işlenirken, bütün kahramanları buluşturan, ağları ören mekân şöyle çıkmıştı daha ilk satırlarda karşımıza: "Yedikule, İstanbul'un en eski semtlerinden biri. Merkez değil, kenar değil, aralarda bir eski mahalle.

Kabadayıları varmış eskiden; bıçkınları, zindanları, meyhaneleri, geleni, gideni varmış. Bir de ibadethaneleri tabii. Derken, izlerden ve seslerden ibaret bir mahalle olmuş Yedikule. Otsuz, çiçeksiz, renksiz..."

Biri müziğin diğeri devrimin peşisıra giden iki âşık Hasan ve Elif, Elif'in hayat olgunu, derviş ruhlu babası Eczacı Cemal, bugün artık kaybettiğimiz usta-çırak ilişkisinin güzelim temsilcileri marangoz Artin Usta ve Salih, Salih'in büyük aşkı Sema, Elif'le birlikte yolu mahalleden geçen devrimci Fikret, Hasanla müzik aşkını paylaşan Ermenistanlı Rafi, genelevden özgürlüğe kaçan ve Semaların evine sığınan Hande ve daha niceleri bu semtte arz-ı endam etti. Yedikule semti ise bu imece hayatın acı tatlı mücadelesine tanıklık etti.

Yıllar sonra Fransa 'da belediyeden işgal ettikleri bir bahçeyi yeşerten Elif'in, kaybettiği babasına seslenirken kendi kendine söyledikleri aslında bugün tartıştığımız şeyin özeti gibi: "Baba, zaman ne tuhaf şey değil mi? Her şey yenik düşüyor ona. Ya biz? Zaman bizden bir şeyler aldı mı? Yoksa güzelleştik mi baba? Ne kalacak bizden sonraya, çok merak ediyorum. Notlar, fotoğraflar, anılar... Benim istediğim başka bir şey baba. Zamanın alıp götürmediği bir şey. Bulacağım, merak etme."

An öpüşmektir

Geçici hayatın içinde bir birbirimizde bir de yaşadığımız yerlerde iz bırakabiliyoruz. Topografya dediğin bellek yüzölçümüdür. Ağladığın ağaç altı, öpüştüğün avlu, oturduğun çayhane, uzanıp hayal kurduğun çayır çimendir anı dediğin. Gelecek için ayağının altındaki o somut zemine, dayanıştığın toprak parçalarına ihtiyaç duyarsın. Masalının giriş cümlelerine yani.

Bundan sebep insanlar kendilerini var eden mekânlara sahip çıkmak, dönüşümü birlikte tasarlamak istiyor. İstanbul'a kimse sahip olmadı, ona bir süreliğine sahip çıkan, içinden geçen kavimler oldu. Katman katman iz bıraktı farklı uygarlıklar. Nice zorunlu göçle, sürgünle, talanla nüfus yapısı el değiştirdi. Kaybedilen İstanbul o açıdan gayrimüslimlerin kapanmış okullarında, yıkıma terk edilmiş cumbalı ahşap binalarında, levhaları çürümüş dükkânlarında da yatar. Romanları tarihi semtleri Sulukule'den ötelemenin vebali o yüzden halen hepimizin boynuna. Bu sorunlara, sorumluluğa sahip çıkmadıkça, rahat nefes alamazsın.

Şehrin bizde hatrı varsa, el veririz ona. Dayatmayız hiçbir şeyi. O zaman ona layık da oluruz belki.


Munzur Milli Park'ında Kaçak Hes Skandalı

$
0
0

Munzur Vadisi Milli Parkı sahasında 1985 yılında yapımına başlanan ve 2003'te üretime geçen Mercan Regülatörü ve Hidroelektrik Santralinin yapım ve faaliyet aşamasında hiçbir izin almadığı, izin için başvuru dahi yapmadığı ortaya çıktı.

Zorlu AŞ'ye ait HES için, hiçbir izni olmamasına rağmen, Enerji Piyasası Düzenleme Kurulu tarafından elektrik üretme lisansı verilmesi, Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü'nün ise şirketle 'Su Kullanım Hakkı' anlaşması imzalaması ise skandalın bir diğer boyutu. 'Bu kadar da olmaz' dedirten hukuk katliamı ve skandallar dizisi, Dersim Kültürel ve Doğal Miras Koruma Girişiminin 2010'da Çevre ve Orman Bakanlığından HES'e ilişkin belge istemesiyle ortaya çıktı.

DEVLET KAÇAK OLDUĞUNU KABUL ETTİ

Skandalın ortaya çıktığı 2010 yılından bu yana verilen hukuk mücadelesiyle devlet de HES'in kaçak olduğunu kabul etti. Sorumlular hakkında sayısız suç duyurusunda bulunuldu, davalar açıldı, HES'in üretiminin durdurulması için başvurular yapıldı. Ancak henüz ne kimse cezalandırıldı, ne de HES'in üretimi durduruldu. Dersimliler şimdi de 1971'de milli park ilan edilen Munzur Vadisi'nde kaçak yapılan ve faaliyete geçen Mercan Regülatörü ve Hidroelektrik Santralinin enerji üretiminin durdurulması için TBMM ve ilgili Bakanlıklara başvurdu.

SKANDAL CEVAP

Skandal, Dersim Kültürel ve Doğal Miras Koruma Girişimi Üyesi Avukat Barış Yıldırım'ın 2010 yılında Çevre ve Orman Bakanlığı Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğüne başvurarak, adı geçen regülatör ve HES'e ilişkin bilgi ve belge talep etmesine verilen yanıtla ortaya çıktı. Genel Müdürlük, Yıldırım'a verdiği yanıtta, "Yaptığınız idari başvuruda yapım aşamasında Milli Parktan sorumlu kurum olan Orman Genel Müdürlüğünden ve yapımı üstlenen DSİ Genel Müdürlüğünden söz konusu Mercan HES'le ilgili arşiv kayıtlarında bilgi ve belge olup olmadığı talep edilmiştir. Daire Başkanlığı uzmanları tarafından yapılan değerlendirme neticesinde her iki kurumdan gelen yazışmalar çerçevesinde Mercan HES'e ilişkin resmi bir izin talebi ve iznin olmadığı, verilmiş olan herhangi bir resmi izin bulunmadığından Mercan HES'in hangi resmi süreç kapsamında onaylı olarak mütalaa edildiğinin anlaşılamadığı, mahalde incelemeye gerek duyulmadığı, verilmiş olan herhangi bir resmi izin bulunmadığından mevcut olmayan belgelerin tarafınıza iletilmesinin de mümkün olmadığı sonucuna ulaşılmıştır" cevabı verildi.

VE HUKUKİ SÜREÇ BAŞLAR...

Genel Müdürlüğün bu yanıtı üzerine, Avukat Barış Yıldırım, 'HES'in kaçak olduğu' gerekçesiyle 2010 yılında Tunceli Cumhuriyet Başsavcılığına suç duyurusunda bulundu. Suç duyurusunda, Munzur Vadisi Milli Parkı Uzun Devreli Gelişme Planı'nın onaylanıp kesinleşmeden ve gerekli izinler alınmadan Milli Park sınırları içerisinde HES inşa edilmesi için karar alanlar ile bu tesiste elektrik üretenlerin ve bu duruma göz yuman tüm ilgililerin tespit edilerek haklarında ceza davası açılması talep edildi.

FAALİYETİ DURDURULSUN

Dersim İl Çevre ve Orman Müdürlüğüne de milli park sınırları içinde yapılıp tamamlanan ve elektrik enerjisi üreten Mercan HES'in faaliyetlerinin durdurularak yapı ve tesislerin sökülmesine karar verilmesi yönünde başvuru yapılır. Müdürlük başvurunun gereğini yapmayınca, 4 Ocak 2011'de Dersim Cumhuriyet Başsavcılığına bir başvuru daha yapılarak, Mercan HES'in faaliyetlerini durdurmayan ve gerekli işlemleri icra etmeyen yetkililer hakkında da ceza davası açılması talep edilir.

KAMU GÖREVLİLERİNE DAVA

Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülen soruşturma sürecinde ilgili kamu görevlileri hakkında Dersim Valiliğinden soruşturma izni istenir. Ancak Valilik soruşturma izni vermez. Bunun üzerine Malatya Bölge İdare Mahkemesine başvurulur. Mahkeme valiliğin soruşturma izni vermeyen kararını iptal eder ve sorumlular hakkında soruşturma izni verilir. Bunun üzerine ilgili kamu görevlileri hakkında ceza davası açılır.

DANIŞTAY'A TAŞINDI

22 Şubat 2011'de Dersim 2. Noterliğinden Enerji Piyasası Düzenleme Kuruluna bir ihtarname gönderilerek, Mercan HES'e verilen Elektrik Üretim Lisansı'nın iptali istenir. Talebin zımnen reddedilmesi üzerine, bu kez Danıştay'da dava açılır. 2 Aralık 2011'de Dersim Cumhuriyet Başsavcılığı kanalıyla Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına da müracaat edilerek, Mercan Deresi üzerinde kurulu HES'te elektrik enerjisi üretimi amacıyla Zorlu Doğal Elektrik Üretimi AŞ'ye elektrik üretim lisansı veren Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu yetkilileri hakkında ceza davası açılması talep edildi. 12 Ocak 2012'de ise Dersim Cumhuriyet Başsavcılığı kanalıyla Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına müracaat edilerek, HES'te elektrik enerjisi üretimi amacıyla Zorlu Doğal Elektrik Üretimi AŞ'yle Su Kullanım Hakkı Anlaşması imzalayan Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü görevlileri/yetkilileri hakkında ceza davası açılması istendi.

ADIM ATILMAZSA UNESCO'YA GİDERİZ

Yasa ve yönetmeliklere göre uzun devreli gelişme planları kesinleşmeden milli parklarda hiç bir tesise izin verilemeyeceğini belirten Dersim Kültürel ve Doğal Miras Koruma Girişimi Üyesi Avukat Barış Yıldırım, "Milli park alanlarında herhangi bir projenin hayata geçirilmesinde 'üstün kamu yararı' olması ve çevresel etki değerlendirmesi (ÇED) etüdü yapılması gerekiyor. Tüm bunlara rağmen maalesef Munzur Vadisi Milli Parkı içerisinde HES var ve bu HES 2003 yılından beri enerji üretiyor" dedi. Süreci gazetemize değerlendiren Yıldırım, konuya ilişkin suç duyurularında bulunduklarını ve Danıştayda dava açtıklarını hatırlatarak, "2010 yılından beri yaptığımız yazışmalarda devlet de buranın kaçak olduğunu kabul ediyor. Buna rağmen HES faaliyetlerine devam ediyor. Bu tam bir skandaldır. Mercan HES inşa edildikten sonra pek çok endemik tür ciddi şekilde zarar gördü. Sadece bu alanda bulunan huş ağacı zamanla kayboldu. Can suyunun yeterince verilmemesi nedeniyle pek çok flora ve fauna türü de zarar görmüş durumda. Buranın doğal peyzaj değeri de kaybolmak üzere"şeklinde konuştu. Yıldırım, izinsiz HES'e devletçe müdahale edilmemesi durumunda konuyu Avrupa Konseyi ile UNESCO gibi uluslararası mekanizmalara taşıyacaklarını söyledi.

TBMM'YE ve BAKANLIKLARA BAŞVURULDU

Üç yıl önce başlayan hukuk mücadelesinde hukukun ayaklar altına alındığı belgelenmesine rağmen henüz somut bir ilerleme kaydedilemedi. Ortaya çıkan bunca skandala rağmen HES'in faaliyeti de durdurulmadı. Bunun üzerine Dersim Kültürel ve Doğal Miras Koruma Girişimi üyeleri 12 Temmuz 2013'te de TBMM Dilekçe Komisyonu, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, Orman ve Su İşleri Bakanlığı, Orman ve Su İşleri Bakanlığı 15. Bölge Tunceli Şube Müdürlüğüne başvurarak, Mercan Hes'in faaliyetlerinin derhal durdurulması için gerekli işlemlerin yapılmasını istedi. Şimdi Meclis ve Bakanlıkların bu hukuk skandalına ne yanıt vereceği merakla bekleniyor.

Sarımsaklı'da Kanal Kent Projesi

$
0
0

Küçükköy'ün dünyaca ünlü Sarımsaklı plajları dünyanın en temiz plajlarından daha temiz çıktı. Bu temizlikte Başkan Mesut Ergin'in bir yıl önce çalışmaya başlattığı ileri biyolojik arıtma tesisinin de payı büyük.

Küçükköy Belediyesi'nce halen yapılmakta olan "revize imar planı"na esas olmak üzere, Sarımsaklı ve Ayvalık denizinin bir bütün olarak incelenmesi, çevresel etkilerinin ortaya çıkarılması, Ayvalık iç denizinden Sarımsaklı'ya kanal açılacak olması halinde iç ve dış denizin birleşmesiyle ortaya çıkacak durum araştırıldı. Olumlu sonuçlar alındı. Şimdi, Sarımsaklı plajıyla Nikita deresinin bulunduğu alanda bir "kanal kent" kurulup kurulamayacağı araştırılıyor. İlk bulgular bu konuda da olumlu.

Çamlıca İmara Açıldı

$
0
0

Küçükçamlıca'da, Başbakan'ın Kısıklı'daki evinin yanı başında 85 dönümlük yeşil alan, verilen hukuk mücadelesine karşın imara açıldı, inşaat başladı. CHP'li meclis üyesi Doğan Tekel'in, yeşil alanı imara açan planın yürütmesinin durdurulması istemi ile açtığı dava ise sürüyor.

İş Bankası'nın ortağı TİBAŞ'a ait arazinin 80 bin 230 metrekaresi yeşil alan, 4 bin 770 metrekaresi konut alanıydı. Birinci derece sit alanı da olan arazi TİBAŞ tarafından 2005 yılında MESA'ya satıldı. MESA, Anıtlar Kurulu'na başvurup arazinin 3. derece sit alanı olmasını istedi. İlgili kurumlar olumsuz görüş bildirince MESA mahkemeye başvurarak arazinin 3. derece sit alanı olmasını sağladı. İstanbul Büyükşehir Belediyesi Meclisi de 12 Ocak 2012 tarihli oturumunda 1/5 bin ölçekli nazım imar planında değişiklik yaparak arazinin 42 bin 500 metrekarelik kısmını konut alanı, 22 bin 693 metrekaresini yeşil alan, 15 bin 37 metresini de belediye hizmet alanı ilan etti. CHP'li meclis üyeleri de plan tadilatını yargıya taşıdı. İstanbul 4. İdare Mahkemesi 14 Ocak 2013 tarihinde oybirliği ile planı iptal etti. Mahkeme, Plan Yapımına Ait Esaslara Dair Yönetmelik uyarınca imar planlarında bulunan sosyal ve teknik altyapı alanlarının kaldırılması, küçültülmesi veya yerinin değiştirilmesine dair değişikliklerin zorunlu olmadıkça yapılamayacağına dikkat çekerek kararın uygulanması halinde telafisi güç zararlar doğabileceğine hükmetti.

Yeni plana da dava

Bunun üzerine dosya MESA tarafından Çevre ve Şehircilik Bakanlığı'na taşındı. Bakanlık da mart ayında "ayrıcalıklarla" dolu yeni bir plan hazırlayarak askıya çıkardı. Yeni planda konutların çatı katı yüksekliği artırıldı, kamuya terk edilen yeşil alan "zemin altı otopark yapılabilir" notuyla tekrar mülk sahiplerinin kullanımına sunuldu. Yeşil alanın yapılaşmaya açılmaması için başından beri hukuki mücadele veren CHP'li İBB meclis üyesi Doğan Tekel bu plana da itiraz etti. İtirazları değerlendirmeye alınmayan Tekel, yeni planı da yargıya taşıdı.

'Talan daha da artacak'

Mahkeme kararını vermeden MESA'nın inşaata başlamasına tepki gösteren CHP'li İBB meclis üyesi Doğan Tekel, "İBB'nin verdiği karar yetmedi. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı yoğun bir yapılaşmanın önünü açan yeni plan hazırladı. Bakanlık İstanbul'un daha fazla talan edilmesi için elinden geleni yapıyor" dedi.

Plansızlığa Vize

$
0
0

AKP, "torba yasanın" görüşmeleri sırasında büyükşehir belediyesi sınırlarının il sınırı olması nedeniyle mahalleye dönüşen, nüfusu 5 binin altında kalan yerlerdeki yapılarla ilgili dikkatlerden kaçan önemli bir değişiklik yaptı. Buradaki imar uygulamalarında, "köylerde yapılacak yapılarda uyulacak esasların" dikkate alınması öngörüldü. Peyzaj Mimarları Odası (PMO), değişiklikle belediyelerin yüzde 70'ini oluşturan yerleşim birimlerinin, "yapı denetim sisteminin" dışına çıkarıldığını vurguladı.

AKP, "torba yasa önerisinin" TBMM'deki görüşmeleri sırasında verdiği önerge ile "Büyükşehir belediyesi sınırının il sınırı olması nedeniyle mahalleye dönüşen, nüfusu 5 binin altında kalan ve kırsal yerleşim özelliği devam eden yerlerdeki" imar uygulamalarını, İmar Yasası'nın "köylerde yapılacak yapılar ve uyulacak esaslar" başlıklı maddesi kapsamına aldı.

PMO, nüfusu 5 binin altındaki yerlerin de bu kapsama alınması ile "tüm köylerin yanı sıra, belediyelerin yaklaşık yüzde 70'ini oluşturan, nüfusu 5 binin altındaki belediyelerin sınırları içinde ve mücavir alanlarındaki yapılaşmaların da yapı denetim sisteminin dışına çıkarıldığına" dikkat çekti.

PMO, halkın toplu olarak bulunduğu, plan kararlarıyla düzenlemesi kamu yararı açısından zorunlu olan yapılar için imar planı yapılması şartının ortadan kaldırıldığına işaret ederek, kırsal alanda plansız yapılaşmanın önünün tümüyle açıldığını vurguladı.

PMO, değişikliğin "teknik eleman açısından son derece yetersiz olan bu yerleşmelerde çok önemli bir gerileme" anlamına geldiğini, ayrıca "depreme duyarlı imar adına bugüne dek atılmış tüm adımların tersine" bir düzenleme olduğunu da belirtti.

PMO Genel Sekreteri Redife Kolçak, "1998-99 büyük depremlerinden sonra TMMOB'nin karşı çıkmasına karşın yapı denetim firmaları kurulmuştu. Şimdi artık iyice denetimsizliğin denetimsizliği geliyor" dedi.

Büyükşehir Belediye Yasası ile Ankara özelinde bakıldığında bütün köy, mera, yaylak ve kışlakların Ankara Büyükşehir Belediyesi mücavir alan sınırları içerisine girdiğine dikkat çeken Kolçak, "Bütün biyoçeşitliliğimiz, ekolojik çeşitlerimiz imar tehdidi altındadır" diye konuştu.

3. Köprüde Kara Mizah

$
0
0

O anda suratımın gülmekten ağlamaya geçişe benzer bir hal aldığından eminim; çünkü 3'üncü köprüdeki "Güzergâh değişikliği kuş yollarına engel olmamak, Riva deresini kurtarmak, kaynak sularını korumak" içinmiş! (13-14 Temmuz-basın)

Sakın Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım "Gezi mizahı"ndan ilham almış olmasın? Ülkedeki hemen tüm göç yolları üzerinde kuşlar yerine rantı önemseyen sayısız proje devam ederken "3'üncü köprü kuşları"na bu yüksek duyarlılık adeta "şaka gibi.."

Tüm akarsularımız mahkemelerin durdurma kararlarına rağmen HES projeleri ile kurutulurken yıllardır göz yumulan kaçak yapılaşma kuşatmasında pis su kanalına dönüşen Riva deresine böylesine sevdalanmak "kara mizah" değil mi?

Hele İstanbul'un tüm su kaynaklarının bulunduğu kuzeydeki ormanlarda "şimdilik" 245 bin ağaç kestikten sonra güzergâh değişikliğine gülünmez de ne yapılır?

Vazgeçmeye bahane mi?

3'üncü köprünün ekonomik olarak da yapılamayacağını çok yazdık, çizdik.

Marmaray'ın iki köprüde sağlayacağı rahatlamanın yanı sıra "Ambarlı-Yalova/Ro-Ro" projesi de ağır vasıtaları çekecek; böylece "yap-işlet devret" yöntemiyle yapılacak 3'üncü köprüden umulan para kazanılamayacak.

Nitekim bu gerçek bilindiğinden, ihale sözleşmesinde "devletin yüklenici zararını karşılaması" sözü verildi... DPT'nin de haklı olarak onaylamadığı böylesi bir "kayırma"nın yaratacağı sorunlar nedeniyle de yabancılara değil, hükümet yanlısı yerli firmalara adeta "rica minnet" ihale edilebildi.

Şimdi akla şu geliyor; acaba hükümet ve yükleniciler, tartışma yaratabilecek "zararın devletçe karşılanması" sözünden pişmanlar mı? Bu nedenle ihalenin iptaline gerekçe aranırken, asrın en çevre katili projesinde "traji komik çevreci bahaneler" mi aranıyor?

Bir diğer tahmin de kamulaştırma bedellerinden kurtulmak için güzergâh devlet ormanlarına kaydırılıyor; yani kuşlara, ağaçlara ve su kaynaklarına saygı sözü mizahtan başka bir anlam taşımıyor!..

Bu nasıl planlama?

Aslında 3'üncü köprünün şimdiki yeri ta 90'larda belliydi. Dönemin Belediye Başkanı R.T.Erdoğan da kendi uzmanlarıyla birlikte odaların ve üniversitelerin de fikrini alarak "Benim görevim İstanbul'u korumak, yaşam kaynaklarımıza göz diken bu projeye kesinlikle karşıyız" demişti.

Başbakan olduktan sonra -nedense- düşüncesi değişince yeniden gündemde gelen köprü için 10 yıl yer seçimi etütleri yapıldı; sonunda yine "aynı güzergâh"ta karar kılındı!

Şimdi akla gelen bir soru da şu: Bunca zaman üzerinde çalışılan projede kuşların göç yolları, dereler ve su kaynakları "unutuldu"ysa, yapılan işin adı "planlama" olabilir mi?

Ulaştırma Bakanımızın buna vereceği yanıtı merakla bekliyoruz; yeter ki "gülümseten" türden olmasın...

İstanbul Üniversitesi Türkiye'nin İlklerini Yeniledi

$
0
0

Ülkemizin ilk Astronomi Bölümü olan İÜ Fen Fakültesi Astronomi ve Uzay Bilimleri Bölümü Binası'nın ve Cumhuriyet'in ilk Gözlem Evi'nin yenilenmiş halinin açılışını İÜ Rektörü Prof.Dr. Yunus Söylet yaptı. İstanbul Üniversitesi Tarihi Yarımada'da bir ilke imza atarak İÜ Fen Fakültesi Astronomi ve Uzay Bilimleri Binası ve Gözlem Evi'ni gerekli izinleri alarak yeniledi ve 2013-2014 Akademik Yılı'na hazır hale getirdi.

Gökyüzünün 360° detaylı olarak izlenebildiği Planetaryum ile evrenin büyüleyici yapısını kapı açan İÜ Gözlemevi, halka da açık olarak faaliyetlerini sürdürmektedir. Gözlem Evi'nde önemli günlerde akademisyen ve öğrencilerle birlikte gönüllü katılımcılar da güneş ve ay tutulmasını izleyebilmekte, gök izlencelerine ve teleskop gözlemlerine katılabilmektedir. Lisans ve lisansüstü eğitiminde oldukça başarılı bölüm, yeni planetaryum ve gözlemevi ile toplum eğitiminde yıllık 10.000'in üzerinde halktan misafirine eğitim verebilecek. İstanbul Üniversitesi Çocuk Üniversitesi'ne de hizmet veren bölüm İÜ Astronomi ve Uzay Bilimleri'nin kuruluşunda Einstein'm çalışma arkadaşlarından E. E Freundlich görev almıştır.

"Tarihi bina ile uyum içerisinde"

Bir yıl gibi kısa bir süre de tamamlanan tarihi merkez bina iyi bir güçlendirmeden geçerek Astronomi ve Uzay Bilimleri Bölüm Başkanlığı, İstanbul Üniversitesi Gözlemevi Araştırma ve Uygulama Merkezi Müdürlüğü, Güneş Gözlemevi, Güneş Laboratuvarı, Astronomi Bilgi İşlem Sistem Merkezi, Astronomi Müzesi ve Gözlem Terasları'yla hizmete devam edecek hale getirilmiştir. Tarihi bina ile uyum içerisinde yenilenen diğer binalar ile birlikte kompleks, Türkiye'nin en iyi organize olmuş Astronomi Bölümü haline geldi. Yeni Astronomi Bölümü eskisine göre bilimsel çalışmalarda ve toplum eğitiminde muazzam bir üstünlük sağlayacak. Gece gözlemlerine olanak sağlayan yeni binada amfiler, yeni laboratuvarlar, yeni bir öğrenci uygulama gözlemevi ve planetaryum, teleskop yapım atölyesi yer alıyor. İÜ Fen Fakültesi Astronomi ve Uzay Bilimleri Bölümü, Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi ile ortak bir protokol çerçevesinde bölüme ait Çanakkale'de çalışan Türkiye'nin dördüncü büyük (0.6 m çaplı) teleskobuyla entegre gözlemler yapıyor.

Cumhuriyef in İlk Gözlem Evi 1936 yılında faaliyete başladı

Bugün Beyazıt'ta İstanbul Üniversitesi bahçesinde bulunan Astronomi ve Uzay Bilimleri Bölümü, 1933 yılında İÜ Fen Fakültesi bünyesinde Astronomi Enstitüsü olarak kurul- ' muştur. Enstitü, 1936 yılında mimar Arif Hikmet Holtay'ın (1896-1968) yine Merkez Yerleşke'de yaptığı "Gözlemevi" ile birlikte bilimsel çalışmalarına başlamıştır. Zaman içerisinde Gözlemevi etrafına eklenen yapılarla genişlemiş olan Astronomi ve Uzay Bilimleri Bölümü Binaları, yapıların gelişen teknoloji ve ihtiyaçlara cevap verememesi yüzünden yetersiz hale gelmiştir. 1999 depremi de binaları yıpratmış ve güvenlik ; yönünden sakıncalı hale getirmiştir. Bunun üzerine İÜ Rektörlüğü Yapı işleri Teknik Daire Başkanlığı tarafından Gözlemevi ve binaların yeniden yapılandırılma çalışmalarına ivedilikle başlanmıştır. 2010 yılında yapılan ihale ile mevcut eski yapılar yıkılmıştır. Bu binaların yerine günümüz eğitim ve mimari şartlarına uygun yeni bir bina yapılması ve mimari özellikleri ile korunması gerekli kültür varlığı olarak tescillenmiş olan Gözlemevi Binası'nın restore edilmesini içeren bir proje hazırlatılmıştır. AD Mimarlık (Asuman Dülek) tarafından hazırlanan ve Kültür Varlıkları Korunma Kurulu onayı alınarak uygulama safhasına getirilen projeler, İÜ Yapı İşleri Teknik Daire Başkanlığı'nca ihale edilmiştir. İhaleyi kazanan Yapım İnşaat - SGM İnşaat Ortaklığı 2011 yılı Kasım ayında^yeni bina yapım işi çalışmalarına başlamıştır. Bu arada eğitime ara vermeyen bölüm geçici olarak aslına uygun olarak restore edilen İÜ Eczacılık Fakültesi yanında bulunan İÜ MSB Yurtlarına nakledilmiştir.

4 adet amfi bulunuyor

Yaklaşık 1300 m² taban alana inşa edilen yeni yapı betonarme olup; giriş kat, bodrum bat ve 1. normal kattan oluşmaktadır. Dört bloktan oluşan yeni yapı içerisinde 72 ve 144 kişilik 4 adet amfi, planetaryum, gözlemevi, gözlem terası, laboratuvarlar, kütüphane, seminer odası, kantin, öğretim görevlisi odaları, teknik atölye, sığmak gibi mekanlar bulunmaktadır. İÜ Fen Fakültesi Astronomi ve Uzay Bilimleri Binaları yapımı ve Gözlem Evi Restorasyonu 2013 yılı mayıs ayında tamamlanmıştır. Çevre düzenlemesinin ardından eğitime hazır hale getirilen bina yeni akademik yılda öğrencilerini kabul edecek. Yenilenen İÜ Astronomi ve Uzay Bilimleri Binası ve Gözlem Evi İÜ Rektörü Prof.Dr. Yunus Söylet Tarafından Hizmete Açıldı Açılış için düzenlenen törende konuşan İÜ Rektörü Prof.Dr. Yunus Söylet, Astronomi Bölümü ve Gözlem Evi'nin kurulduğu günden bugüne yaptığı bilimsel katkılara değinerek, yenileme sürecinde yapılan çalışmalar hakkında bilgi verdi. İÜ Rektörü Prof. Dr. Yunus Söylet, İstanbul Üniversitesi'nin başarılarını akademik ve idari personeli ile öğrencilerinin birlikteliğinden doğan bereket ile gerçekleştirdiğini ifade etti. İÜ Rektörü Prof. Dr. Yunus Söylet, sözlerini şöyle devam"etti: "Bugün çok güzel bir açılış için de bir aradayız. İÜ Astronomi ve Uzay Bil imleri Bölümü Binası ve Gözlemevi binamızın yenilenmesi projesi, 4 yılda yaptığımız 90 proje arasında ki 65. projemiz. Yaklaşık 1300 metre kare taban alana inşa edilen ve 4 bloktan oluşan yeni yapı tamamlandı. Ayrıca tarihi eser olan gözlemevi binasının restorasyon işleri de tamamlanmıştır."

İstanbul Üniversitesi Gözlemevi ülkemizin ilk üniversite gözlem evi

İÜ Rektörü Prof. Dr. Yunus Söylet, konuşmasının ikinci bölümünde ise yenilenen İÜ Fen Fakültesi Astronomi ve Uzay Bilimleri Binası ve Gözlem Evi hakkında bilgi verdi: "İstanbul Üniversitesi'nin Beyazıt Yerleşkesi bahçesinde yer alan gözlemevimiz, 1933 Üniversite Reformu ile Ülkemizde yükseköğretimin yeniden yapılandırılması çerçevesinde İÜ Fen Fakültesi bünyesinde kurulan Astronomi Enstitüsü'nün bir uzantısıdır. Planlaması, Enstitü'nün Almanya'dan davet edilen ilk müdürü Prof.Dr. E. E Freundlich'in istekleri doğrultusunda Mimar Prof.Dr. Arif Hikmet Holtay tarafından yapılmıştır. Temeli 1935 Aralık'ta atılmış, Yüksek Mühendis Ekrem Hakkı Ayverdi tarafından altı ay içerisinde tamamlanmıştır. Ülkemizin ilk modern astronomi gözlemevi olarak 1936 yazında hizmete açılmıştır. Gözlemevinin en önemli gözlem aleti astrograftır. Dört mercekli bu dürbün sistemiyle 24 x 24 cm ebadında geniş alan gökyüzü görüntüleri alınabilmektedir. 1936 sonbaharında halihazırdaki kubbesine yerleştirilmiştir. Gözlemevimiz, öğretim dönemi boyunca okulların ziyaretine açıktır. Ziyaretçilerimize, Astronomi Enstitüsü'nden müstakil Astronomi ve Uzay Bilimleri Bölümü'ne uzanan sürece en önemli katkıyı yapan Ord. Prof. Dr. VVolfgang Gleissberg adına düzenlenen salondaki astronomi aletleri sergisi gezdirilerek, geçmişten günümüze kullanılan gözlem ve değerlendirme aletleri hakkında bilgiler verilmektedir. Bu binada birçok bilimsel yayma imza atan Prof. Dr. Nüzhet Gökdoğan'ı da rahmetle anıyorum. Emeği geçenlere çok teşekkür ediyor saygılarımı sunuyorum."

İÜ Fen Fakültesi Astronomi ve Uzay Bilimleri Binası ve Gözlem Evi kurdele kesiminin ardından İstanbul Üniversiteli öğretim üyeleri ve öğrenciler binayı gezdiler.

Antalya Sahilleri

$
0
0

Çünkü turistik tesislerin yoğun olduğu Kemerağzı-Kundu bölgesi, yani Lara bölgesi 2006 yılında Kültür ve Turizm Koruma ve Gelişim Bölgesi (KTKGB) ilan edildikten sonra tüm plan yapma ve yaptırma yetkisi Kültür ve Turizm Bakanlığı'na geçmişti.

Bu bölgede özellikle denize dik inen yollar imar planlarında olmadığı için Orman Bölge Müdürlüğü turistik tesislerin işgallerinden ecrimisil alıyordu. İçişleri Bakanlığı Teftiş Kurulu Başkanlığı Mülkiye Başmüfettişleri Özcan Bademci ve Turan Ergün'ün 13 Ekim 2005 tarihli teknik inceleme raporu yazmış ve hem Kundu hem de Kemerağzı'nda bulunan turistik tesislerin işgal ve kaçakları ortaya çıkartmıştı.

Ancak ne hikmet ise yıllarca yıkım kararları da olmasına karşılık işgaller ve kaçaklar yıkılmamıştı.

Bazı turistik tesislerin işgal ve kaçakları Muratpaşa Belediyesi tarafından yakın zaman önce yıkılmış olsa bile hala hem yollar hem de sahiller hala işgal altındadır.

Bırakın normal yollardan işgal altındaki sahile bir vatandaşın girmesini helikopterden paraşüt ile sahile inilse bile 2 dakika içinde özel güvenlik gelirve sizi kolunuzdan tutuğu gibi sahil dışına götürür. Turistik tesislerin halkın ortak kullanımı olan ve devletin tasarrufu altında bulunan sahilleri işgal etmesinin dışında Konyaaltı ve Lara Beach Park sahilleri de benzer durumda.

Kaldı ki, Konyaaltı Sahili'nin Konyaaltı Belediyesi'ne tahsisi bittikten inatla Milli Emlak tahsis vermek istemediği için ve işgalle sahilin işletilmesine imkan vermek istediği için Mavi Bayrak bile kaybedildi.

Önümüzdeki günlerde Lara Beach Park'ın da Mavi Bayrağı da geri alınır ise şaşmamak lazım.

Şimdi gelelim Lara bölgesine, Kültür ve Turizm Bakanlığı, 13 kez yargıdan dönen Lara planlarını yeniden yaptı. Lara sahillerindeki özellikle sahile dik inen yolların işgalden kurtulabilmesi için Mimarlar Odası'nın ısrarı da bakanlık tarafından uygun bulunduğuna dair bilgiler geldi.

Bakanlık, yapılan plana denize dik inen yolları da işledi. Kültür ve Turizm Bakanlığının yaptığı 1/5000 ölçekli Nazım İmar Planı ile 1/1000 ölçekli Uygulama İmar Planı büyük bir ihtimal ile önümüzdeki hafta hem Büyükşehir Belediyesi'nde hem de Muratpaşa ve Aksu Belediyeleri'nde askıya çıkacak.

Bu, şu anlama geliyor, yollar plana işlendiği için kamunun ortak kullanımı olacağı için yol işgalinden dolayı Orman Bölge Müdürlüğü de ecrimisil yani işgal bedeli alamayacak.

Antalya Valisi Sebahattin Öztürk, geçtiğimiz hafta 19 İlçe Kaymakamlıkları başta olmak üzere turizm sektörüyle doğrudan ya da dolaylı olarak ilgili tüm kurum ve kuruluşlara genelge göndererek, Kıyı Kanunu'na göre sahillerin halka açık olduğunu hatırlatarak, sahillerin kullanımında kısıtlayıcı uygulamaların kaldırılması için genelge göndermiş.

Buradan Vali Bey'e seslenmek istiyorum. Birincisi, İçişleri Bakanlığı Teftiş Kurulu Başkanlığı Mülkiye Başmüfettişleri Ozcan Bademci ve Turan Ergün'ün 13 Ekim 2005 tarihli teknik inceleme raporunu lütfen bir inceleyin. 8 yıl önceki rapor bile olsa o raporda tespit edilen turistik tesislerin sahillerde ki işgal ve kaçaklarının bugün hangi aşamada olduğunu net göreceksiniz.

İkincisi, yine aynı bölgeyle ilgili Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın son yaptığı ve büyük bir ihtimal ile önümüzdeki hafta askıya çıkacak olan imar planlarını da inceleyin ve plana aykırı nelerin var olduğunu da göreceksinizdir.

Üçüncü olarak, Sayın Vali Bey'e Side Belediyesi'nin 4-5 yıl önce sahillerde yaptığı uygulamayı da incelemesini ve brifing almasını öneririm.

Eğer gerçekten, kıyı ve sahil şeridinde halkın kullanımını kısıtlayıcı uygulamaların kalkması ve kamuya açık kullanımına imkan verecek düzenlemesi isteniyorsa.


Diyarbakır'da "Tekstilkent" Kuruluyor

$
0
0

Yaklaşık 750 dönüm alana kurulacak ve tüm Türkiye'den gelecek tekstilcileri bir araya getirecek Tekstil Sanayi Sitesi yaklaşık 7.500 kişiye istihdam sağlayacak. 

Güneydoğu Tekstil Sanayi ve İş Adamları Derneği (GÜNTİAD) çatısı altında birleşen Güneydoğulu tekstilcilerin Tekstil Kent Projesi Diyarbakır Valiliği öncülüğünde Karacadağ Kalkınma Ajansı'nın koordinasyonunda hayata geçiriliyor. Diyarbakır Elazığ Karayolu üzerinde kurulacak ve tüm Türkiye'den gelecek tekstilcileri bir araya getirecek Tekstil Sanayi Sitesi'nin kurulacağı alanın tahsisi için Başbakanlık'tan onay bekleniyor.

Yeni teşvik paketinden istifade edilmesi amacıyla bu yıl sonuna kadar yatırımın en az %10'unun tamamlanması planlanan Tekstil Sanayi Sitesi'nde okul, kreş, parklar ve showroom gibi sosyal altyapıya da yer verilecek.

Tekstilkent için uygun yer belirlendi

Karacadağ Kalkınma Ajansı Genel Sekreteri Dr. İlhan Karakoyunlu, projenin uygulanması için en uygun yer olarak düşünülen TEKEL'e ait arazinin, Özelleştirme İdaresine somut bir proje sunulamadığı için Adalet Bakanlığı'na açık cezaevi olarak tahsis edildiğini hatırlattı. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın açıkladığı yeni teşvik paketinden sonra tekstil firmalarının bölgeye ilgisinin arttığını ifade eden Karakoyunlu, bu nedenle Tekstil Kent Projesinin hayata geçirilmesi için yeni bir yer arayışına girdiklerini belirtti. Karakoyunlu, yaptıkları araştırmada Diyarbakır Elazığ Karayolu alanını Tekstilkent için en uygun yer olarak belirlediklerini kaydederek, şöyle dedi: "Meranın tekstil alanı olarak tahsisi için çalışmalara başladık. Mera komisyonunca alınan karar, Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığınca onaylandı. Yerin tahsisi için artık Başbakanlık'tan onay bekleniyor. Yüzlerce fabrika biraraya geleceği için yönetiminin de ya organize sanayi bölgesi ya da küçük sanayi sitesi olması gerekiyordu. Organize sanayi bölgelerinin kuruluşu ve işletilmesi zaman aldığı için küçük sanayi sitesi olarak kurulması kararı doğrultusunda yönetimi için GÜNTİAD üyelerinden oluşan bir kooperatif kurduk. Diyarbakır Büyükşehir Belediyesince de imar planı için olumlu görüş bildirildi. Bir mimarlık firmasınca imar planı hazırlanıyor. Yer tahsisi ve imar planı tamamlandıktan sonra alanın alt ve üst yapısına ilişkin proje hazırlanacak."

Yerli firmalardan büyük firmalara üretim

Karakoyunlu, projenin gerçekleşmesi için ajansın güdümlü proje ya da cazibe merkezleri projesi kapsamındaki desteklerinden faydalanabileceğini vurgulayarak, böylece maliyetin bir kısmının sanayici, bir kısmının da kamunun imkanları ile karşılanmasının söz konusu olduğunu belirtti. Alanın geniş olması nedeniyle projenin 3 etap şeklinde gerçekleştirilmesinin planlandığını anlatan Karakoyunlu, şöyle dedi: "İlde merdiven altı üretim yapan yaklaşık 120 iş yeri var. Bu firmalar yer sıkıntısından dolayı istenen şartlarda üretim yapamıyorlar. % 87'si 'uygun bir yer verilirse taşınırız" diyor. Bu nedenle tekstilkentin bir kısmına merdiven altında üretim yapanları toplamak istiyoruz. Tekstilkentin büyük bölümünü de İzmir, İstanbul, Bursa ve Antalya gibi illerden yatırım yapmak isteyen tekstilcilere tahsis etmeyi planlıyoruz. Yerli firmalarımız bu alanda büyük firmalara üretim yapar hale gelecek."

Karakoyunlu, artık üretimin rekabet nedeniyle İstanbul ve İzmir'in dışına kaydığına dikkati çekerek "Hükümetin yeni stratajisine göre, İstanbul ve İzmir artık tekstilde moda ve tasarım merkezi, Anadolu ise üretim merkezi olacak. Tekstil Anadolu'da üretilip İstanbul'da pazarlanacak" diye konuştu.

7.500 kişiye istihdam

Karakoyunlu, projenin kadının işgücüne katılımına katkı sağlayacağını vurgulayarak, bu tür yatırımlarla Diyarbakır'da sanayinin istihdamdaki payının artacağını ifade etti. Artık iş bulamadığı için tarıma yönelen gizli işsizlerin de sanayiye yöneleceğini kaydeden Karakoyunlu, "Proje işsizlik oranın azaltılmasında önemli katkı sağlayacak. Öngördüğümüz şekilde gerçekleşir ve tam kapasite çalışırsa tekstilkentte yaklaşık 7 bin 500 kişiye istihdam sağlanacak. Çalışanlar ağırlıklı kadın olacak. Tekstilkentte üst düzey eğitim gerektirmeyecek bir nüfus istihdam edilecek" dedi. Karakoyunlu, teşviğin en üst limitinden faydalanabilmek için bu yılın sonuna kadar yüzde 10 düzeyinde yatırım yapılması gerektiğine işaret ederek, şöyle dedi: "Bu yıl bitmeden en azından yatırımcılar burada kazmalarını vursunlar istiyoruz. Tekstilkentin kurulmasını hem sanayiciler hem valilik hem de belediye istiyor. Herkesin hemfikir olması nedeniyle bürokrasiyi asgari düzeye indirerek bu projeyi bir an önce hayata geçirmeyi hedefliyoruz."

"Yatırımcının gözü Diyarbakır'da"

GÜNTİAD Yönetim Kurulu Başkanı İhsan Oğurlu, bir yıl önce hazırladıkları ancak arazi engeline takılan projede yer sıkıntısının sona erdiğini söyledi. Projenin Diyarbakır ve bölgede büyük bir istihdam ve ihracaat olanağı yaratacağına dikkati çeken Oğurlu, ildeki mevcut yatınmlarm da Tekstilkentte kapasite artırımına gideceğini belirtti. Oğurlu, il dışındaki tekstil firmalarının Diyarbakır'a yatırım için yoğun talep gösterdiğini vurgulayarak, şunları kaydetti: "İstanbul'da maliyet çok yüksek olduğundan Diyarbakır'a yoğun talep söz konusu. Bunda çözüm sürecinin de etkisi oldu. Bu proje Diyarbakır için bir ilk olacak. Alanın, sayın başbakan tarafından bu proje için tahsisi ile çalışmalar hız kazanacak. Yatırımcı hazır. Yatırımcı fabrikasını kurmak için hazır yer istediğinden kaybedecek vaktimiz yok. Sektörel bazdaki bu gelişimde hem Avrupa hem de Ortadoğu iyi bir pazar olacak. İşbirliği halinde tüm dünyaya ürünlerimizi pazarlama şansımız olacak. Bir anlamda tekstilciler güçlerini birleştirecekler. Tekstilkentin 2014 yılının sonunda tam anlamıyla üretime geçmesi hedefleniyor. Bu konuda valilik, belediye, Diyarbakır Ticaret ve Sanayi Odası, sivil toplum kuruluşları ve Karacadağ Kalkınma Ajansından tam destek söz konusu. Bu yatırım başka sektörlere de emsal olacak. Yatırımcının gözü Diyarbakır'da. Çünkü Diyarbakır hem lojistik hem sosyal anlamda yatırımcı için çok daha cazip bir il."

CHP'li Tekin'den şok iddialar! 3. köprü...

$
0
0

3'üncü köprü güzergahında yanlışlık yapıldığı iddialarına Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Binali Yıldırım'ın verdiği 'Köprü güzergahında hiçbir yanlışlık yok" yanıtı CHP'li Gürsel Tekin'i tatmin etmedi.

3'ncü köprünün güzergahına ilişkin Bakan Yıldırım'ın imzasıyla yazılmış bir mektubun olduğunu açıklayan Tekin, "Sayın bakan evraklarını getirsin, biz de getirelim. Bizi ikna etsin 76 milyonun önünde özür dilerim" sözleriyle bakana meydan okudu.

CHP Genel Başkan Yardımcısı Gürsel Tekin, TGRT Haber'de Hadi Özışık ile Gülden Kalecik'in sunduğu Basın Odası'nda gündeme ilişkin soruları yanıtladı.

Tekin'e sorulan soruların başında İstanbul ve son günlerin sıcak gündemi olan 3'ncü köprü projesi vardı.

ANAYASA DEDİLER DELDİLER

3'ncü köprü projesini eleştirirken İstanbul Büyükşehir Belediye Bakanı Kadir Topbaş'ı hedefe oturtan Tekin, "Ben Sayın Topbaş'a soruyoru: İstanbul'un anayasası dediğiniz, 100 binlik planda 3'ncü köprü var mı?" dedi.

PROJENİN BAŞINDAKİ İSİM GİTTİ

3'ncü köprüyle ilgili bakanın gönderdiği bir mektup var. Bunu herhangi bir ülkede olsa kıyamet kopar.

Bu kentin belediye başkanı kentin bütünlüğünü sağlamak zorunda. Bu kentte ne olacaksa bu plan dahilinde olacaktır. Bu işin muhatabı sayın Yıldırım değil, kentin başkanıdır.

Sayın Topbaş, 'İstanbul'un anayasasını yaptık' diyordu. Planın başındaki adam Hüseyin Kaptan bırakıp gitmek zorunda kaldı. 3'ncü 5'nci köprü bunlar bilimsel karardır. Bunlar Başbakan'ın 'Hadi güzergah belirleyelim' diyebileceği bir şey değildir.

ÇED RAPORU YOK

ÇED raporu yok. Bunlar Gürsel'in Ahmet'in kararı değil. Bu işin doktorları, teknik üniversiteler, bilim insanları, Topbaş Japonya'dan uzmanlar getirdi, onlar da 'yok olmaz' diyor. 'İstanbul'un su havzalarını yok edersiniz' diyorlar. Bunun altında da Topbaş'ın imzası var.

FOTOĞRAFLARDA NEDEN TOPBAŞ YOK?

Temel atma törenin fotoğrafında Sayın Topbaş yoktu. Fotoğrafta müteahhitler var, ama Topbaş fotoğrafta yok. Hiçbirinde yok. Butonlara basılan yerde bildik bilmedik herkes var Topbaş yok. Ben 1 Mayıs'ta çıktım bu ihale gayri meşru dedim. ÇED raporu yok. Bizim Orman Bakanımız var. Ne olur bir şey söyle!

Sayın Yıldırım çıktı dedi ki, 'dünyanın en büyük kuş göç yolu buradaymış. Bundan haberimiz yok' dedi. Orman Bakanı ne yapıyor? Bilmiyorsa kusura bakmasın, neden haberi var?

YALAN MI SÖYLEMİŞİM?

Ben güzergahı çıkıp açıkladım, Başbakan beni yalanladı. Yalan mı söylemişim? Çevre Bakanı var. Çevreyle ilgili sizin niye sesiniz çıkmıyor? Ağaç kesilmeyecek dedi. Viyadükler yapılacak dedi. 650 ağaç kesildi. Daha şimdiden.

BEYKOZ'DA NE VAR?

Yeni plan yapıyorlar. Köprü Beykoz'da 2-3 km öteleniyor. Hangi gerekçeyle? Hadi bu tarafı kuş göçü nedeniyle değiştiriyorsunuz. Beykoz tarafını niye değiştiriyorsunuz?

Ben CHP Genel Başkan Yardımcısıyım. Yüz milyar dolardan bahsediyorum. Biri çıkıp, Gürsel Tekin yalan söylüyorsun desinler. Özür dileyeceğim. Bugün akşam 5 buçuk 6'da pazar toplansın da kalanları toplayayım diyenlerin haklarını yiyemeyiz, onların hakları ne olacak?

CHP silahla mı muhalefet yapacak? Siyasette muhalefet karşılıklı konuşma yaparak yapılır. Gelsin konuşalım.

İzmir’e TOKİ “Residance”ları...

$
0
0

İmzalanan anlaşmaya göre TOKİ'nin şirketi yapacak, satacak, eline geçen paranın yüzde 32'sini TARİŞ'in kooperatiflerine verecek. Yüzde 68'ini "maliyet ve kar" olarak kasasına atacak.

Bu yolla TARİŞ'e gelecek para 400 milyon lira olarak tahmin edilirken, bunun 250 milyon lirası, arazide en büyük pay sahibi Pamuk Birliği'nin olacak.

TARİŞ'in Pamuk Çekirdeği Yağı Fabrikası, Zeytin ve Zeytinyağı Birliği'nin depoları, İncir Birliği'nin kolonya fabrikası yerle bir edilecek.

Anlaşmanın, Tariş ortaklarına hayırlı uğurlu olmasını dilerken, artık "Tariş Kolonyaları"na veda vaktinin gelmiş olduğunu da üzüntü ile anlamış bulunuyoruz.

Tariş markasını taşıyan çok sayıda özgün ürünün yanında, bazılarımızın yakından tanıdığı ve aradığı kolonyanın yeri bambaşkaydı.

İzmir dışında olan bazı arkadaşlarımdan "gelirken Tariş Kolonyası getir" sözlerini sıkça işitmiş birisi olarak bu ürüne özel bir sevgi beslediğimi de söyleyebilirim.

Dilerim, değişen zamanla birlikte yerinde artık bir eğlence, dinlence va AVM kompleksinin yükseleceği kolonya fabrikası Tariş'in Ege'nin dört bir yanına yayılmış sayısız arazilerinden birine taşınır da, aynı kalite ve standartta "Tariş Kolonyası"üretiminin devamı sağlanır.

İster onayla, ister onaylama...

TOKİ şirketi, 144 bin metrekarelik tek parsel haline getirilecek arazi üzeri için plan projeler hazırlayıp, bağlı bulunduğu Şehircilik Bakanlığı'na onaylattıktan sonra İzmir Büyükşehir Belediye Meclisi'nin önüne koyacak;

"Biz, Kahramanlar'da böyle bir planlama yaptık, belediye meclisine onaylatın ve şehir planlarınıza işleyin" diyecek.

3-4 yıl önce çıkarılan kanun, istediği yere istediği planı uygulama, belediyelerin yapacağı her yeni planı da onaylama ya da reddetme hakkını ilgili bakanlığa vermiş durumda.

Buna göre İzmir Büyükşehir Belediyesi'nin önünde iki yol var;

Ya istenenleri yapıp, elindeki imar planlarını değiştirip o plan ve projeleri monte edecek. Ardından Konak Belediyesi de aynı yolu izleyip, planları onaylayacak.

Ya da mahkemeye başvuracak.

Peki belediyeler, bakanlıktan gelen planı onaylamazsa...

Artık öyle bir durum yok... Yasa diyor ki, bakanlık onaylı plan yerel yönetimlerce şu kadar süre içinde aynen onaylanmazsa, şu kadar süre sonra kendiliğinden yürürlüğe girer.

Yani İzmir Büyükşehir Belediyesi, mahkemeye baş vursa bile, inşaat başlamış olacak.

Mahkemenin de her hangi bir engel çıkaracağını zannetmiyorum. Çünkü her şey mevcut yasaya uygun...

Kent planına "kanuni tecavüz..."

Nitekim İzmir Büyükşehir Belediyesi, imar ya da master planlarında olmayan Petkim arazisi üzerine yeni fabrika inşaası ile, Yeşildere trafiğini Konak Meydanı'na aktaracak ya da tersini yapacak Konak tünellerini aynen onayladı ve elindeki planlara işledi.

Ama İzmir'in mevcut imar planlarına TARİŞ-TOKİ şirketi anlaşması ile indirilen son darbeyi duyan Başkan Aziz Kocaoğlu sinirlenmiş ve bu olayı "bardağı taşıran son damla" olarak niteleyip mahkemeye gideceklerini söylemiş. Ortada, bir bütünlük içinde hazırlanan şehir planlarına "kanuni tecavüz" var. Ama yıkım ve ardından da inşaat başlayacak... Eğer "durdurma kararı çıkarsa" yeni bir 'Basmane Çukurumuz' daha olacak.

Ermeni Kilisesi Kent Müzesi Oluyor

$
0
0

Diyarbakır'da bulunan Surp Giragos Ermeni Kilisesi'nin bir kısmı Ermenilere ait eserlerin sergilenmesi için Kent Müzesi oluyor. Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı Osman Baydemir ile Kilise Vakfı Başkanı Ergün Ayık, kilisenin bir kısmının müze olması için protokol imzaladı.

Başkan Baydemir, "Bu protokolün kentimiz Diyarbakır'a ve Diyarbakır'ın tanıtılması sürecine büyük bir katkı sunacağına inanıyorum" dedi. Ayık ise "Hayırlı olsun" dileğinde bulundu.

ELEKTRİK, SU, TEMİZLİK BELEDİYEDEN

Protokol, Diyarbakır Ermeni Surp Küçük Kilise Hıdır İlyas Surp Gregos Kiliseleri Vakfı'nın kendi mülkünün bir bölümünü bedelsiz olarak Büyükşehir Belediyesi'ne tahsis etmeyi öngörüyor. Kilisenin Ermenilere ait bilgi, belge ve etnografik malzemelerin temininde belediyeye yardımcı olacağı, belediyenin düzenlenecek müze bölümünü halkın ziyaretine açacağı belirtiliyor. Belediyenin ziyarete açık tüm yerlerin temizliğinin sağlanması, bu mekanlarda kullanılacak su ve elektrik beledini karşılayacağı öngörülüyor.

Ermeni Evlerine Kentsel Dönüşüm

$
0
0

Muş’taki, 1915 öncesinden kalan eski Ermeni evleri hakkında “kentsel dönüşüm” gerekçesiyle yıkım kararı alınmasından sonra Türkiye ve yurtdışındaki Ermeni toplumundan gelen tepkilere, Muş Belediye Başkanı Necmettin Dede’nin açıklamalarının ardından, yenileri eklendi. Diasporalı Ermenilerin oluşturduğu 2015 Tazmin ve Telafi Kolektifi, konu hakkında bir bildiri yayımlayarak Türkiye’deki Ermeni eserlerinin korunması konusunda AKP hükümetine ve yetkililere çağrıda bulundu. Kolektif, Ermenilere ait kültür varlıklarının yok edilmesinin “Ermeni Soykırımı’nın devamı” olduğunu ifade etti. Muş’taki Ermeni evlerinin önemli bir bölümü belediye tarafından yıkılmış ancak sonra bu durum belediye başkanınca inkâr edilmişti.

“Tapusu olan var mı”

Muş Belediye Başkanı Necmettin Dede, belediyenin resmî sitesinde yayımlanan açıklamasında Muş’ta yıktırılan evlerin Ermenilere ait olmadığını savundu. Necmettin Dede, verdiği röportajda ise, “Bana kanıt gösterin. Ermenilerden tapusu olan varsa, bugüne kadar tapuyu gösteren var mı? Tapuda kayıt var mı?” sorularını yönelterek önemli bir tartışmanın alevini ateşledi. Dede, bu sözleriyle elinde tapusu olan binlerce Ermeni’ye bilmeden de olsa haklarını korumaları konusunda yol göstermiş oldu.

Paris merkezli 2015 Tazmin ve Telafi Kolektifi, yayımladığı bildiriyle, Agos, Taraf ve Radikal gazetelerinde yer alan haberlere de değinerek, Türkiye’deki Ermeni eserlerine yönelik sürdürülen talan ve yağma politikasının son verilmesini istedi. Kolektif, Türkiye halklarına şu sözlerle çağrıda bulundu: “Yüzyıl boyunca süregelen ve Türkiye’yi kültürel yoksullaşmaya sürükleyen imha ve inkâr sürecine karşı tüm baskı olanaklarını kullanarak, bugüne dek ayakta kalan eserleri birlikte koruyabilmek hâlâ mümkün. Türkiye için daha olumlu bir gelecek, bugüne dek ‘iç düşman’ olarak lanse edilen ve ortadan kaldırılan tüm unsurların zararlarının tazmin edilmesi ve adalet sağlanmasıyla mümkün olabilir. Ermenilerin, Türkiye halkları arasındaki yerinin iade edilmesi, işlenen büyük cürümün gerektirdiği adaletin sağlanması yolunda el ele ilerlenmesi, Türk ve Ermeni halkları arasında uyumlu bir ilişki için kaçınılmaz bir adım.

Bildirinin satır başları şöyle:

» Ermeni kültürel mirasının yok edilmesine ilişkin yeni eylemler, 20. Yüzyıl’ın başındaki Ermeni Soykırımı’nın devamı niteliğindedir.

»Agos, Taraf ve Radikal gazetelerinde yayımlanan haberlerde yer alan bilgiler, Türkiye’de Ermeni mirasının yok edilmesine yönelik çalışmaların, “kentsel dönüşüm” projesi adı altında sürdüğünü göstermektedir.

» Ermeniler tarafından “Muşeğ’in Kalesi” olarak anılan Muş’taki 150 yıllık evler, 1915 öncesinde Ermenilere aitti ve günümüze kadar işgâl altında kaldı.

Muş ile sınırlı kalmayan ağır bilanço

Muş dışında, Ermeni ve Rumlara ait mülklere yönelik sürdürülen talan ve yağmaya dair son birkaç haftanın bilançosu şöyle:

» Tekirdağ Malkara’daki Ermeni mezarlığının üstüne ocakbaşı-restoran yapılacağı ve tahliye çalışmaları yapılan mezarlıktaki kemiklerin ortalığa saçıldığı, bir kısmının çöpe atıldığı haberleri basına yansıdı. Mezarlıktan çalınan mezar taşlarının altyapı çalışmalarında lağım kapağı olarak kullanıldığı, yeni bir altyapı çalışması sırasında kanalizasyonda Ermenilere ait mezar taşlarına rastlandığı ortaya çıktı.

» Siirt Eruh’taki Dih Mahallesi’nde bulunan Surp Hovhannes Ermeni Kilisesi, vali ve kaymakamın işbirliğiyle satıldı.

» Sivas’a gezi düzenleyen Ermeni toplumu üyeleri, Sivas’taki Ermeni mezarlığının yol yapım çalışması gerekçesiyle talan edildiğini, hafriyatla ortaya çıkan insan kemiklerinin yol kenarlarına kadar saçıldığını yerinde gözlemledi. Kabristandaki mezar taşlarının akıbeti ise bilinmiyor.

» 1964’te Menderes döneminde müzeye dönüştürülen Trabzon’daki Aya Sofia Rum Ortodoks Kilisesi, 13. yüzyıldan kalan tarihî mozaik ve freskleri göz göre göre tahrip edilerek camiye çevrildi. Yöre ahalisi tarafından dile getirilen, “Namaz kılacak yer mi kalmadı? Yakında zaten bir cami var” itirazlarına aldırış eden bile olmadı.

» Nevşehir’de “kentsel dönüşüm” bahanesiyle bölgedeki Rum mahallelerinde yer alan ve Rum mimarisinin karakteristik özelliklerini yansıtan tarihî yapılar yerle bir edildi.

Sansaryan Han sahibine iade edilsin

Sirkeci’deki Sanasaryan Han, bugün ihaleye çıkarılıyor. Han’ın, “yandaş” şirketlerden birine pazarlanacağı düşünülüyor. Üçüncü şahsa devredilmesi hedeflenen mülkün Ermenilere iade süreci, böylelikle daha da meşakkatli bir hâle dönüştürülerek zorlaştırılacak. Yetimlerin eğitim masraflarının karşılanması için Mıgırdiç Sanasaryan tarafından, Türkiye Ermenileri Patrikliği’ne bağışlanarak vakfedilen hana Cumhuriyet döneminde devlet tarafından el konmuştu.

Öte yandan Türkiye Ermenileri Patrikliği Emlak Komisyonu üyesi Şahin Gezer, konu hakkında Taraf ’a yaptığı açıklamada, Sanasaryan Han için bugün yapılacak ihaleye dikkat çekti.

Hükümetin olumlu bir adım atacağına inandıklarını söyleyen Gezer, şöyle devam etti: “İttihat- Terakki zihniyetinin o dönemde yapmış olduğu hukuksuzluğun şimdiki hükümetimiz tarafından reddedilmesini istiyoruz.

Vakıflar Genel Müdürü Adnan Bey’in, vakıflardan sorumlu bakan Bülent Arınç’ın bu konuyu tekrar gözden geçirip, ihaleyi iptal edip mülkiyetimizi geri vereceğine inanmak istiyorum. 1928’e dek Patrikliğimizin tasarrufunda olan Sanasaryan Han, hukuka aykırı bir şekilde el değiştirmişti. Haksızlığın giderilmesi talebimizin sonuna dek ardındayız.”

1915’le yitirilen özneler

Raymond Kevorkian ve Paul Paboudjian’ın kaleme aldığı Dans L’Empire Ottoman Les Armeniens kitabının verilerine göre 1915 öncesinde 299 kilise, 94 manastır, 53 kutsal mekân, 135 Ermeni okulu ve Ermeni mezarlığının bulunduğu Muş dolaylarındaki 339 köyde, 75 bini aşkın Ermeni yaşamaktaydı. Ermeni Soykırımı’nın mimarı Talat Paşa’nın Kara Kaplı Defteri ’nde yer alan verilere göre, o dönem Bitlis vilayetine bağlı olan Muş ve dolaylarındaki 114.704 Ermeni “tehcir” yolculuğuna çıkarılarak ölüme gönderildi. 1917’deki nüfus sayımında ise bölgedeki Ermenilerin yüzde 99’unun “kayıp” olduğu kaydedildi.

Çeşme'yi Uçuracak Projeler Masada

$
0
0

ÇEŞTOB Yönetim Kurulu Başkanı Veysi Öncel, "Alaçatı ve Çeşme için Bir Fikrim Var kampanyasında uygulanabilirliği olan 20 projeyi yarın açıklayacağız" dedi.

Çeşme Otelciler Birliği (ÇEŞTOB) tarafından başlatılan "Alaçatı ve Çeşme için Fikrim Var" kampanyasında oluşan 106 proje, başkanlığını Yeni Asır Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Şebnem Bursalı'nın yaptığı Danışma Kurulu'na sunuldu. Çeşme'nin geleceğinin planlanmasına yönelik ÇEŞTOB'a gönderilen 2.500 fikirden belirlenen 106'sını masaya yatırdıklarını ve bunlar arasından uygulanabilirliği olan 20 projeyi seçeceklerini ifade eden ÇEŞTOB Yönetim Kurulu Başkanı Veysi Öncel, bu projelerin yarın açıklanacağını ifade etti. Öncel, Çeşme Otelciler Birliği olarak hazırladıkları Yıldızburnu'ndaki termal kaynağın turizme kazandırılması, Eşek Adası'nın turizme açılması, Erythrai Şarap Köyü ve Ildırı projelerinin de Danışma Kurulu tarafından değerlendirmeye alınacağını söyledi.

6 ay önce başladı

Çeşme'nin ekonomik ve sosyal açıdan kalkınması, ilçenin ve Alaçatı'nın geleceğinin planlanması için 6 ay önce Çeşme Otelciler Birliği tarafından başlatılan "Çeşme için Fikrim Var" adlı kampanya büyük ilgi görürken, Çeşme ile ilgili ÇEŞTOB'a Türkiye'nin her kesiminden gelen 2.500 fikir arasından seçilen 106 fikri değerlendirmek için Danışma Kurulu, Kaya Termal Otel'de toplandı. Çalışmanın Danışma Kurulu Başkanlığı'nı yürüten Yeni Asır Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Şebnem Bursalı, Çeşme'nin sadece İzmir'in markası değil, Türkiye'nin markası olduğunu ve bu markanın dünyaya tanıtılması için çalıştıklarını ifade etti. Çeşme'nin gelişimine katkı sağlamak için ÇEŞTOB olarak bu çalışmayı yürüttüklerinin altını çizen Veysi Öncel ise, toplantıya sadece Danışma Kurulu üyelerinin çağrıldığını belirterek; "Biz sivil toplum örgütleri, işadamları ve Çeşme'de yaşayanlar olarak siyasileri çağırmadık. Siyasi platformdan kimsenin olmayışı, 'önce biz bize değerlendirilelim sonra belediye başkanlarına ve yetkililere sunalım' düşüncesinden kaynaklanıyor" dedi.

Eylem planı yapılacak

ÇEŞTOB Başkanı Veysi Öncel, Çeşme Otelciler Birliği tarafından başlatılan kampanya kapsamında 2.500 fikir içerisinden 106 fikri değerlendirmeye aldıklarını ve onların arasından da uygulanabilirliği bulunan 20 projeyi seçeceklerini vurguladı. ÇEŞTOB'un ayrıca hazırladığı 3 ana proje olan Yıldızburnu'ndaki termal kaynağın turizme kazandırılması, Eşek Adası'nın turizme açılması, Erythrai Şarap Köyü ve Ildırı projeleri Danışma Kurulu üyelerine slaytlarla Oran Mimarlık'tan Mimar Vedat Tokyay tarafından anlatıldı. Katılımcılardan İzmirli işadamlarından öner Akgerman, Nail Özkardeş, Kemal Çolakoğlu, Güman Kızıltan, Atilla Sezgin ve Erhan Gölbey projelerle ilgili görüşlerini Danışma Kurulu ile paylaştı. Hüseyin Aslan ise daha önce önerdikleri Sağlık Serbest Bölgesi'nin Çeşme'de kurulmasının yerinde olacağını söyledi. Danışma Kurulu toplantısında değerlendirilen görüşler doğrultusunda bir eylem plam hazırlanacağını ve değerlendirmeler ışığında ilk 20 projenin yarın Kaya İzmir Termal Convention Otel'de düzenlenen etkinlikle açıklanacağını söyleyen Veysi Öncel, katkılarından dolayı Şebnem Bursalı'ya teşekkür etmek için çiçek verirken, "Bizim çabamız Çeşme'nin dünya markası olabilmesi için. Her şey Çeşme'nin geleceği için" dedi.

Adamız Çirkinleşiyor

$
0
0

Büyükada’da, sit alanı içinde inşa edilen ve adanın siluetini tehdit eden Seferoğlu Tesisleri haberinin Taraf’ta yayımlanmasından sonra konuştuğumuz adalılar yeni yapılaşmalara çok tepkili. Adalılar, Seferoğlu Tesisleri gibi büyük yapıları istemediklerini söyleyerek İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin şikâyetlerini dikkate almadığını ifade ettiler. Adalılar, adanın gittikçe çirkinleştiğini, ada yararına artık hiçbir çalışmanın olmadığını da vurguladı.

İstanbul Büyükada’da başlayan yapılaşma, hem tarihi görünümü hem de yeşil dokuyu tehdit ediyor. Son olarak Seferoğlu Tesisleri site inşaatı, ada sakinlerinin tepkisini çekti. Ada halkı, rahatsızlığını Büyükşehir ve Adalar Belediyesine yaptığı şikâyetle dile getirdi ancak hiçbir sonuç alamadı. Şikâyetler üzerine firma, yapıların üzerine branda gerse de gemilerle getirilen iş makinelerini gören ada sakinleri tepki göstermeye devam etti. Gelişmelerden sonra Büyükada’ya giderek adalılarla yeni yapılaşma hakkında konuştuk.

Çevre kirliliği gittikçe artıyor

Meliha Gündüz(48): “Ev hanımıyım, sekiz yıldır yaz tatillerini adada geçiriyorum. Ada daha önce çok sakindi. Huzur doluydu. Ancak yeni inşaatlar ve siteleşmeler yüzünden yazları gürültüden duramıyoruz. Bütün adalılar gibi ben de bu durumdan çok şikâyetçiyim. Adadaki çevre kirliği de gittikçe artıyor. Adamız geçtikçe çirkinleşiyor.”

Adanın yararına bir şey yapılmıyor

Vahap Başar emekli (67): “Doğma büyüme adalıyım. Yapılan yapılar adanın görüntüsünü bozdu. Bu inşaatı yapanlar adaya sonradan gelenler. Çünkü gerçek adalılar böyle bir şey yapmazlar. Artık adanın yararına hiçbir şey yapılmıyor.”

Buralar için endişeliyiz

Yücel Akpınar emekli (67): “Seferoğlu Tesisleri’nin yapıldığı yerde yüzlerce ağaç kestiler. Adanın yapısını değiştirdiler. Ben 67 yıldır adalıyım. Buraları çok iyi bilirim. Tesislerin tam bitişiğinde tarihi bir ev var. Ayrıca tesislerin içinde de yanmış tarihî bir ev var. O tarihi eve ne oldu bilmiyoruz. Ada için gerçekten endişeliyiz.”

Bunları da yazın evladım

Adada olup bitenle ilgili sokaklarda adalılarla konuştuğumuz sırada 77 yaşında olduğunu öğrendiğimiz Fadime Teyze bir anda balkondan bağırmaya başladı: “Adayı mahvettiler. İstanbul gibi hep yeni binalar yapıyorlar. Bunları da yazın ki insanlar burada olup biteni görsün” dedi.

“Adaların imara açılmasına itiraz ediyoruz”

Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi de Yassıada’nın kültürel ve turizm amaçlı imara açılmasına karşı imar planına itiraz etti. Sivriada için de itiraz edilecek. Parti itiraz açıklamasında adaların imara açılmasının üst ölçekli İstanbul Çevre Düzeni Planına, Adalar Belediyesi sorumluluğundaki yürütülen Koruma Amaçlı İmar Planın bütünselliğine, Marmara Denizi ve Adaların ekolojik florasına, tarihi ve doğal değerlere uygun olmadığı belirtildi. “Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’na, merkezden yaptıkları plan tadilatları ile yerelde yaşayanların ve seçilenlerin iradesinin yok sayılarak İstanbul’un en önemli tarihi ve doğal mirasının imara açılmasına itiraz ediyoruz. “Hükümeti, merkezin yerel yönetimler üzerindeki vesayet rejimini terk ederek yerinden yönetim mekanizmalarını işleterek katılımcı ve demokratik karar süreçlerini uygulamaya, Yassıada ve Sivriada’nın tarihi değerlerini korunmaya çağırıyoruz.”


Beykoz'u Kim Yaktı?

$
0
0

Fatih Sultan Mehmet Köprüsü'nün yalnız birkaç kilometre ötesinde günlerce büyük bir duman bulutu yükseldi. Yangın söndürme helikopterlerinin biri gidiyor biri geliyordu. Yanan yer, kentin son yeşil alanlarından Beykoz Ormanları'ydı. Tam 4 gün üst üste bu yangınlar çıktı. Beykoz, neden yanıyordu? Bu sorunun cevabını aramak üzere önceki gün yanan alanları gezdik, bölge halkıyla konuştuk, yetkililere kulak verdik. Yanan alan çam ağaçlarının yanı sıra kestane, meşe, gürgen, ıhlamur, kayın, kızılağaç ve fındık gibi çok zengin bir orman örtüsü ile kaplı. Çavuşbaşı Mevkii'ndeki en büyük yanan alandayız. Müdahale sırasında alanın etrafı iş makineleriyle kazılıp diğer orman örtüsüyle bağlantısı kesilmiş. Yangın büyümeden kontrol altına alınmış. Ancak yanan alandan geriye kül olmuş kızılağaçlardan ya da siyaha kesmiş çamlardan başka bir şey kalmamış.

Bakanlık: 10 hektar yandı

Orman ve Su İşleri Bakanlığı'na göre, yanan orman alanı 10 hektar. Beykoz Ormanları'nın 5756 hektar verimli ormanlık alanı ile kıyaslandığında 'devede kulak' gibi görünse de, yanan ormandaki ağaçların ve ekosistemin yeniden oluşması için onlarca yıl gerekiyor. Yangınların nedenine dair ortak bir yargıya ulaşmak zor. Orman ve Su İşleri Bakanı Prof. Dr. Veysel Eroğlu da, önceki gün "Yanan alanlar imara, özel mülkiyete ve yapılaşmaya açılmayacak. Yangınların büyük kısmı insan kaynaklı. Sabotaj şüphesi var" demişti. Orman Mühendisleri Odası ise birkaç gün önce 'terör amaçlı sabotaj' ihtimalini gündeme getirmişti. Arazileri en iyi bilen arsa alım satımı yapan esnafla konuşuyoruz. İsimlerini vermiyorlar. Bir emlakçı, buradaki ormanların sınırlarının yıllar önce belirlendiğini belirtip, yangından kimsenin 'kâr' sağlayayamayacağını savunuyor. Başka bir emlakçı "3. köprünün bağlantı yolu Çavuşbaşı'ndan geçecek. Yeni araziler açmak isteyenler olabilir" diyor. Terör diyen de var, akli dengesi yerinde olmayan bir kişiyi fail gösteren de. Ancak şimdilik ortaya çıkan bir sonuç ve fail yok.

Yangından sonra önlem

Çavuşbaşı'nda önceki gün olağanüstü güvenlik önlemi alınmıştı. Polis devriye geziyor, Orman Müdürlüğü'ne bağlı ekipler arazide ölçümler yapıyor, bir helikopter ise yukarıdan yanan alanları inceliyordu. Yanan alanların en büyüğü Kent Ormanı'nın yakınlarında TEM otabanına yakın Hekimbaşı bölgesiydi.

Diren Marul!

$
0
0

Tarihi Bizans'a uzanan Yedikule Bostanları'nda İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nin (İBB) süs havuzlu park projesi için giriştiği yıkım 12 gündür devam ediyor. Sur içindeki bostanlar gece gündüz İBB'ye ait iş makineleriyle kazılıyor, ekili ürünlerin üzerine moloz dökülüyor.

ÜSTÜMÜZE ÜSTÜMÜZE SÜRÜYORLAR

İş makinaları bostanda çalışan ailelerin itirazlarına aldırmadan ekinleri yerle bir etti. 10 yıla yakın zamandır belediyeden kiraladığı bostanlarda çalışan Eryılmaz ailesi, kepçelerden kurtarabildikleri dereotu ve biberlerini toplamaya çalışırken "Üstümüze üstümüze sürüyorlar makinalarını, ürünü toplamamıza bile müsade etmediler. Ekmeğimizi alıyorlar elimizden" diye isyan etti.

BOSTAN YERİNE SÜS HAVUZLU PARK

İBB ve Fatih Belediyesi ortaklığında yürütülen "Yedikule-Belgrad Kapı Arasında Kara Surları İç Koruma Rekreasyon Projesi" 85 dönümlük arazinin süs havuzlu bir parka dönüştürülmesini öngörüyor. Bostanların yarısı yıkıldı bile Yedikule Bostanları Koruma Girişimi'nden Harvard Üniversitesi tarih bölümünde doktora öğrencisi Aleksandar Sopov ve British Columbia Üniversitesi Antropoloji öğrencisi Eda Çakmakçı, "Bu projenin bir rekreasyon projesi olmanın ötesinde çevredeki yerleşim alanlarının yıkımını da hazırlayan, insanları işsiz ve evsiz bırakacak bir kentsel dönüşüm projesine dönüşmesinden endişeliyiz" diyor.

60 DÖNÜMÜN 27 DÖNÜMÜ GİTTİ

Sopov ve Çakmakçı, bostanlara dair raporlarında şu tespitleri yapıyor:

Sur içinde 2013 itibariyle ekilebilir bostan arazisi yaklaşık 60 dönüm. 5 Temmuz-18 Temmuz tarihleri arasında 27 dönüm bostan arazisi kaybedildi. Her bostan 1-2 aileyi geçindiriyor.

Sur içi bostan arazisinden senelik yaklaşık 10 ton, sur hendeğindeki araziden ise yaklaşık 30 ton sebze (semizotu, marul, dereotu, pazı, lahana, maydanoz, domates, biber, tere, kuzu kulağı, karnıbahar, patlıcan, mısır , karalahana) üretiliyor. Arazideki 100 meyve ağacından senelik yaklaşık 4 ton meyve (incir, dut, nar) üretiliyor.

ÜRÜNLER SEMT PAZARLARINDA SATILIYOR

Bunların çoğu Kocamustafa Paşa, Fatih, Zeytinburnu, Esenler gibi semt pazarlarına satılıyor, bir kısmı da Kumkapı'daki hale gönderiyor. Bunların yanı sıra yöre halkı bostanlardan düzenli olarak faydalanıyor.

Sopov'un Ayhan Han ile hazırladığı bir diğer rapora göre de proje nedeniyle Bizans döneminden günümüze ulaşmış ve muhtemelen dünyanın en eski şehir içi tarımsal arazisi yok edilmekte. Bu tarımsal arazinin yok edilmesi demek İstanbul'un hem kültürel hem de tabi' mirasınin yok edilmesi demek. Araştırmacılar raporlarında bostanların 1786 tarihli haritalarda bile işli olduğunu anlatıyor.

Kentsel Dönüşümün Manzarası

$
0
0

Fotoğrafların bazılarında 90'ların popüler bilgisayar oyunu Simcity'ye gidiyor aklım: Issızlıkla çevrelenmiş bir alanda göğe uzanan bloklar, aralarına sıralanmış otomobiller, insanlar. Birileri bir-iki mouse hareketiyle alıp yerleştirmiş gibi. Etrafındaki ıssızlığı kimi fotoğrafta inşaat makineleri, kiminde otlamaya çıkan koyunlar bozuyor. Bir başkasında Simcity'dekilere benzeyen o 'yaşam alanına' inşa edilmiş parkta oturan gençlerin manzarasına dalıyorum onlarla birlikte; önlerindeki fıskıyenin ardında tuhaf mimarisiyle dikilen rezidans-AVM karışımı yapıya.

Sınırlarımız dahilinde kol gezen absürd'lüğün fotoğrafları bunlar. Mantar gibi türeyen AVM'lerin, yok edilen mahallelerin, sürüldükleri mahallesinden çıkıp şehrin havalı rezidanslarında güvenlikten sorumlu olan adamların, üç vasıtayla ulaşılan TOKİ'lere yerleştirilen ailelerin, çirkin üstgeçitlerin, 'kentsel ucubelerin' manzarası. Fotoğraflar; kentsel dönüşümün neyi, nasıl dönüştürdüğünü sorgulayan bir kitaptan ve sergiden: 'Milyonluk Manzara – Kentsel Dönüşümün Resimleri'.

Fotoğraf Kolektifi Nar Photos'tan altı fotoğrafçının, İstanbul 'da kentsel dönüşümün izini süren fotoğrafları 30 Temmuz'a kadar Tophane'deki Tütün Deposu'nda. Fotoğraflara da yer veren, İletişim Yayınları'ndan çıkan aynı adlı kitap ise mevzuya edebiyatçı, gazeteci, mimar, akademisyen 15 ismin sözcükleriyle bakıyor. İçi öyküler, veriler, analizler, anılarla dolu bir kitap.

Kente sahip çıkmak refleksiyle başlayıp devleşen Gezi Direnişi'ni; Tanıl Bora'nın kitaptaki sunuş yazısında bahsettiği ' kentsel dönüşüm manzaralarının sıkıntıya boğduğu ruh halimizden' ayrı bir yere koymak mümkün değil. Fotoğrafçılar Serra Akcan, Eren Aytuğ, Mehmet Kaçmaz, Tolga Sezgin, Saner Şen ve Kerem Uzel'e 2012-2013 aralığında ürettikleri fotoğraflara bugünden baktıklarında nasıl bir ruh hali okuması yaptıklarını sorduk.

Konutla insan öldürmek

Bugün Gezi protestolarıyla ortaya çıkan dinamik, tam da kitapta bahsedilen bu boğucu ruh halinin bir anlamda toplumsal olarak patlamasıydı. Bu şöyle özetlenebilir: Küçük bir mekânda kediyi köşeye sıkıştırırsanız ve hareket edecek alan bırakmazsanız kedi yüzünüzü tırmalayarak kendine yol bulmaya çalışacaktır.

İstanbul 60'lardan bu yana yoğun şekilde göç alıyor ve bugün memleketin dört bir yanından gelen insanlar için büyük bir ev görünümünde. Şehrin yeniden inşa edilmesine bakarsak kentin öznelerinin ihtiyaçlarının değil yönetenlerin siyasal ve ekonomik ihtiraslarının hesap edildiğini rahatlıkla görebiliriz.

İstanbul'da yaşayanların nefes alacakları, yeşil bir açıklığa bakacakları tüm alanlar TOKİ eliyle ucube konutlar ve alışveriş merkezleri olarak dolduruluyor. Giderek artan nüfusla beraber geçmişte çöküntü alanları, mezbelelik olarak görülen birçok yer (Tarlabaşı, Sulukule vs.) iktidar eliyle sermayenin ihtiyaçlarına göre yeniden düzenleniyor. Tüm bunlar olurken bu semtlerin sakinleri kentin sınırlarına doğru kibrit kutusu büyüklüğündeki TOKİ evlerine hapsediliyorlar.

Başbakan'ın birkaç aydır defaatle "Taksim civarında daha fazla otel ihtiyacı var, otel yapmalıyız" söylemi de bu sürgün politikasının bir sonucu. İktidar insansız, 'sorunsuz' kent merkezleri inşa etmeye çalışıyor. Taksim Meydanı yayalaştırılırken aynı zaman diliminde tüm gösterilere kapatılacağı yönündeki söylem birbiriyle zıt görünse de bu anlayışın doğal bir yansıması. İktidarın dilini tercüme edersek yaya şu anlama geliyor: Taksim civarına gelip Başbakan'ın hayalindeki Topçu Kışlası görünümlü alışveriş merkezinde ihtiyacı olmayan seyleri satın alıp mekânın dışına çıkmadan üç-beş saat geçirip yürüyerek meydanı geçip otoparkındaki arabasına binen ve sorunsuz biçimde evine dönen makbul yurttaş. Zaten projenin ismine bakılırsa insanların bir trafik terimiyle tanımlanması dikkate değer. Yani yayalaştırmak, insansızlaştırmak anlamına geliyor. II. Meşrutiyet'in Maarif Nazırı Emrullah Efendi'nin dediği gibi: "Şu mektepler olmasaydı maarifi ne güzel idare ederdim."

İstanbul'un son 10 yılında hızla devam eden 'kentsel dönüşüm' macerasına bakarsak insansız ve insana rağmen bir anlayışın hâkim olduğunu görebiliriz. 1960-70'li yıllarda Avrupa'da toplu konutların, kibrit kutusu gibi yan yana dizilmiş daracık sosyal konutların sonuçları şöyleydi: Depresyon, intihar vakalarında artış, suç oranının artışı ve toplumsal izolasyon. Bizde yeni ve iyi bir şeymiş gibi sunulan bu projelerin tümü kenti betonlaştırılırken sosyal ilişkilerin çöküşüne ve etkileri uzun sürecek toplumsal sorunlara neden oldular. Çok yakın bir gelecekte biz de Avrupa'ya göre gecikmeli olarak bu kent tasarımının sonuçlarını acı bir şekilde göreceğiz.

Sulukule'de ve Ayazma'da yaşayan insanlar işgalci olarak tanımlandıktan sonra yıllardır yaşadıkları semtlerinden sürülüp Taşoluk ve Bezirgânbahçe'deki TOKİ konutlarına gönderildi. Sürgün edilenlerin büyük bölümü vücudun yeni bir organı reddetmesi gibi bu yeni hayata uyum sağlayamadı. Bu yaşananlar aslında devlet şiddetinin mimari üzerinden estetize edilmiş yeni bir formuydu. Alman fotoğrafçı ve illüstratör Rudolf Heinrich Zille 1900'lerin başında şöyle demişti: "Bir insanı bir çekiçle öldürebileceğiniz gibi kolayca bir konutla da öldürebilirsiniz." Zille'nin bu cümlesi bugün yaşananların güçlü bir özeti belki de.

Şehri fotoğraflamak

Narphotos yaklaşık 10 yıl önce bir araya gelen belgesel fotoğrafçıların kolektif bir örgütlenmesi. Bu gönüllü ortaklığı oluşturan fotoğrafçıların büyük bölümü İstanbul'da yaşıyor. Kolektifin kuruluşundan beri tartıştığımız temalardan biri İstanbul'du.

Farklı fotoğrafçılara ait birçok İstanbul fotoğrafını arşivimizde barındırmamıza rağmen henüz bu kent üzerine derinlikli bir çalışma yapmadığımızın farkındaydık. Toplantılarımızda çevremizde neler olup bittiğini konuşurken, bu olup biteni fotografik bir dile nasıl tercüme edebileceğimizi de tartıştık. Adı daha sonra Tanıl Bora tarafından konulacak 'Milyonluk Manzara'nın başlangıç fikri şuydu:

Fenomen haline gelmiş birçok büyük kent, kendi gerçekliğiyle değil yüzeydeki sembollerle tanınıyor. Birçok insan için Paris, banliyölerdeki toplumsal ayaklanmalarla değil bir Eyfel Kulesi imgesiyle zihinlerde canlandırılıyor. Bu, İstanbul için de söz konusu. İstanbul'un tarihi yarımadadan, Galata Kulesi'nden, Boğaz'daki yalılardan ibaret olmadığını hepimiz biliyoruz. Buna rağmen kentin ana imgeleri vitirindeki güzelliklerden ibaret sayılıyor. 'Milyonluk Manzara'nın ortaya çıkmasını sağlayan temel motif sahici bir meraktı. İstanbul'un özellikle son 10 yıldır hızla başka bir şeye dönüştüğünü biliyorduk. Fakat bu yeni İstanbul'un nasıl bir manzaraya sahip olduğundan çok da haberdar değildik. Toplantının sonucunda bizleri şehrin merkezinden sınırlarına doğru atacak temel enstrümanın toplu ulaşım olduğunun farkına vardık. Çoğumuz en az bir kere bu otobüslerin güzargâh tabelalarına bakıp safça bir merakla Eminönü'nden kalkan Ateştuğla otobüsünün tam olarak nasıl bir yere gittiğini merak etmişizdir. Liste o semtlerin sakinleri dışında çok az insanın merak ettiği Sultangazi, Başıbüyük, Kayaşehir, Bezirgânbahçe, Arnavutköy, Taşoluk diye uzatılabilir.

Bu semtlerin çoğu hem şehir merkezinin dışındaydı hem de kentsel dönüşümün sonuçlarını doğrudan ya da dolaylı olarak görebileceğimiz alanlardı. 2012'den itibaren bir yıl boyunca altı fotoğrafçı 60 farklı noktaya yolculuk yaptı. Her noktada en az bir gün geçirildi. Fotoğrafçıların motivasyonu kitapta bahsedildiği gibi bir ruh halinin izini sürmekti. Birçok semtte fotoğraf çekmenin ötesinde insanlarla konuşmaya, o semtlerin sakinleri açısından neler olup bittiğini anlamaya çalıştık. Kafamızda kentsel dönüşüme dair şablonlardan çok, bu yeni şehir imgesinin fotografik yansımalarının neler olabileceği vardı.

Projede altı farklı gözün olduğu düşünülürse, fotoğraflarda ortak dil oluşturabilmemizi sağlayan şey, kentin bütününe sirayet etmiş olan boğucu ruh haliydi. Önceki fotoğrafik deneyimlerimizden farklı olarak her bir fotoğrafçı için hem orada olma, hem bu ruh durumunun parçası olma hali, içinde bulunduğumuz mekânları anlamaya çalışarak bir yandan da 'doğru' biçimde aktarma çabasıydı bu süreç. Bir anlamda çevreden merkeze doğru bir bakış geliştirme çabasıydı.

NAR PHOTOS KOLEKTİFİ*

*Serra Akcan, Eren Aytuğ, Mehmet Kaçmaz, Tolga Sezgin, Saner Şen, Kerem Uzel

Taksim'de İptal Kararına Rağmen İnşaata Devam

$
0
0

Taksim Projesi, İstanbul 1. İdari Mahkemesi tarafından 3 Temmuz'da iptal edildi. Projenin iptal kararına rağmen inşaat çalışmaları devam ettiriliyor.

HUKUKSUZ OLARAK DEVAM EDEN İNŞAATA SUÇ DUYURUSU

İnşaatın devam etmesi nedeniyle 15 Temmuz'da savcılığa suç duyurusunda bulunuldu.

İstanbul 1. İdare Mahkemesi Taksim projesini 3 Temmuz'da iptal etti. Ancak bu karardan önceden haberi olan Büyükşehir Belediyesi, Gezi Parkı'nın 15 Haziran'da polis ablukası altına alınmasıyla 22 Haziran'da inşaat çalışmalarını son sürat başlatmıştı.

DİVAN OTELİ ÇEVRESİNDEKİ İNŞAAT ÇALIŞMALARI DEVAM EDİYOR

Taksim Dayanışması, projenin iptalinin duyulmasının ardından 6 Temmuz'da mahkeme kararını göstermek üzere Taksim'e eylem çağrısı yaptı. Polis mahkeme kararını gösteren halka saldırdı, inşaat devam ettirildi.

6 Temmuz'dan bu yana Divan Otel'in çevresindeki inşaat çalışmaları devam ediyor. 15 Temmuz'da Mimarlar Odası kanalıyla, savcılığa inşaatın devam etmesi nedeniyle suç duyurusunda bulunuldu.

Mudanya'da Ağaç Katliamına Karşı Nöbet Tutuyorlar

$
0
0

Bursa'nın Mudanya ilçesine bağlı Yeni Mahalle'de bulunan ağaçlık alan, "sosyal tesis yapılacak" gerekçesiyle yok edilmek isteniyor.

Mudanya Belediyesi'nin 75 çam ağacını kesmek istediğine dikkat çeken mahalleliler, bölgelerindeki tek yeşil alana sahip çıkmakta kararlı.

16 Temmuz sabahı erken saatlerde iş makineleriyle bölgeye gelen yıkım ekipleri, ağaçları sökmeye başlamasıyla birlikte, mahalle halkı da kendilerini dozerlerin önüne atarak yıkımı geçici olarak durdurdu. Dozer ve iş makineleri bölgede tutulmaya devam edilirken, halk da ağaçların başında nöbet tutuyor.

BELEDİYE BAŞKANI TEHDİT ETTİ

Ağaçlarına sökülmesine ilişkin tartışmalar Gezi Parkı tartışmalarıyla bire bir aynı. AKP'li Mudanya Belediye Başkanı Hasana Aktürk ağaçların kesilmeyeceğini sadece taşıracağını söylüyor. Halkın "Mahalledeki tek yeşil alana dokunulmasın" talebine kulaklarını tıkayan Aktürk, tesis yapımının engellenmesi halinde savcılığa suç duyurusunda bulunacağı tehdidinde bulundu.

Aktürk'e tephki gösteren mahalle halkı ise yaptıkları toplantılarla mahallelerindeki yeşil alana nasıl sahip çıkacaklarını tartışıyor, yapılacaklara ilişkin kararlar alıyor.

'PARK İSTİYORUZ!'

Rant uğruna mahallelerindeki tek yeşil alanın yıkılmak istendiğine dikkat çeken Hakan Orhun, bu ağaçları çocuklarına bırakmak için mücadele ettiklerini ifade etti.

Sosyal tesis yapılmasına ilişkin mahalleliye bir şey sorulmadığına dikkat çeken Aktürk, "Ben yaptım oldu" zihniyetinden vazgeçilmesini istedi. Orhun, mahalleye sosyal tesis değil, ağaçların da korunduğu park istediklerini ifade etti.

Merve Köse de, sosyal tesis adı altında, mescit, düğün salonu gibi bir yer yapılacağını ifade ederek; bölgedeki 75 adet çam ağacının bu tesis için sökülmesini kabul etmeyeceklerini belirtti. 10 sene önce dikilen bu ağaçların dışında mahallede başka yeşil alan olmadığına dikkat çeken Köse, inşaata izin vermeyeceklerini bildirdi.

Viewing all 4077 articles
Browse latest View live